MEYDAN DOLU 1977 seçimleriydi.
Halk meydanda birikmiş, parti liderini bekliyordu.
Parti lideri gecikiyor, bir türlü gelmiyordu. Partili mızmızlandı:
“Gelecekse gelsin, sonra pazar dağılacak, köylüler gidecek, bizi kınayacaklar. ‘Öteki parti kadar adam toplayamamışsınız. Yazıklar olsun’ diyecekler, oysa bakın meydan ağzına kadar dolu değil mi?”
UNUTMAYIN
Kürsüde konuşan parti başkanı resmini çeken foto muhabirlerine çıkıştı:
“Çekilin önümden, milletimi göremiyorum. Milletimle aramıza giriyorsunuz.”
Muhabirler kızdılar, başkanın resmini çekmediler.
Öteki şehre varıldığında bu kez parti başkanı muhabirlere yakınıyordu:
“Hadi çocuklar resmimi çekmeyi unutmayın.”
BİR KAÇ OY
1977 seçimlerindeydi.
Demirel İzmir’den başlayıp Ege’yi seçim için dolaşıyordu.
Denizli-Aydın ve Muğla yolları hınca hınç seçmenlerle doluydu.
Demirel şöyle dedi:
“Acıyorum şu muhalefet partisine. Bakın bütün oylar bize gelecek. Ben halka dönüp de şu zavallı partiye de bir kaç oy verin diyemem ki.”
EYİ MİSİNİZ?
Demirel ile karşılaştığınız zaman “Nasılsınız” diye sormuyor, “Eyi misiniz” diyor.
Sonra yanıtını beklemeden kendi ekliyor:
“Eyisiniz, eyi...”
KİMSEYE YARAMADI
Demirel 1974 seçimlerinde Trabzon’da konuşurken askerlerin darbe yapmalarını eleştiriyordu:
“Osmanlı tarihinin sivri noktalarına çok dikkat etmek gerekir. Sultan Aziz’i günün birinde bir kaç Osmanlı paşası tahttan indirir. Yerine sultan Murat’ı geçirir. Murat, taht da 90 gün kalır, Onu da bir başka paşa indirir. Osmanlı döneminde paşaların devirdiği iktidarlar hiç kimsenin işine yaramamıştır. Ne deviren paşaya, nede devrilen padişaha.”
KORKU
Rize’nin sevimli belediye eski başkanı Ekrem Karadeniz’den milletvekillerinin ödü koparmış.
Ekrem Karadeniz’e sorarlar:
“Milletvekilleri sizden niye korkarlar.”
“Her seçimde ‘Ekrem ağabey aday olacak’ derler. Ben aday olursam bunlardan çok oy alırım. Ama istemem. Ankara’ya giderim,
‘Ekrem ağabey aday olmak için geldi’ derler. Bakarlar ki aday değilim, Yüreklerine su serpilir. Bu korku ikinci seçime kadar işe yarar.”
KANADALILAR
Demirel, Bursa seçim gezisinde ihsan Sabri Çağlayangil’i ortalıkta göremeyince yanındakilere sordu:
“İhsan Sabri Bey yok mu?”
“Yok!...”
“Nerede?”
“Davetliymiş, Kanada’ya gitmiş.”
“İhsan Bey’e Kanadalılar oy vermeyecek ki Bursalılar verecek...”
OY YOK!
Demirel, seçimde Konyalılardan oy istemiyor, “Kırat’ın alnı Konya’da yeniden güneş görecektir.” diyordu.
Bunun anlamı, Konya'da kazanacağız demekti.
Öğrenciler arasından sesler yükseldi.
“Sana Konya’dan oy yok...”
“Demirel aldırmıyor, konuşmasını sürdürüyordu.
“Benim selamlarımı...”
“Sana Konya'dan oy yok!...”
Öğrenciler İmam Hatip okulundandı.
Demirel yumuşatmak istedi:
“Herkes bize oy verirse neremize koyacağız arkadaşım. Sende oy verme...”
SMOKİN
Seçimlerden sonra balo veriliyor.
Her milletvekili smokinli gelecek.
Bakıyorlar ki yeniler gün batmadan smokinlerini giymişler.
Başkan, smokinle dolaşanlara çıkışıyor.
“Gün batmadan smokin giyilmez.”
“Neden giyilmez?”
“Adet öyledir de ondan.”
Yeni milletvekili orta da dolaşan smokinlileri gösteriyor:
“Gün batmadan giyilmez de bunlar neden giymişler?”
“Onlar giyer, onlar garson.”
İSTİHBARAT
1977 Seçimlerin de Bayar ile Demirel buluşacaklardı.
Caddebostan’daki evin telefonu çaldı.
Telefonu açan “Siyasi şubeden arıyorlar” dedikten sonra Bayar, Orhan Cemal Fersoy’a, “Sen bak, ne istiyorlar?” dedi.
Fersoy, “Burası Bayar’ın evi ne istiyorsunuz?” diye payladı.
“Kapıda ki bizim memurla görüşebilir miyiz?”
“Görüşemezsiniz.”
“Öyleyse size sorsam, Bayar’la Demirel buluştular mı?”
Fersoy, kızgınca salona girdi.
Oturanlara, “Bizimle ilgili istihbaratı bile bizden öğrenmek istiyorlar, bu kadarı da fazla” dedi.
SANDALYE
Seçim sonuçları belli oldukça genel merkeze telgraf çakıyorlar:
“Beş sandalye aldık”
“On sandalye daha aldık.”
Seçim sonuçları belli oldukça sandalye sayısı da artıyor.
“Elli aldık, altmış aldık, yüz aldık.”
Parti sekreteri sandalyenin milletvekili anlamına geldiğini bilmiyor, yanıt veriyor:
“Partiye bu kadar sandalye yeter, biraz da masa alın...”
HAZIR DEĞİLİZ
Gene bunalımlı bir dönemdi, seçime gidilmesi öneriliyordu.
Demirel'e sordular:
“Niçin seçme gitmiyorsunuz?”
“Hazır değiliz.”
“Nasıl hazır olacaksınız?”
“Bakın anlatayım. Seçim de balo gibidir. Hazır olmadan gidilmez. Sen benim arkadaşımsın, bana rastlıyorsun, ‘Gel seni baloya götüreyim’ diyorsun. Ben ne yapacağım? ‘Arkadaş izin ver hazırlanayım’ diyeceğim. İşte öyle.”
EN ZOR EN KOLAY
Politikacıya sormuşlar:
“Dünya en zor ile en kolay şey nedir.”
“En kolayı aday olmak, en gücü de seçilebilmek.”
TERSİNE
Adayın biri Zara yakınlarında Kızılırmak'tan geçerken suya düşmüş.
Koşup parti başkanına haber vermişler.
“Bizim aday mı?”
“Bilmiyoruz, adaylardan biri.”
“Akıntıya doğru mu gidiyordu, tersine mi?”
“Akıntıya doğru.”
“Bizim aday olamaz. Bizimki hep tersine giderdi.”
BENİ BULDULAR
Rusya’dan kaçıp Türkiye’ye sığınan Yusuf Akçura, üniversitede ders verirken dışarıdan büyük gürültüler geliyor.
‘Ne var?’ diye pencereye koşuyorlar. 1946’nın coşkulu mitinglerinden biri yapılıyor. Gençler ellerinde bayraklar, bağrışıp çağrışıyorlar.
Hoca bunları görünce hemen oracıkta bayılıyor. Kolonyalar, eterler ayıltıyorlar.
“Ne oldu hocam?”
“Ben Rusya'da bunlardan kaçmıştım, burada da gelip beni buldular.”
ŞADIRVAN
Meclis’te uçak alımında yapılan bir yolsuzluktan söz ediliyordu.
Şair Yahya Kemal'e sorarlar:
“Bu olaya ne dersin üstat?”
“Ne diyeyim, Karagöz’ün Şadırvanına benziyor.”
“Anlayamadım."
“Hükümet musluğu açarsa akar, açmazsa sular durur.”
HAYROLA?
Her seçimde karşısına dikilen adaya parti başkanı çıkışır:
“Seni bir daha karşımda görmek istemiyorum.”
“Hayrola sayın başkanım istifa mı ediyorsunuz?”
TANIMAMIŞAM
Halis Öztürk, 1950’de Doğu’dan DP listesinde milletvekili olmuştu.
Adı kimliğinde Halis Öztürk diye yazılıydı, ama herkes onu Halis Ağa diye çağırırdı. ‘Halis Ağa’ dediniz mi doğudan kuzeye, güneye değin herkes tanırdı.
Gençliğinde eşkıyalık ettiği, yol kestiği söylenirdi.
Günahı söyleyenlerin boynuna.
Halis Ağa 1950’den 1960’a değin on yıl hiç sektirmeden milletvekili olmuştu.
Derken 1960 Askeri harekâtı onu milletvekili olarak bulmuş, Yassıada’ya tıkmıştı.
Halis Ağa’yı ‘Anayasayı tağyir, tebdil’ diye bilinen ünlü maddeden mahkemeye vermişlerdi.
Yargıç soruyordu:
“Halis Öztürk' müsünüz?”
“Evet efendim.”
“Söyle bakalım sen Anayasayı tebdil ve tağyir etmişsin?”
“Neyi ne etmiştim?”
“Anayasayı çiğnemişsin.”
“Vallahi çiğnemedim.”
“Çiğnemişsin.”
“Vallahi hakim bey, de ki İncil’i çiğnemişim, Tevrat’ı çiğnemişim, Kuran’ı çiğnemişim, olabilir. Ama bu anayasa nedir, görmemişim, bilmemişim, tanımamışım.”
LOKANTACI
Gazeteciler 1977 Seçimlerinde Erbakan Hoca’ya sordular:
“Kaç il dolaştınız?”
“Elliye yakın.”
“Adaylığınızı nereden koyacaksınız?”
“Konya’dan.”
“Kaç milletvekili çıkaracaksınız?”
“İktidara geleceğiz.”
“Nasıl geleceksiniz?”
“Bakın bizden nasıl korkuyorlar, anlatayım. Isparta’da bir olay oldu. Bizim il başkanı Isparta’nın en iyi aşçısıdır. Bizim başkanımız diye lokantasını belediye başkanı kapattı. Mahkemeye başvurdu, mahkeme de açtı. Belediye başkanı yeniden mühürletti. Yeniden açtırdık. Bunlar korku değil de nedir?”
GÖRDÜN MÜ?
Seçimi kazanıp parlamentoya giren arkadaşlarına soruyorlar.
“Sık sık Avrupa’ya gidiyorsun, Roma’yı gördün mü?”
“Gördüm.”
“Nasıl bir yer?”
“Her yeri yıkık, yanık..."
“Peki Venedik nasıl bir yer?”
“Orayı da sular basmış."
AYAK UYDURUN
Kayseri’nin eskimez adaylarından ünlü biri, ölürken oğullarını yanına çağırır, şöyle der:
“Bakın evlatlarım artık ben gidiyorum. Size son sözüm şudur: Devlet çalgı, siz çengi... Hiç sürçmeyin, ayak uydurmaya bakın!.."
AŞKOLSUN
1946’da çok partili rejime girileceği günlerde İsmet Paşa, Rauf Orbay’ı köşke çağırır. Hoşbeşten sonra:
“Kazım Karabekir Paşa’yı görüyor musunuz?”
“Evet, görüyorum.”
“Öyleyse?”
İsmet Paşa niyetini açıklar:
“Yani demek istiyorum ki, önce yaptığımız gibi Kazım Karabekir Paşa'yı alıp muhalif partiyi yeniden kursanız. Hep birlikte olsak.”
“Ya!” diye duraklar Orbay, “Siz gene iktidar partinin başında, biz muhalefete... Aşkolsun doğrusu. Ben bu işte bir kez oldum, bir daha yoktum.”
KARANLIK
Trabzon’un muzipliği ile tanınmış siyasetçilerinden Osman Zeki Erdem’e sorarlar:
“Durumu nasıl görüyorsun?”
O sırada kürsüde gözleri az gören bir aday konuşuyormuş.
Osman Zeki, adayı göstererek:
“Bizim arkadaş gibi görüyorum.”
“Yani karanlık."
“Ben demedim sen dedin."
BİLARDO
İsmet Paşa on yıl ayrıldıktan sonra Gürsel Paşa için köşke gider.
Salonda bilardo masasını göremeyince yanındaki Selim Sarper’e sorar:
“Bilardo ne oldu?”
“Yukarı salona alındı, Paşa bilardo oynuyor.”
“Ya öyle mi çok iyi, çok iyi! Demek bilardo oynuyor.”
DAKTİLO
Seçmenlerden biri adaya bir mektup uzattı.
“İhtiyaçlarımız bunda yazılı” dedi.
Aday, baktı baktı ve yazıyı okuyamadı.
“Şunu daktiloda, yazsaydın ya...”
“Daktiloda yazacaktım, ama yazıyı bende okuyamadım.”