Önce seçimi kaybedenden başlayalım. Öyle ya üzülen taraf nedenini bilmek ister
Elbette “Neden?” diye sorarak kaybedilmenin sebebini yazacak değilim.
.
Bunun birçok sebebi var.
.
Ama sürekli bu köşede yazdığım şu tarihi anekdotu bir kez daha hatırlatmak isterim:
.
Waterloo Savaşını kaybetme aşamasına gelen Napolyon, komutanını çağırır.
-“Söyle bakalım neden kaybediyoruz”
Komutan:
-“Bunun 100 sebebi var…”
-“Anlat!”
-“Efendim cephanemiz tükendi” diye başlayınca Napolyon söze girer:
-“Anlaşıldı gerisini anlatmaya gerek yok…”
.
Birleşmiş muhalefet tarafında bütün iş “Aday” belirlemesiyle başladı aslında.
Yoksa o zamana kadar her şey iyi gidiyordu.
.
Siyasi yelpazenin her köşesinden 6 parti bir araya gelerek masa kurmuş, seçmene sıkışmış siyaset içinde değişik seçenekler sunarak, ülkeye oldukça umut vermişti.
.
İktidar kanadının bile merak edip sürekli sorduğu “Adayınızı açıklayın!” şeklindeki istekleri, seçimin “Adaylar konusunda ne kadar önemli olduğunu” ortaya koyuyordu.
.
Aslında iktidar, (tahminim) yaptırdığı anket ile en önde çıkan Ekrem İmamoğlu’nun adaylığı konusunda epey sıkıntıya düşeceğini anlayınca, ona 2 sene önce söylediği bir söz ile mahkeme kapılarını göstererek parmak salladı:
“Aday olursan sonun iyi olmaz…”
.
Oldukça uzun bir zaman masada toplanıp kalın bir kitapçık ile “Mutabakat metnini” hazırlayıp anlaşan 6’lı masa, adaylık konusunun açıklanması aşamasına gelindiğinde pek anlaşamadı.
.
Aslında huysuzluk yapan: Meral Akşener’di.
Kendi açısından, “Oldu-Bitti’ye” geldiğine inanıyordu.
.
Elindeki anketlere göre İmamoğlu veya Yavaş ile rahatlıkla seçimi alıyorken, Kılıçdaroğlu ile seçim zora giriyordu.
.
Altılı masanın diğer ayağını teşkil eden partiler Kılıçdaroğlu’nda diretince Akşener, geri dönmek zorunda kaldı ama tek şartı vardı:
İmamoğlu ve Yavaş Cumhurbaşkanı yardımcısı olacak ve sahalarda yer alacaktı.
.
Bunu kabul görmesi ile anketlerde 6’lı masanın adayı Kılıçdaroğlu’nda birkaç puan artış görüldü.
.
“Ya herru-Ya merru” şeklinde yola çıkıldı.
6 koldan ülke karış-karış İl-İl, İlçe-ilçe, belde-belde gezildi.
Kendilerine yoğun bir ilgi vardı.
Seçim öncesi anketlere de bakınca “Artık biz bu seçimi aldık” şeklinde bir hevese kapıldılar.
.
Sadece onlar değil, ülkenin yarısından fazlası da aynı kanaatteydi.
.
Seçim propagandası sırasında kullandıkları dil ve konular daha çok kazanıldıktan sonra yapılacaklar üzerineydi.
.
Hâlbuki rakipleri olan İktidar partisi ve onun bakanları, il, ilçe başkanları, muhalefete karşı daha çok Terör bağlantısı üzerinden Milliyetçiliğe oynuyor ve sürekli 6’lı masayı suçluyordu.
Seçim stratejistleri sadece ve sadece bu işe odaklanmaları gerektiğini iyi anlatmışlardı kendilerine.
.
Sebebi ise son yıllarda özellikle Avrupa’da ve dünyada da ortaya çıkan milliyetçi akımların siyasette de iş yapmasıydı.
.
Ülkemizde ise “Ayakkabı numaraları” bile bilinen teröristlerin sayılarının da bilindiğini açıklayan iktidar, 6’ı masayı “Terörü geri getirmekle”, “Teröristlerle ortaklık yapmakla” suçlayarak kapı-kapı gezip “Vatan-Millet-Sakarya” sloganları ile şikâyet etti.
.
Aslında muhalefet adına iş çok kolaydı.
Ümit Özdağ’ın “Göçmen politikası” bile ayaküstü yüzde 5 oy almıştı.
Sırf bu söylem bile muhalefeti çok kolay iktidar yapabilirdi.
.
Sonuçta ne oldu?
İnsanımızın içinde hiç bitmeyecek olan “Milliyetçilik ruhu” kazandı.
Türk insanını iyi tanıyan stratejistler, bu vazgeçilmez ruhu ortaya çıkararak seçimi az farkla bile olsa almıştı…
.
Seçim haritasında Batı’ya bakan sahil kesimi ileriye dönük politikaları anlayıp “Geleceği” onaylarken, İç Anadolu ve Doğu Anadolu ile Karadenizliler “Milliyetçiliği” onayladılar.
.
Onlar için ülkenin “Ekonomik, sosyal, dünya saygınlığı ve politik” geleceğinden çok, milliyetçilik söylemleri daha önemliydi.
.
AK Partinin yıllardır söylediği “Eğitim seviyesi düştükçe bizim oylarımız artıyor” şeklindeki söylemlerinin bu seçimde ne kadar geçerli olduğunu sizin değerlendirmelerinize bırakıp, aday belirlemeye geri dönüyorum.
.
Seçim sonuçlanıp da kaybedilince, “Meral Akşener aday konusunda haklıymış” şeklindeki eleştiriler Arş-u alaya yükseldi.
“Kadın, masadan kalmakta haklıymış” söylemleri ortalığa yayıldı.
.
Gerçekte de öyle miydi?
Onca anket yanılmış olamazdı?
.
İktidar yanlısı bir-iki anket dışında Kılıçdaroğlu’nun kaybedeceğini açıklayan tek bir anket yoktu piyasada.
.
Hatta 2018 seçimlerini bile noktası virgülüne kadar bilen anket şirketi “Kılıçdaroğlu” demişti.
.
Seçim sathına girildiğinde iktidar paydaşlarının yüzlerinin gergin olması bile onların da önlerine gelen anketlerin pek iç açıcı olmadığını gösteriyordu.
.
Beden dillerinden, mitinglerdeki anlamsız hırçın söylemlerinden bu işin Muhalefet tarafında doğru kaydığını açıkça ortaya koyuyordu.
.
AK Parti iktidara geldiğinden beri girdiği her seçimde ortaya atılan “Sandık güvenliği sorunu” yine ortaya çıkmış ve “Oyların yer değiştirdiği” yönünde iddialar yine ortaya atılmıştı.
.
Kanıt olarak fazladan eklenen oyların, “Bitti” denilen MHP oylarına ve yeni kurulan “Yeniden Refah Partisi’nin” oylarına eklendiği iddiası ortaya sürüldü.
Ayrıca göçmenlerin oy kullandırılması da iddia olarak söylendi.
Ama ispat edilemedi…
Yine bir iddiaya göre her şey seçmen listeleri hazırlanırken bitmişti…
.
Sonuçta bir seçim bitti.
Muhalefet salladı ama yıkamadı.
.
20 yıldır seçim kazanan Recep Tayyip Erdoğan, az farkla da olsa kazanarak 3. Defa Cumhurbaşkanı oldu.
.
Gelelim CHP cephesine.
Bu kaybediş ile partide ne olacak?
.
Kılıçdaroğlu seçim sonuçlarının açıklanması ile kürsüye gelerek bir açıklama yaptı ve “Buradayım” mesajı verdi, “Hiçbir yere gitmiyorum” dedi.
.
Ama peşinden İmamoğlu bir açıklama yaptı:
“Aynı şeyleri deneyerek farklı sonuç beklemek” diyerek Einstein’ın sözü ile bir gönderme yaptı sanki.
.
Ben Kemal Kılıçdaroğlu’nu takdir ediyorum.
“Temiz, dürüst, ahlaklı” bir insan izlenimini verdi.
“Çalışkanlığı, sakinliği ve dik duruşu” ile gerçek bir politikacı kimliğini taşıyor.
.
Ancak olmadı yine.
Halk bu tip politikacıları sevmiyor, içine almıyor.
Onlar daha çok; “Bağıracak, kavga edecek, ortalığı ayağa kaldıracak” lider peşinde.
Çünkü yıllardır bize böyle dayatıldı:
Halk “Padişah” türü bir lider seviyor.
.
Seçim sonu kutlamalara bakarsanız “Recep Tayyip Erdoğan” diyerek kendinden geçen “Genç, yaşlı, kadın ve erkekleri” rahatlıkla görebilirdiniz.
.
Onlar kendilerini Reis’in yerine koyarak iktidarın gücünü kimliklerinde yaşıyorlar.
Ertesi günü soğan-ekmek yeseler bile “Şükredebiliyorlar…”
.
Tahminim Kılıçdaroğlu istifa edecekti.
Ona da yakışan buydu.
.
Ancak, “Onunla beraber hareket edenlerin yoğun isteği, parti içi dengelerin bozulacağı korkusu ve yaklaşan CHP Kurultayı ile yerel seçimler” istifasını biraz geciktirdi.
.
İstifa etmesi CHP’ye yeni bir soluk, yeni bir heyecan getirecektir elbet.
Ama gelecek olan başkanın izleyeceği politika ne olur ona iyi bakmak lazım.
.
Son seçimlerde yüzde 25’i aşamamış bir CHP’nin, Kılıçdaroğlu’nun birleştiriciliği sayesinde hangi seviyelere çıktığı görüldü.
Seçimde yüzde 48 oy alması da (İttifakla da olsa) yabana atılacak gibi değildi.
.
Yeni başkan özüne dönerek “Sol” hareketi başlatırsa alacağı oy oranı belli:
Yüzde 25.
.
İmamoğlu’nun liderliğinde ilerleyecek CHP ise, hem soldan hem sağdan oy alarak iş yapacaktır.
.
CHP içinde “Kılıçdaroğlu istifa ederse” şeklindeki varsayım ile hareket eden birçok partili, gelecek olan başkanı tahmin etmeye çalışarak kendisine cephe seçme ve yer kapma konusunda adımlar atıyordur.
.
Tarihi boyunca bölünmeye çok müsait olan CHP için genel başkanlık çok önemlidir.
.
Parti içi dengeleri sağlamak, grupları bir arada tutmak çok önemlidir.
Güçlü gelmek ve orada kalmak buna bağlıdır.
.
CHP diğer partiler gibi bir lider partisi olmadığından eleştiriler sert, politikalar sağlam olmalıdır.
.
Tarihsel bir misyonu olan bu partinin, sağa-sola savrulmasına şiddetle karşı çıkanlarla, sadece iktidar olmayı kendisine şiar edinenler arasında geçecek kurultayı sadece ben değil, tüm Türkiye merakla bekleyecektir.
.
Önümüzdeki yıl yerel seçim süreci gelecek ve CHP bu süreci yeni başkanı ile geçirecek.
.
Onun politikaları, onun seçtiği adaylar ile girilecek seçim, ülkenin geleceği konusunda bize bir ipucu vermiş olacak…
.
Bugün CHP’den başladık.
Yarın AKP ile devam edeceğiz.
.
Ama şunu şimdiden belirteyim:
“Seçimi kazanan her şeyi kazanmadı…”