CAHİLLİK Cehaletle savaşmak için tek başına eğitim hiçbir işe yaramaz. Ahlak eğitimden önce gelir.
Cahil cesurdur.
Büyük bir gururla kendini ortaya atar, her şeyi batırır ama yine de bir savaş kazanmış edasında zafer kutlaması yapar.
Kurnazlığını zekâ zannedenler, bugün hala nefes alabiliyor, toplum içinde dolaşabiliyor olmalarını ahlaklı ve akıllı insanların sağduyulu hareket etmelerine borçludur.
.
Belki bu dünyada cahilce yaşadıkları müddetçe bunun ne anlama geldiğini hiç bilemeyecekler.
Ancak hiçbir haksızlık kimsenin yanına kalmadığı gibi, cahilin kurnazlığını överek, ona alkış tutarak güç verenler, onun ahlaksızlığını yüceltenler de aynı kaderi paylaşacaktır.
Sadece kendi mutlulukları için iyi insanları harcayanlar...
Bilin ki bahçeleriniz bahar görmeyecek!
(Alıntı)
DUVAR USTASI
İlk defa İsveç’te bir kızla çıktık.
Muhabbet ediyoruz, kız sevdiğim filmleri soruyor, okuduğum kitapları soruyor, gezdiğim ülkeleri soruyor.
Ama işimi sormuyor.
Ben alışmışım Türklere…
“Adın nedir?” den sonra ikinci soru olarak, “İşin nedir?” diye sormaya.
Yok, abi döndük dolaştık sevdiğimiz yemeklere falan geldik, hala “Sen ne iş yaparsın?” demiyor kız bir türlü.
En son ben sordum, dedim ki:
“Ya her şeyi sordun da, ‘Sen ne iş yaparsın’ diye sormadın?”
Dedi ki kız, “Ne iş yaptığını sorarsam dolaylı olarak sosyal statünü, kaç para kazandığını da sormuş olurum. Ayıptır. Ben paranı, statünü merak ettiğim için değil seni merak ettiğim için buradayım…”
.
O gün anladım ki bizde kast sistemi var.
Atasözümüz var, “Davul bile dengi dengine” diye.
Meğerse her davul denkmiş.
.
Başka gün yüksek mühendis bir amcayla tanıştım.
Ne projeler yapmış.
Tüneller, köprüler, havaalanları vs...
“Senin yaşında oğlum var” dedi.
“O da mühendis mi?” dedim.
“Hayır işçi… Duvar ustası” dedi.
Dedim “O nasıl oldu, mühendisin oğlu işçi olur mu? Bizde olsa, babam döve döve okutur mühendis yapar.”
Adam kızdı.
“Niye öyle diyorsun? Benim oğlum çok iyi bir duvar ustasıdır. Zorla kötü mühendis olacağına, iyi bir duvar ustası olmasının ne kötülüğü var?” dedi.
Adam gurur duyuyor oğluyla.
Utandım.
Utandım çünkü biz toplum olarak buyuz.
Böyle yetiştik, yetiştirildik.
Bizde kast sistemi var.
Mühendisin oğlu gerekirse zorla kötü bir mühendis yapılır,
İyi bir duvar ustası olmasına asla izin verilmez…
(Alıntı)
ÖMER HAYYAM
Akılla bir konuşmam oldu dün gece;
“Sana soracaklarım var” dedim;
“Sen ki her bilginin temelisin,
Bana yol göstermelisin.
Yaşamaktan bezdim, ne yapsam?”
“Birkaç yıl daha katlan” dedi.
“Nedir?” dedim, “Bu yaşamak?”
“Bir düş” dedi; “Birkaç görüntü...”
“Evi barkı olmak nedir?” dedim;
“Biraz keyfetmek için,
Yıllar yılı dert çekmek” dedi.
“Bu zorbalar ne biçim adamlar?” dedim;
“Kurt, köpek, çakal, makal…” dedi.
“Ne dersin bu adamlara?” dedim;
“Yüreksizler, kafasızlar, soysuzlar…”, dedi.
“Benim bu deli gönlüm,” dedim;
“Ne zaman akıllanacak?”
“Biraz daha kulağı burkulunca…” dedi.
“Hayyam’ın bu sözlerine ne dersin?” dedim;
“Dizmiş alt alta sözleri,
Hoşbeş etmiş derim…” dedi.
AYI RÜSTEM
Bizim Levent Kaptan uzun zamandan beri gelmezdi kahveye.
Emekli olduktan sonra bekârlığın tadını çıkarıyor şeklinde dedikodular yayıldı mahallede.
“Kaptan yelkenleri açmış”
“Kaptan rotayı Avrupa’ya çevirmiş”
“Kaptan parayı koyacak yeni liman arıyor” gibi akla hayale gelmedik dedikodular ve yakıştırmalar yapıldı.
.
Geçende beyaz kıyafetleri ile “Şakkadanak” geldi kahveye, “Selamın Aleyküm Ağalar” diyerek.
.
Toplu halde “Aleyküm selam” dedi kahve ahalisi.
“Nerelerdeydin?” sorusuna cevabı muhteşemdi:
“Lodostan yanaşamadık bu limana” dedi.
Sonra dan da “Şakayı bırakalım da, ciddi sağlık problemlerim oldu. Uzun zaman sanatoryumda yattım. Şimdilerde iyiyim. Artık derin sulara açılma vakti geldi diyorum… Bulduğumuz uygun bir limanda artık ömür boyu demirleriz…”
.
Anlaşılan Kaptan evlenmek istiyordu. “Bulunur, bulunur” dedi bizim Kemalettin Amca, “Ne hıyarlar buldu da sen mi bulamayacaksın?” deyiverdi.
Kemalettin amca “Hıyar” kelimesini sevdikleri için kullanırdı.
Bunu bilmeyenler için acı bir kelimeydi tabi.
Kaptan Levent iyi bildiğinden, “Sorma Kemalettin amca, benim gibi kartlaşmış hıyar bulmayacak da kim bulacak?” demesiyle tüm kahve kahkahalara gömüldü.
.
Peşinden başladı geyik muhabbeti hemen.
“Eee… Nasılsın?” sorusuna,
“Geçinip gidiyorum işte. Yurt dışında emekli olduktan sonra memlekete gittim biraz. Bizimkileri dolaştım. Euroları harcadım…”
“Ooo… Emekli maaşını Euro alıyorsun yani?”
“Elbette… Harca harca bitmiyor. Markete yanaşıyorum, elimdeki Euroyu hesaplıyorum o andaki döviz kurundan… Param yetmeyecek gibi oluyor üzülüyorum. Ama Euro o anda değer kazanıveriyor, benim paraya zam geliyor. Oh ne ala memleket…”
“Bana bak! Sen İktidara oy vermişsindir?”
“Elbette iktidara vereceğim, yoksa sana mı verecektim?”
Gülüşmeler yükseldi.
Devam etti konuşmasına:
“Yurt dışından gelen maaşımı bankadan her çektiğimde zamlı alıyorum. Para durduğu yerde zamlanıyor. Daha ne isteyeyim ki?”
“Bizi de düşünün burada. Biz ne yapalım?”
“Verdiniz de seçtiniz ya işte. Demek ki memnunsunuz?”
“Haklısın vallahi… Seçtik işte…”
.
O sırada patron girdi içeri.
“Gençler!” diye bağırdı o külhanbeyi ağzıyla:
“Bundan böyle çaylar 5 lira oldu. Kahve 15 lira, haberiniz olsun. Çay ısmarlarken aklınızın bir köşesinde bulunsun…”
“Ya ustacığım sen bari yapma… Ne istiyorsun bizim gibi garibanlardan” dedi arkadan biri.
Kaptan atladı lafa:
“Beni hiç ırgalamaz… Yap ustam bol köpüklü bir kahve…”
Ön masada oturan Kütük Fahri kalktı ayağa:
“Sen bizimle dalga mı geçiyorsun lan!” diyerek kaptanın üzerine yürüdü ve tuttu adamı iki yakasından:
“Yurt dışında yaşarsınız, paraları döviz olarak alırsınız, burada ahkâm kesersiniz. Ulan sizin yüzünüzden bu haldeyiz zaten…” diyerek başladı adamı silkelemeye.
Usta uçtu geldi tezgâhtan, ben atladım karşıdan.
Zor aldık Kaptanı elinden.
.
Usta:
“Bana bak Levent… Şimdi şakanın sırası değil. Milletin canı burnunda zaten. Sen istersen bir dolaş gel, olmaz mı? Bu kahven de benden olsun, dışarıda içiver, haydi koçum…” diyerek Kaptanı dışarı çıkardı ve Kütük Fahri’ye döndü.
“Sen de azıcık kendine gel be oğlum! Öyle her önüne gelene saldırırsan, bir gün burnuna halka takarlar haberin olsun…” diyerek çaktırmadan parmaklarına taktığı muştayı gösterdi… Kütük Fahri yumuşadı, pamuk gibi oldu birden:
“Ama usta o da bizimle dalga geçiyor…”
“Tamam, tamam… Geç otur yerine…”
.
Anlayacağınız zamlar yağmur gibi gelmeye, döviz fişek gibi fırlamaya başlayınca, hayatımız çekilmez oldu.
Bir de televizyonlardan sermaye seven, işçi, memur düşmanı “Şimşek’in Bakan olduğunu öğrenince” iyice moraller gitti.
.
Ne yapacağız?
Nasıl geçineceğiz?
Sabah akşam birbirimize sorup duruyoruz…