Şu mübarek Cuma günü size şu soruyu sorsam; “Bir kimsenin hakkını yemek, malını çalmak, hırsızlık yapmak nedir?”
“Bir kişiye istemediği bir şey yapmak, onunla alay etmek, küçük düşürmek, başkasının yanında aşağılamak, rencide etmek nedir?”
.
Mesela;
Yalan söylemek.
Hile yapmak.
İnsan öldürmek (Can almak)
Başkalarının özel hayatlarına müdahale etmek.
Kıskançlık etmek.
Bir kimsenin şeref ve namusuna dil uzatmak.
Bir kimsenin sırrını ortaya dökmek.
Borçları zamanında ödememek.
.
Bu satırları okuyanların yüzde yüzü “Kul hakkı” olduğunu bilir.
.
Bu bize doğduğumuzdan bu yana öğretilmiştir.
.
“Aman evladım kul hakkı yeme…” şeklinde başlayan nasihatler dinlemişizdir.
.
Kul hakkı yiyen kişiden helallik alınmadığı müddetçe ahirette işler zorlaşıyor.
Zira “Bana kul hakkıyla gelmeyin” şeklinde bir açıklama var.
.
Diyanet açıklamasında şöyle diyor:
“Allah neden kul hakkını affetmez?
Allah’ın huzuruna kul hakkı ile çıkmanın, çok ağır bir vebali vardır. Çünkü böyle bir günahın Allah tarafından bağışlanması, hak sahibinin affetmesi şartına bağlanmıştır. Hak sahibi, hakkını almadıkça veya bu hakkından vazgeçmedikçe, Allah kul hakkı yiyenin bu günahını affetmemektedir.”
.
Bir kişi ile helalleşmek kolay olabilir.
Alırsınız karşınıza konuşursunuz, özür dilersiniz, zarar verdiyseniz kat be kat ödersiniz, ikna edersiniz olur.
.
Ama ya Devlet yönetiyorsanız?
85 milyonun hakkını yiyorsanız?
.
85 milyonu karşınıza alıp helalleşmek zor.
.
Bakın diyanetin 14 Ekim 2022 Cuma hutbesinde ne diyor?
.
“Değerli Müminler!
Kul hakkının toplumun bütün kesimlerini ilgilendirdiği alan ise kamu hakkıdır.
.
Kamu hakkı;
Sadece hayatta olanların değil,
Henüz dünyaya gelmemiş çocuklarımızın,
Tüyü bitmemiş yetimlerin,
Muhtaç, garip ve kimsesizlerin de hakkıdır.
.
Kamu hakkını ihlal etmek, çok büyük bir vebaldir.
Yüce Rabbimiz Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurmaktadır, “Kim devlet malına hıyanet ederse, kıyamet günü, hainlik ettiği şeyin günahı boynuna asılı olarak gelir.”
.
“Müslüman;
Her alanda kamu hakkına riayet eder.
Rüşvet,
Stokçuluk ve
Karaborsacılıktan uzak durur.”
.
“Müslüman;
Kamu hizmetini sorumluluğu ağır bir emanet olarak görür.”
.
“Müslüman;
İşine özen gösterir, devlet malını gözü gibi korur, asla israf etmez ve devlet malını gasp etmez.”
.
“Müslüman;
Hizmet sunduğu insanlara karşı anlayışlı ve sabırlı davranır.
Kendisine yapılmasını istemediği bir şeyi başkasına asla yapmaz.”
.
“Kıymetli Müslümanlar!
Peygamber Efendimiz (s.a.s) bir hadislerinde bizleri şöyle uyarıyor:
“Kimse hakkı olmayan bir karış toprağı bile almasın! Eğer alırsa, kıyamet gününde Allah yedi kat yeri onun boynuna dolar.”
.
“O halde hiçbir ayrıcalığın olmadığı, haklı ve haksızın mutlaka ortaya çıkarılacağı, herkese hakkının tam olarak ödeneceği mahşer gününde mahcup olmamak için kul ve kamu hakkını ihlal etmekten şiddetle sakınalım.”
.
“Herhangi bir hak ihlalinde bulunmuşsak hak sahipleriyle mutlaka helalleşelim. Unutmayalım ki, kul ve kamu haklarını ihlal edenleri, hak sahipleri bağışlamadıkça Allah Teâlâ da bağışlamayacaktır.”
.
“Öyle bir günden sakının ki, o gün hepiniz Allah’a döndürüleceksiniz.
Sonra herkese kazandığı amellerin karşılığı tastamam verilecek ve onlara asla haksızlık yapılmayacaktır.”
.
Hutbe böyle bitiyor.
.
Şimdi bu hutbeyi (belki unutulmuştur şeklinde düşünerek) çerçeveletip tüm bakanlıklardan başlayarak, mecliste milletvekili odalarına ve tüm devlet dairelerine asmak gerek.
.
Madem Müslümanız,
Madem kurallara uyuyoruz,
Madem “Nas” a dikkat ediyoruz…
O halde bu dini vecibeyi uygulamak şart…
.
Elbette sadece bunlar da değil.
Mesela benim emekli maaşımı az vermek, maaşlar arasında adaletsizlik sağlamak da bir nevi kul hakkı.
.
Size oylarımızla teslim ettiğimiz iktidarı ele geçirince bizim gibi açlık sınırının altında maaş alanların hakkını vermeyenlerin de büyük vebali vardır.
.
Bugün haberlerde okuyoruz:
Diyanet Bütçesinin Arş-u Ala’ya çıktığını.
Ne için?
Dinimizi daha anlaşılır hale getirmek için.
.
Hani?
Kimse anlamamış?
“Kul Hakkı” kısmı es geçilmiş.
.
Sürekli olarak buradan yazdığım emekli maaşlarına bir bakın.
Açlık sınırını,
Yoksulluk sınırını,
Şu anda verilen emekli maaşlarının tablosunu önünüze koyun.
.
Bir taraftan da elinizi vicdanınıza koyun.
Ve
Karar verin…
Eğer hala “7500 lira size yeter” diyorsanız yukarıda yazdığım “Kul Hakkı” başlıklı yazımı tekrar okuyun.
.
“Nerede görülmüş bu kadar zam?” şeklinde bir itirazınız varsa gidin Fatih Mehmet Maçoğlu’na sorun.
“İşçi maaşlarına yüzde 85 zammı nasıl yaptın?” diye…
KUL HAKKI HİKÂYELERİ
ADALET VE TEVAZU
Emevi halifelerinin büyüğü Ömer b. Abdülaziz, devlet başkanlığı sırasında kul hakkı ve sosyal adalet hususunda çok titiz davranırdı. Gece çalışmalarında ayrı işlere tahsis ettiği iki kandili vardı. Bunlardan birini kendi özel işleriyle ilgili notları yazarken kullanır, öbürünü ise devlet ve millet işleriyle ilgili yazışmalarda kullanırdı. Halife, birden fazla gömleği olmayan, varlıksız biriydi.
Yakınlarından birisi Ömer b. Abdülaziz'e bir elma hediye göndermişti. O da elmayı biraz kokladıktan sonra sahibine geri gönderdi. Elmayı geri götüren görevliye şöyle dedi:
-“Ona de ki, elma yerini bulmuştur.”
Fakat görevli itiraz edecek oldu:
-“Ey müminlerin başkanı! Resûlullah Aleyhisselâm hediye kabul ederdi. Bu elmayı gönderen de senin yakınlarındandır.”
Halife cevap verdi:
-“Evet ama, Resûlullah s.a.v.'e verilen hediye idi. Bize gelince, bize verilen hediyeler rüşvet olur.”
.
Valilerin maaşlarını çok bol verirdi.
Sebebini şöyle açıklardı:
-“Valiler para sıkıntısı çekmezler, bütün ihtiyaçları karşılanırsa, kendilerini halkın işlerine vakfederler.”
.
Bir gece halifenin yanında bir misafiri vardı. Kandilin yakıtı tükenmişti.
Misafir dedi ki:
-“Hizmetçiyi uyandıralım da kandilin yağını koyuversin.”
-“Hayır, bırak onu uyusun. Ben ona iki ayrı işi yaptırmak istemem.”
-“Öyleyse ben kalkıp kandile yağ koyayım.”
-“Olmaz, misafire iş gördürmek yiğitlikten sayılmaz.”
Kendisi kalktı, kandilin yağını koyup yerine döndü ve şöyle dedi:
-“Ben kalkıp iş yaparken de Ömer'dim; gelip oturdum, yine aynı Ömer'im.”
.
İki buçuk yıllık halifelik döneminde İslâm âleminde adaleti hakim kılmıştı.
Büyük dedesi Hz. Ömer r.a. gibi adalet ve basiret sahibiydi. Henüz kırk yaşlarında iken onu çekemeyenler tarafından bin dinar altın para karşılığında hizmetçisi eliyle zehirlenmişti.
Hizmetçisi suçunu itiraf ettiğinde, Ömer b. Abdülaziz, paraları adamdan alarak devlet hazinesine koymuş, kendisini serbest bırakmış, öldürülmekten kurtulması için de kaçmasını söylemişti.
…
YANLIŞ HESAP BAĞDAT’TAN DÖNER
İstanbul Kapalı Çarşı’ya kervanlar gelir. Tüccarların siparişleri (kumaş, kürk, baharat) dağıtılır ve daha sonra tüccarlardan paraları tahsil edilirmiş.
Yine bir alış veriş sonrasında, tüccarın biri hesap yaparken dört işlem hilesi ile kervancıyı 400-500 altın içerde bırakır.
Hesaptaki yanlışlığı anlayamayan kervancı Bağdat-Hicaz ve Mısıra seferine çıkar.
.
Tüccar da, “Şimdi bu Mısırdan altı-yedi ayda zor döner. Ben de bu parayı işletirim.” diye düşünür.
.
Kervancı yol uzun, zaman bol diyerek bir molada bütün hesapları tekrar tekrar inceler.
Tüccarın yaptığı hileyi anlar.
Kervan Bağdat’a girmek üzereyken, kervanı oğlu ve güvendiği bir kişiye emanet eder;
-“Siz beni Bağdat’ta bekleyin.” der.
İyi bir Arap atı alıp dörtnala İstanbul’a dönmeye başlar.
.
Yolda da, “Bu adam bu parayı hemen öyle vermez” diye düşünüp bir plan kurar.
İstanbul’daki dostlarından plan için yardım ister.
.
Ertesi gün tüccarın dükkânına iki kadın gelir.
Tüccara, “Sorup soruşturduk bu civarda en dürüst, en güvenilir kişi sizmişsiniz. Biz Hicaz’a gideceğiz. Size bu iki çantayı emanet etmek istiyoruz.” derler.
Çantaları açıp tüccara gösterirler. Ki çantaların için inci, altın, pırlanta çeşit çeşit mücevher vardır..
-“Olur da gelemezsek bunlar size helali hoş olsun. Bize bir dua okutur, belki bir hayrat yaptırırsın.” derler.
.
Bunları duyan tüccar sevinçten uçar. Kadınlara hürmet, ikram, ziyafet.
Bu sırada kervancı içeri giriverir.
Bunu gören tüccar, daha kervancı lafa başlamadan;
-“Yahu hoşgeldin. Bizim hesapta bir yanlışlık olmuş paralarını ayırdım. Çocuklara da tembihledim, eğer ölürsem kervancının parasının mutlaka verin. Ben kul hakkı yemem kardeşim” der.
.
Parayı hemen verir.
Bu sırada kadınlar;
-“Biz bu sene gitmekten vazgeçtik. Kısmetse seneye!” diyerek çantayı da alıp dükkândan çıkarlar.
.
Oyuna geldiğini anlayan tüccar, kervancının peşinden koşup ,
-“Hani sen Mısır'a gidecektin?”
Atına binen kervancı,
-“Yanlış hesap adamı Bağdat’tan döndürür insanı” der ve yoluna gider.