Yakışıklı bir Amerikalı çiftçi kasabaya inmiş. Bir kova, bir çekiç, iki tavuk ve bir de horoz satın almış.


Yakışıklı bir Amerikalı çiftçi kasabaya inmiş. Bir kova, bir çekiç, iki tavuk ve bir de horoz satın almış.
Çiftçinin bütün bunları taşımakta zorlandığını gören dükkân sahibi ona akıl vermiş:
-“Çekici kovanın içine koy, kovayı bir elinde taşı. Tavukları koltuk altlarına sok ve horozu da öbür elinde taşı!”
Çiftçi, adamın dediğini yapmış ve kamyonetine doğru yürümeye başlamış.
Yakışıklı çiftçinin yolunu genç bir kadın keserek;
-“Affedersiniz, acaba Çılgın Boğa Çiftliği’ne nasıl gidebilirim?” diye şuh bir şekilde sormuş. 
Çiftçi: -“Şansınız var, benim çiftliğim Çılgın Boğa’ya çok yakın. Atlayın kamyonete sizi götüreyim...!”
Kadın: -“Peki ama, sizin beni şimdi bir duvara yaslayıp, öpmeyeceğinizi nereden bileyim?”
Çiftçi: -“Hanımefendi insaf, bir elimde içinde çekiç olan kova, koltuklarımın altında birer tavuk, öteki elimde bir horoz varken, ben sizi nasıl duvara yaslayıp öpebilirim?”
Kadın: -“Çok basit! Horozu yere koy, üstüne kovayı geçir, çekici de kovanın üstüne koy ki horoz kaçamasın...! Ben de tavukları tutarım…”
 
NE KADAR HIZLI?
Çocuklar oturmuş birbirlerine babalarının “Ne kadar hızlı” olduğunu anlatıyorlarmış.
Birinci çocuk;
-“Benim babam ok attıktan sonra hızlıca koşup, oktan önce hedefe varıyor” demiş.
İkinci çocuk;
-“Benim babam tabancasını ateşliyor ve hedefe kurşundan önce yetişiyor” diye böbürlenmiş.
Üçüncü çocuk kendinden emin;
-“O da bir şey mi? Benim babam devlet hastanesinde memur... Mesai 17:00’de bitiyor; babam eve 15:30’da geliyor…”
 
ÇİRKİN
Küçük yaramaz Billy’nin teyzesi hafta sonunda onlarda kalıyormuş...
Akşam hep birlikte otururlarken Billy teyzesinin yanına gitmiş,
-“Edna Teyze… Sen niye bu kadar çirkinsin?”
Edna Teyze bu sözleri duyunca kıpkırmızı olmuş.
Bu arada annesi hemen koşup Billy’yi mutfağa çekmiş ve azarlamış:
-“Sen ne biçim konuşuyorsun? Hiç öyle şey söylenir mi? Çabuk şimdi git, ne kadar üzüldüğünü söyle ve teyzenin gönlünü al!”
Bunun üzerine Billy koşa koşa teyzesinin yanına gitmiş,
-“Edna Teyze… Bu kadar çirkin olmana çok üzüldüm!..”
 
ADRES
İtalya’ya giden iki arkadaş, aradıklarını bulamamışlar.
Kasabanın parkına otururlarken bir tanesi aniden fırlamış ve doğru kiliseye gitmiş ve günah çıkarma odasına girerek papaza anlatmaya başlamış; başlamış.
-“Muhterem peder, ben bir günah işledim!”
-“Kiminle oğlum?”
-“Utancımdan hafızamı kaybettim, kiminle olduğunu unuttum...”
Papaz saymaya başlamış:
-“Fırıncı Alberto’nun karısı olmasın? Yoksa eczacı Donaldi’nin kızı mıydı? Şen dul Eliza olmasın sakın?”
Papaz kimi saymışsa, hepsine “hayır” yanıtını veren turist, kiliseden fırlayıp arkadaşına koşmuş:
-“Hadi gel, papazdan bir sürü adres aldım!”
 
NADYA
“Uzun zamandır ‘Nadya’ diye bir kızla internet aracılığı ile ‘chat’leşiyoruz... Geçen hafta bana bir park adresi verdi, ‘Buluşalım… Gece yarısı gel, ağaçların altında biraz yaramazlık yaparız’ dedi. Heyecanla saat gece yarısı o parka gittim, 4 tane kar maskeli iri yarı adam ellerinde beyzbol sopaları ile söylediği yerde üzerime atladılar ve beni gebertene kadar dövdüler. Kırılmadık kemiğim kalmadı, arabamı ve cüzdanımı da alıp gittiler… Hastaneden çıktığımdan beri Nadya’ya ulaşmaya çalışıyorum. Ama bir tek yanıt vermedi… Acaba aynı çete ona da zarar verdi mi? Meraktan öleceğim yahu..!”
 
KAYTURUK KUYTURUK
Hani şu meşhur dörtlü var ya!
Bir İngiliz, bir Fransız, bir Amerikalı ve
Temel...
İşte bu defa onların eşleri bir araya gelmiş önce İngiliz hatun başlamış anlatmaya:
-“Benim eşim öyle romantiktir ki her sabah eline bir gül alır o gülü tüm vücudumda gezdirerek beni uyandırır…”
Amerikalı atlamış hemen:
-“Aaa! Benim eşim de çok romantiktir. Sabah ayak ucumuzdaki pencereyi açar hafif rüzgâr ayaklarımdan başlayıp tüm vücudumu gezerek beni uyandırır ve eşim mutlaka başucuma bir çiçek bırakmış olur…”
Fransız gülümsemiş kendinden emin:
-“Bunlar da ne ki. Benim eşim her sabah ayaklarımdan başlayıp tüm vücudumu ve en son da dudaklarımı öperek uyandırır beni, ben her sabah mutluluğun doruklarında uyanırım…”
Sıra Fadime’ye gelince o şaşkın şaşkın diğerlerine bakmış ve;
-“Ben adam öyle kayturuk, kuyturuk işlerden anlamaz. Benim sabahleyin çişim gelir uyanırım...”
 
NEREDEN ANLAMIŞ!
Temel trende, kompartımanda tek başına seyahat eder.
Temel’in yanına bir zenci gelir ve Temel’e;
-“Merhaba, oturabilir miyim?” diye sorar.
Temel; -“Tabii” der.
ZZenci oturur.
Uzun bir sessizlikten sonra Temel adama dönüp;
-“Hemşerum sen zenci misun?”
Adam; -“Evet nerden anladın?”
Temel; -“Aksanundan...”
 
CENAZE
Temel, televizyonda Türk filmi izlerken telefon acı acı çalar.
Telefona bakan Fadime, kısa bir görüşmeden sonra telefonu kapatıp Temel’e seslenir:
-“Cemal’in karısı ölmüş. Seni cenazeye çağırıyor.”
Temel üzgün bir ifadeyle:
-“Bu sefer gitmem”.
-“Olur mu Temel? O senin en iyi arkadaşın!”
Temel biraz düşünmüş ve demiş ki:
-“Adam, üçüncü kez karısının cenazesine çağırıyor Fadime. Ben onu bir kez davet edemedim. Ne yüzle cenazeye gideceğim...”
 
DİN ADAMI
Bir Rahip berbere gider.
Saçlarını kestirir.
Berbere teşekkür eder ve borcunu sorar...
“Muhterem Peder” der berber, “Siz kutsal bir insansınız. Sizden nasıl para alabilirim. Sizi tıraş etmek dükkânım için şereftir.”
Rahip tekrar tekrar teşekkür eder ve gider. Berber ertesi sabah dükkânı açmaya geldiğinde kapısında 12 altın lira bulur.
Birkaç gün sonra bir Budist rahip gelir dükkana.
Saçlarını kestirir, borcunu sorar.
Berber saygı ile eğilir: “Siz ruhani bir lidersiniz... Sizden nasıl para alırım. Sizi tıraş etmek dükkânım için şereftir.”
Budist rahip teşekkür eder gider.
Berber ertesi sabah dükkânı açmaya geldiğinde, kapısında 12 yakut bulur.
Ertesi hafta bir Haham girer dükkândan içeri.
Saçını kestirir ve elini cüzdanına atar.
“Sakın ha” der berber, “Siz bir din  adamısınız.. Sizden nasıl para alırım ben.. Dükkânımın konuğusunuz... Güle güle gidin…”
Haham gider.
Berber ertesi sabah dükkânı açmaya gelir. Kapıda 12 haham vardır.
 
BABA
Bilgisayar fuarını gezen Temel bir stantta 15.000 Liralık bir bilgisayar görünce hayretler içerisinde kalarak, stanttaki görevliye sormuş.
-“Ula hemşerim. Bu bilgisayar neden pahalı. Ne özelliği var yani?”
-“Bu bilgisayar çok marifetlidir. Sorulan her sorunun cevabını doğru olarak verir. İsterseniz bir deneyin”
Klavye’nin başına oturan Temel yazmaya başlamış;
-“Babam şu anda nerede?” diye sormuş.
Bilgisayar iki “cırt”, bir “pırt.” ettikten sonra ekrana yazmaya başlamış.
-“Babanız şu anda Bodrum’da balık tutuyor!”
Temel gülerek görevliye dönmüş;
-“Olmadı işte, bilemedi. Çünkü benim babam öleli iki yıl oldu…”
Görevli telaşla;
-“Aman efendim nasıl olur, izin verin bir soralım. Bu hatayı nasıl yaptı acaba?” demiş ve klavyeye geçerek “Temel Beyin babası vefat edeli iki yıl olmuş. Yanıldın!” diye yazmış.
Bilgisayar yine iki “cırt”, bir “pırt.” ettikten sonra yanıtını vermiş;
-“Annesinin eşi öleli iki yıl olmuş doğru. Ama babası şu anda Bodrum’da balık tutuyor.”
 
ÖRDEK
3 kadına araba çarpar ve ölürler.
Tam cennete gireceklerken başmelek yanlarına gelir ve derki;
-“İçerisi ördek dolu; sakın ördeklere basmayın cezalandırılırsınız.”
-“Tamam.” diyerek içeri girerler.
İçerisi gerçekten ördek doludur.
Ama o kadar çoklardır ki üzerine basmamak mümkün değildir.
Nitekim biri ördeğin üzerine dalgınlıkla basar.
Hemen başmelek görünür ve yanında da çirkin bir erkek getirir, kadının koluna kelepçeler.
-“Bundan sonra bu adamla yaşayacaksın!”
Diğerleri;
-“Yandık hiç çekilmez bu herif! Bari dikkat edelim.” derler.
Ama bir kaç gün sonra diğeri de basar bir ördeğin üzerine.
Onun da koluna çirkin bir erkek kelepçeler başmelek.
Bunu gören 3.cü kadın;
-“Yooo! Ben kesinlikle basmamalıyım!” diyerek, o kadar dikkat eder ki, hiç bir ördeği çiğnemez.
Bir yıl sonra başmelek elinde yakışıklı bir erkekle görünür.
Kadının koluna kelepçeler adamı.
Kadın adama döner;
-“Yaşasın! ‘Ördeğe basmadım’ diye seni bana ödül olarak yolladılar!”
Adam döner kadına ve:
-“Salak kadın, ördeğe ben bastım”…
 
ŞAİR EŞREF
Bir gün Kamil Paşa, yapılan bir şikayet üzerine Şair Eşref’i vilayet makamına davet etmişti. Davete icabet eden Eşref, vilayete geldiği zaman kendisine “Valinin encümende olduğu ve biraz beklemesi icap ettiğini” söylediler.
Valiyi bekleyen şair, bir ara konuşulanları dinlemeye çalıştı.
O esnada valinin, münakaşa edilen bir mesele hakkında:
“O kadar incelemeyin, millet eşektir, anlamaz” dediğini duydu.
Bu sözlerden fena halde üzülen şair, hemen cebinden çıkardığı bir kâğıda şu kıtayı yazdı ve odacıya valiye verilmek üzere bıraktı. Sonra da çıkıp gitti.
“Ehli mansaptan birisi
Millete eşek dese,
Reddolunmaz sözü
Amma eşşoğlu can sıkar.
Millete ‘eşek’ diyen
Eşek herif bilmez mi ki,
Sadrazamlar da valiler de
Milletten çıkar…”