Çıraklık, kalfalık, ustalık dönemi derken başka dönem kalmadı ama millet hala bir şeyler olur diyerekten iktidar sahiplerinin arkasında durmaya devam ediyor.
Çıraklık, kalfalık, ustalık dönemi derken başka dönem kalmadı ama millet hala bir şeyler olur diyerekten iktidar sahiplerinin arkasında durmaya devam ediyor. Muhakemesi bitik olmalı ki memleketin ne hale geldiğini görmüyor.
Yüzüncü yıl, Türkiye yüzyılı sloganlarıyla kandırılmasına izin veriyor ya da kandırılmaktan keyif alıyor. Yoksa belki çıkar umuduyla kumar oynanıp durmaz.
İktidar sahipleri geçmişte, 12 Eylül öncesinde Humeynici, dinci gibi kavramlarla tanımlanıyordu. O zamanın siyasi kültürü çok daha güçlü idi. En azından ülke, devlet ve milletin öncelikleri hep öndeydi. Günümüzde ağzına bir kaşık bal çalınanlar, yobaz duruşları savunmaya bile çalışıyor. Açıklama yaparken de başkalarını suçlamayı önce çıkarıyor.
Daha başından beri cumhuriyet düşmanları, iktidar sahipleri tarafından hep korunup kollandı. En büyük cumhuriyet düşmanının hasta ziyaretine zamanın meclis başkanı ve başbakan gitmişti, üstelik özçekim yapıp paylaşmışlardı. Çünkü rahmetli çakma tarihçinin kitaplarını cemaat yurtlarında okuyarak büyümüşlerdi. Onlara göre Atatürk vatan hainiydi ve savaşı Yunan kazanmış olmalıydı. Malum zatın cenazesine ise zamanın bakanlarının, devlet üst yöneticilerinin, YÖK başkanının katıldığını gördük. Rahmetlinin en önemli vasiyeti Atatürk’e muhabbeti olan cenazeme gelmesin idi. Diğer bir deyişle Atatürk’e sevgisi olanlar cenazeme katılmasınlar demişti. Ne hikmetse kalfalık dönemine denk gelen bu merasimler iktidar sahipleri için söylenen kavramlara uygun düşüyordu. Elbette milletin bunları anlamasını, tavır koymasını beklemek beyhude olabilir. Çünkü aynı dönemlerde çalıyorlar ama iş yapıyorlar duygu ve düşüncesiyle desteklemeye devam ediyordu. Bir yerde hırsızlar ama iş yapıyorlar, zararı yok diyordu. Geçenlerde Milli Eğitim Bakanı eteğindeki taşı düşürüverdi. Kız ve erkek öğrenciler ayrı okullarda okusun deyiverdi. Tepkiler büyüyünce yanlış anlaşıldım falan dedi ama taşı düşmüştü bir kere. Aslında zorlayan kendi çevresiydi.
Memleketin onlarca fabrikası, stratejik fabrikası, tank fabrikasından tutun da şeker fabrikalarına, kâğıt fabrikalarına kadar neredeyse hepsi satıldı. Ne hikmetse fabrikaların bulunduğu il ve ilçelerden iktidar sahipleri daha oy aldı.
Senelerdir iktidarlar sahipleri TMO ve Et Süt Kurumu aracılığıyla et ve hububat başta olmak üzere yüzün üzerinde gıda ithalatı yapıyor. Yandaşlar çuvalla para kazanırken, kaldırılan gümrük vergi ve fonları nedeniyle Türk Çiftçisinin ürettiği ürünler para etmiyor. Ziraat Odaları başta olmak üzere çiftçi örgütleri, Türk çiftçisinin gazını almaya çalışıyor. Tek bir gösteri, protesto ve benzeri eylem yapılmıyor. Üstüne üstlük iktidar sahipleri çiftçilerden daha fazla oy alıyor.
Bu kadar sabır fazla olsa gerek. Memleketin ekonomisi batık batık battı. Türk lirasının değer kazandığı bir ülke parası kalmadı. Kabile devletlerinin, Afrika ülkelerinin paraları karşısında bile değer kaybetti. Uyanmanın zamanı çoktan geldi geçiyor. Başka memleket yok yaşayacak.