Harıltısıyla gürültüsüyle geçen ay genel seçimleri geride bıraktık. Her geçen seçimde siyasi gerginliğin daha da tırmandığına şahit olduk.
Harıltısıyla gürültüsüyle geçen ay genel seçimleri geride bıraktık. Her geçen seçimde siyasi gerginliğin daha da tırmandığına şahit olduk. Farklı partilere mensup liderler birbirlerine düşmanca tavır takındıkları gibi, yerelde seçmen de rakip partilere mensup Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarına düşman kelimesini kullanmaya başladı.
Merkez yoklamasıyla adayların belirlendiği seçimlerde, genel merkeze yakın isimler veya en fazla harç yatıranlar listelere daha kolay girdiler. Allah millete ve memlekete daha fazla hizmet etmek nasip etsin.
Türkiye’de siyasetin kurumsallaşma ihtimali neredeyse yok. Bir parti dahi çıkıp, üyesine, delegesine sormayı düşünmüyor.
Kişilerin temsili, davranışları elbette bir siyasi misyonu etkiler. Özellikle bazı partilerde yönetici pozisyonundakilerin örnek kimlikleri, söylemleri, siyasi çizgileri değişebilmektedir. Daha dün kılıç kalkan oynayanlar bugün enseye tokat oynayabiliyor. Elbette tersi de olabiliyor.
Siyasetin Türkiye’de kurumsallaşmasında genel başkanların tutum ve davranışları önem arz etmektedir. Eskiden beri genel başkana bağlı siyasi çizgiler yaşanmıştır siyasette. Hatta daha da ileri gidilerek Ecevitçi, Demirelci, Türkeşçi, Erbakancı gibi siyasi koridorlar oluşmuştur. Günümüzde de benzeri oluşumlar yok değildir. Gelecekte de kullanılacağa benziyor.
Siyasetin kurumsallaşmasında parti içi muhalefetlerin sürekli baskı altında tutulması veya tasfiye edilmesi de önemli rol oynamaktadır. Geçmişte Demirel’e, Türkeş’e hiç kimse muhalefet edememiştir. Günümüzde de Erdoğan’a, Bahçeli’ye hiç kimse muhalefet edememektedir. Haliyle günümüzde az da olsa meydana gelen değişimler, lider merkezli partilerde hiçbir işe yaramamaktadır. Allah sağlıklı uzun ömürler versin, memlekette altı yedi defadır milletvekilliği yapanlar var. Sanki analarından vekil doğmuşlar. Gençlik teşkilatları en güçlü olan iki partinin CHP ve MHP’nin tepesi ihtiyarlarla dolu. Gençlerin önünü tıkamaktan başka işleri yok sanki.
Türk insanının siyasete bakış açısı da kurumsallaşmayı etkilemektedir. Yerel örgütlerde de kişisel çekişmelerin ortaya çıkması, ego savaşlarını güçlendirmekte, demokratik davranışların önünü kesmektedir. Oysa her kim olursa olsun, eğrisiyle doğrusuyla siyasi çizginin taşınmasında görev alabiliyorsa, birilerinin tercihiyle alıyordur. Aynı çizgideki insanların tercihidir bu aslında. Dolayısıyla beğenilmeyen tarafı demokratik tercihlere havale etmekten başka çare yoktur. Demokratik tercihlerde bireylerin sağduyulu olması, eğitim seviyelerinin yüksek olması, kararların alınmasında etkili olmaktadır.
Demokrasinin gelişmesi, seçmenlerin gerçek ve somut bilgilere dayanan geniş bakış açıları siyaseti kurumsallaştıracaktır. Siyasetin içinde bireylerin kimlikleri zayıfladıkça siyasi misyonun gücü artacaktır. Yoksa ne partiler geldi geçti şu Cumhuriyet tarihinde. Devamı olduklarını söyleyenlerin hangisi taşıyabiliyor eski misyonlarını? Bunun cevabı zaman değişti olmamalıdır elbette.
Bir kişiye yüklenen misyonlar neticesinde siyasetin millete hizmet etmesi zor görünmektedir. Geçmişten günümüze, parti içi demokrasi bir türlü oluşturulamamıştır. Zaten partilerin tüzükleri de temelde genel başkana çok fazla yetki vererek parti içi demokrasiyi ortadan kaldırmaktadır.