Sürekli muhalefette olunca bir parti, parti içinde de haliyle muhalif ruh güçlenebiliyor. Pozitif duruşlar limoni duruşlara dönebiliyor.

Siyasiler hemen bütün olaylara ve gelişmelere eleştirel gözle bakmayı alışkanlık haline getirebiliyor.
Aslında muhalif duruş çok da kötü bir karakter değil. Doğruyu ve gerçekleri daha iyi görebilmeyi sağlıyor.
Türkiye’nin en köklü partisi CHP, Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu ile epey seçim kaybetti. Ak Partinin kazanamayacağı seçimleri bile CHP kaybedince kazanmış oldu. İki dönemde iktidar partisi toplam %14 oy kaybetmesine rağmen en güçlü ana muhalefet partisi, CHP neredeyse bir adım ileri gitmedi. Ne yazık ki bu dönemlerde partinin başında Sayın Kılıçdaroğlu vardı.
Daha önceki seçimlerde partiye iki defa doğum yaptırdı. Gerçi yeni doğan partiler pek ileri gitmediler ve taşrada seçmeni böldüler. Sol seçmende soru işaretlerini çoğalttılar. Partiden soğuttular.
Sayın Kılıçdaroğlu partisini %24’e sabitledi adeta. Seçmenin heyecanını uzun süredir tüketmeye devam ediyor. Ekmeleddin beyin aday gösterilmesiyle zaten çok büyük bir hayal kırıklığı yaşanmıştı. Muharrem İnce’nin adaylığı ve seçim süreci de iyi yönetilemedi.
Bu dönemlerde cumhuriyetin temel nitelikleri iktidar partisi tarafından bozulmaya ve yok edilmeye devam etti. Sokaktaki insana dokunan bir şey yoktu ama demokrasi eriyip gidiyordu. Haliyle adalet de siyasetin esareti altında kalıyordu.
Netice itibariyle Sayın Kılıçdaroğlu, son seçime kendi girdi ve kaybetti. Aynı zamanda CHP’ye de kaybettirdi. Kendine oy vermeyen siyasi çizgilere 40 vekil hediye etti. Rüyalarında görseler inanmazlardı. Gerçekte genel seçim sürecini iyi yönetemedi. Hatta rakibine seçim sürecinde öyle güzel paslar verdi ki, en az iki üç puan kaybetti.
Partisinde değişim isteyenler sürekli artıyor. İl, ilçe ve delege seçimleri hızla devam ediyor. Parti kongreye gidecek. Adaylıkla ilgili açıklamalar yapılmasa bile kaotik bir ortam oluşmak üzere. Rakipler belediye seçimleri için kolları sıvadılar canla başla çalışıyorlar. Aday bile çalma olasılıkları var. Hal böyle iken muhalefetin en büyük partisi kendi içerisinde kaynamaya devam ediyor.
Sayın Kılıçdaroğlu hala gelişmeleri sağlıklı algılamaktan uzak görünüyor. Elbette tüzüğe göre eli çok güçlü. Hiç kimse istemediği bir eyleme giremez. Ancak geçmiş seçimlerde olduğu gibi partiye doğum yaptırırsa iktidar sahipleri büyük şehirleri kazır geçer. Memleketin demokrasi umutları da tükenmeye devam eder.
Güç zehirlenmesi için iktidar olmak gerekmiyor. Muhtarlar da güç zehirlenmesi yaşayabiliyor. Sayın Kılıçdaroğlu iktidar sahiplerinin yakalandığı hastalığın pençesinde ne yazık ki. Koltuğu bırakmayı düşünemiyor. Bu durum hem partiye hem de ülkeye zarar veriyor.
Berlin’de kahvede Erzurumlu ile Alman ve Fransız işçi arkadaşları oturuyorlarmış. Laf dönmüş dolaşmış parti liderlerine gelmiş. Fransız bizimki seçimi kaybettiği gün istifa eder, Alman ise bizimki ister kazansın ister kaybetsin iki dönemden fazla partinin başında kalmaz demiş. Erzurumluya gelmiş sıra. Allah geçinden vere ölünce bırakır demiş. Halimiz işte öyle.