Siz bu satırları okurken ben akşam sahneye çıkmak için yoğun bir çaba içinde olacağım. Kıyafetler, dekorlar, aksesuarlar, makyajlar…

Akşam saat 21.00’de Amfi Tiyatroda başlayacak olan “Benim Doktor Oğlum” adlı oyunda rolümü sergilemek üzere büyük bir heyecanla sahneye çıkış saatimi beklemeye başlayacağım.
.
Öncesinde ufak bir prova ya da bir İtalyan alıp, ısınma turlarından sonra ses ısıtmalar filan derken oyun saatinde karşınızda olacağım.
.
Bu akşam Troia Festivali kapsamında hazırladığımız Eli Saghi’nin yazdığı bu eğlenceli yeni oyunumuza hepinizi bekliyorum.
.
Siyasetten ve siyasetçiden uzak, zamlardan ayrı, pahalılığın uğramadığı, stresin içeri giremediği, sırf gülmek ve hoş bir zaman geçirmek için gelebileceğiniz bir oyun.
.
Ankara Sanat Tiyatrosu’ndaki gibi uzun kuyruk bekliyorum.
Yoksa sahneye çıkmam ona göre…
.
Şaka şaka.
.
Çanakkale tarihinde bir tiyatro oyununun bu kadar uzun bir kuyruk topladığına ilk defa şahit oldum.
.
Yaklaşık 700-800 metrelik kuyruğun arkasına düştüğümde giremeyeceğimi zannederek epey üzülmüştüm.
Neyse ki girdik de seyredebildik.
.
AST sanatçılarını başta Mahir İpek olmak üzere gönülden kutlarım, her zamanki gibi yine döktürdüler.
.
İstesem hiç kuyruğa girmeden içeri girebilirdim.
Ama bunu tercih etmedim, başkasının hakkını yemek istemedim.
Mademki bu satırlardan her gün hak, hukuk, adalet üzerine düşüncelerimi yazıyorum, o halde ben imtihanım olacak bu kuyruğa girmeliydim.
Bekledim ve kimsenin, hukukuna tecavüz etmeden hakkımla içeri girdim.
Çok da mutlu oldum…
.
Ancak kuyruğa girmeden giriş kapısının önünde ailesiyle bekleyip, çaktırmadan içeri girenlere bir sözüm var;
“Sizin yaptığınızı kimseler yapmaz, ayıptır…”
.
Mübarek Cuma günü için yazılmış bu güzel girişli yazımın sonunu böylesine “Asalaklarla” bitirmek istemezdim ancak, hayatın gerçekleri de bunlar.
Aramızda da çok var…
.
Ben geleyim Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Erbaş’a…
Cuma hutbesinde, “Çalışanlarımızın ve öğrenci kardeşlerimizin en önemli farz ibadetlerinden birisi olan Cuma namazını eda edebilmelerine yardımcı olalım. İş yerlerimizdeki mesai saatlerini, okullarımızdaki ders programlarını Cuma namazının vaktine göre düzenleyelim” ifadelerini kullanarak büyük bir tartışma başlattı.
.
Bu tartışma “Cuma günlerini tatil yapma gayreti içindeler” şekline büründü.
.
En başta Fatih Altaylı olmak üzere bir çok gazeteci bu yoruma yakındı.
.
Altaylı, “Bu saatler sürekli değişiyor. Belirli bir saat yok.
O yüzden de buna göre mesai ayarlamak oldukça zor.
Zaten aslında orada niyet mesai ayarlamak değil.
Niyet orada başka.
Biz bunları söyleyip, ‘Saati değişen namaza göre mesai mi olur?’ denilecek ve hak verilecek dolayısıyla ‘O zaman şöyle yapalım; biz cuma gününü tatil ilan edelim’, ‘cuma tatil olsun’. Hedef o, çok açık.
Öğrenciler filan bunların hepsi bahane.
Orada Diyanet İşleri Başkanının ve onun gibi düşünen bir kısmının niyeti Türkiye’de tatil günü olarak pazar günü yerine cuma günü ilan etmek. Bunun arayışları bunun altyapı hazırlıkları söz konusu.
Bunlar girizgâh, bunlar altlık, bunlar hazırlama operasyonu.”
.
Onlar tartışa dursun ben o konuya girmeyeceğim.
Zira işin içinden çıkamayacağız.
Avrupa’ya entegre olacaksak tatil günlerimizi, saatlerimizi de ona göre ayarlamamız lazım.
Biz güçlü olsak, Avrupa’yı titretsek onlar bize uyarlar ama şimdilik böyle bir durum yok.
.
Ama biz Araplaşacağız diyorsak başka;
O zaman Cuma günleri tatil olur, (daha sonra yalanlansa da) “Günaydın” yerine “Essalamü aleyna ve ala ibadillahissalihin” demek uygun olur.
.
Konuşulacak dili, uyulacak âdeti, öğretilecek davranışı, verilecek eğitimi belirlemek için önce ne olacağımıza karar vermemiz gerek.
.
“Elin davulu ile düğün çalınmaz. Ya patlar, ya çatlar…”
.
İşte bu konu hakkında bir Turgut Özakman yazısı.
.
“Düşünsene;
Köydesin.
Tarlada uğraşıyorsun.
Gazetelerden Yunanlıların Ege’yi işgal ettiklerini okuyorsun.
.
Yaşadığın köye çok uzaktalar.
Sana gelene kadar durdurulacaklarını ve köyüne gelemeyeceklerini düşünüyorsun.
.
İki gün sonra gazeteye bakıyorsun.
Komşu şehirdeler.
Yolu yarılamışlar.
Endişeleniyorsun.
.
Birkaç gün sonra gazete de çıkmaz oluyor.
.
Çevre köylerden haber geliyor.
Hepsinin basılıp yakıldığını duyuyorsun.
.
Bıçak kemiğe dayanmış.
Gidecek yerin de yok.
Bekliyorsun.
.
Sabah oluyor, akşam oluyor sonra tekrar sabah oluyor.
‘Belki bizim köye gelmezler’ diyorsun.
.
Köyden silah sesleri gelmeye başlıyor.
Kaçınılmaz son geliyor.
Artık senin köyündeler.
 
Düşünüyorsun.
Eşini kızını ve oğlunu kilere saklıyorsun. Silahını alıp evin camından dışarısını gözlüyorsun.
Dakikalar sonra evin önünde 30 kişilik düşman müfrezesi görünüyor.
Basıyorsun tetiğe.
Biri indi.
Bir daha basıyorsun.
Bir düşman daha indiriyorsun
Üç dört beş derken mermin bitiyor.
Dalıyorlar evin içine.
Dipçik ile suratını dümdüz ediyorlar.
‘Aman beni vurup gitsinler de ailemi bulmasınlar’ diye dua ediyorsun.
Buluyorlar.
Askerlerden üçü ‘Biz bunu bir sorgulayalım’ deyip pis pis gülerek eşini sürükleyip ahıra götürüyor.
Diğer üçü de kahkahalar ile ‘Biz de bunu sorgulayalım’ deyip kızını bahçeye çıkarıyor.
Askerlerden biri oğlunu işaret ediyor.
‘Öldürün bunu. Büyüdüğünde intikam almak ister!’
İki asker vurmak için oğlanı evin arkasına götürüyor.
.
Çaresizsin.
.
‘Beni vurun onlara dokunmayın!’ diyorsun ama nafile.
Ellerin bağlı.
Bir şey yapamıyorsun.
‘Her şey buraya kadarmış!’ diyorsun.
.
Tam bu esnada köyde silah sesleri başlıyor.
Ancak bu sefer çığlıklar köylülerden değil düşman askerlerinden geliyor.
Türk askeri giriyor köye.
5 Mehmetçik evin arkasına koşuyor oğlanı kurtarmak için.
Düşman askerini indirip oğlanı kurtarıyorlar.
4 Mehmetçik ahıra saldırıyor ‘Eşinin ırzına geçmesinler’ diye.
Son anda yetişiyorlar.
Orada ki düşman askerini de vurup hatunu kurtarıyorlar.
Diğer Mehmetçikler evin bahçesine dalıyor.
Kısa sürede çatışma bitiyor.
Kıza da zeval gelmeden kurtarıyorlar.
O asker senin canını, namusunu, şerefini kurtarıyor.
.
Şimdi sen bu askerlere;
‘Oruç tutuyor musun?”
‘Namaz kılıyor musun?’
‘Cumaya gidiyor musun?’
‘Hangi partilisin?’
‘Mezhebin nedir?’
‘Dinin nedir?’ diye soru sorar mısın?
O noktadan sonra senin için önemi olur mu?
.
Bizi birleştiren partimiz, rengimiz, dinimiz ya da mezhebimiz değildir.
Bizi birleştiren maya;
Akrabalıktır, Türklüktür,
.
Birbirinize sahip çıkın.
Sizin köyünüze sıra gelmeden... Anadolu’yu vatan yapan,
‘Yurtta Barış, Dünyada Barış’ diyerek bağımsız ve özgür Türkiye Cumhuriyetini kuran,
Eşsiz, yüreğinde sadece vatan sevgi ve şuuru olan önderimiz Mareşal Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK, kahraman ve fedakâr komutan ve silah arkadaşları ecdadımızı saygı ve minnetle anıyorum.”