İktidar sahiplerinin ümmetçilik ilkesi ile hareket etmeleri, milliyetçiliğin tarifini bile yapmadan her türlüsüne karşıyız şeklindeki yaklaşımları, millet ruhunu zayıflatmaya devam ediyor.
İktidar sahiplerinin ümmetçilik ilkesi ile hareket etmeleri, milliyetçiliğin tarifini bile yapmadan her türlüsüne karşıyız şeklindeki yaklaşımları, bir yandan da milleti ötekileştirmeleri, millet ruhunu zayıflatmaya devam ediyor.
Elbette hiç kimse annesi ve babasından dolayı mensup olduğu ırk, dil ve dinden dolayı suçlanamaz. Özellikle anne ve babasını seçme hakkı olmayan insanın, kimliği üzerinden saygı görmesi veya hakarete uğraması anlamsızdır. Önemli olan insani özellikleri ve sahip olduğu kültürel değerleridir. Bu anlamda hiç kimsesinin bir diğerine üstünlüğü söz konusu olamaz. Irka dayalı bir milliyet hissinin gelişmesi insanın iç güzellikleri içerisinde kalır ve demokratik bir ortamda hiçbir zaman, özellikle insan hakları ve hukukuna dayanan uygulamalarda milliyet hisleri etkili olamaz. Dolayısıyla demokratik toplumlarda, kimlikler insani özellikler üzerinden okunur ve tanımlanır.
Allah insanları kavim kavim yaratmıştır. Birbirilerini daha iyi tanımaları ve anlamaları için. Hemen bütün illerde, belli bölgelerden gelenler, değişik kültürel etkilikler düzenlemektedirler. Karadenizliler gecesi, Çerkez kahvaltısı, Vanlıların gecesi gibi etkinliklerde, insanımız kültürel zenginliklerini içinden geldiği gibi yaşama şansı bulmaktadır. Bu tür etkinlikler insanımızı belli ortak noktalarda buluşturmakta, memleketin güzellikleri daha da anlam kazanmaktadır. Hiçbir zaman etnik kimliğe dayalı devlete ve diğer etnik yapılara dayatmaya uzanan bir eyleme dönüşmemektedir.
Avrupa’da her milletin bir devleti doğmuştur. Avrupa, ekonomik bir örgüt kurmuş olmakla birlikte, etnik kimlikler hiçbir zaman ortak değerlerde bir araya gelememişlerdir. Asırlarca da Müslüman dünyasında etnik kimlikleri sürekli dürtmüşler ve çok büyük problemler ortaya çıkarmışlardır. Kendi geçimsizliklerini Müslüman dünyasında da yaşatmışlardır. Aynı mezhepten olan milletler bile birbiriyle geçinememiştir. Cahillik arttıkça gerilim daha da artmıştır. Bugün Müslüman dünyasında huzur kalmamıştır.
Milliyetçiliğin tanımında ırkçılık hiçbir zaman olmamıştır ama sürekli olarak “Ne Mutlu Türküm Diyene” vecizesi problem olmuştur. Kendini geliştirememiş, üçüncü dünya insanlarının hep beynini tırmalamıştır.
Türkiye’de yaşayan herkesin vatanı için bir şeyler yapması gerektiğini hissetmesi, vatanına duygusal bağlılık, bir yerde vatandaşlık duygularının gelişmesi, vatansever duruş, ırkçı milliyetçilikle tanımlanamaz.
Milleti-memleketi ne olursa olsun, millet kavramını yıkmak, başka bir milletin milliyetçi çizgilerine esir olan yetişmişlik üzerinden yapılan siyaset ne yazık ki, ülkemizde terörü hortlattığı gibi, vatandaşı ortak paydada dahi farklılaştırabilmektedir.
Millet olmak aslında güçlü devlet olmanın ana ilkesidir. Vatanla ilgili ortak değerlerde hemen herkesin ortak fikre ve davranışa sahip olması gerekir. Burada siyasilere büyük görevler düşmektedir. Ötekileştiren değil birleştiren olmalıdırlar. Yoksa Anadolu’nun zenginliği, vatanın en büyük tehdidi haline geliverir.