MEKTUPLAR Parasız kalan bir öğrenci babasına mektup yazıyor:
Sevgili Babacığım,
Burada telefon haTLları bozuk, görüşemedik o nedenle yazıyorum.
KaTLanılması zor bir durumdayım.
ATLatabilmek için biraz destek gerek.
Bir anlamda lastik paTLadı diye düşünebilirsin, durumu anlamışsındır.
Anneme söyle, eTLi pilavını çok özledim.
Oğlun
Babası cevaplıyor
Sevgili oğlum;
Ne kadar NAHif olduğunu düşünüyor, bunu kalbinin temizliğine yoruyorum.
Annenle tatilimiz sırasında çeşitliNAHiyelere uğrayarak dolaşıyoruz.
Annene kalsa NAHcıvana kadar gideceğiz. İyilik haberlerini aldık.
Hatların düzelsin telefonla da görüşürüz
Baban
BİL BAKALIM
Güzel bir ilkbahar günü, parkta tek başına oturan genç kızın arkasından gelen biri, elleriyle kızın gözlerini kapatır:
“Bil bakalım ben kimim? Üç tahminde bilemezsen bir öpücük ve de sinemaya birlikte gitme hakkını kazanmış olacağım...”
Uzun uzun düşünen, gözlerini kapayan elleriyle yoklayarak kim olduğunu anlamaya çalışan genç kız, sonunda yanıt verir:
“Sezar... Pastör... Napolyon...”
NİYE VERMEYELİM?
Temel siyasete girmeye karar vermiş.
Bir partiden milletvekili seçilince her yerden tebrik-takdir yanında hediyeler de almış.
Bir üniversiteden de doktora payesi vermek istemişler.
Temel gayet memnun kabul etmiş.
Üniversitede güzel bir törenle doktora cübbesini giymiş. Tören gecesi eve döndüğünde Fadime:
-“Sen doktor oldun, ben de olmak istiyorum!” diye tutturmuş.
Temel: -“Hanım yapma, etme” demiş, dinletememiş. Gitmiş üniversite rektörüne rica etmiş.
Rektör: -“Ne demek efendim, hanımınıza doktora payesi vermek bizim için bir şereftir!” demiş.
Hanımı da doktor olmuş.
Ancak eve döndüklerinde yine tutturmuş.
-“Temel… Şimdi ikimiz de doktor olduk ancak, devamlı bindiğimiz atımızdan ben hicap duyuyorum. Her ikimiz de üstüne doktor sıfatıyla bineceğiz; o bundan neden mahrum olsun ki? Ona da doktora payesi alalım.”
Temel ne kadar “Olmaz” dese de hanımını ikna edememiş.
Tekrar rektöre gitmiş ve rica etmiş:
-“Bizim hanım böyle böyle söylüyor, yapabilir miyiz?” diye.
Bunun üzerine rektör:
-“Ne demek Temel bey; biz buradan nice eşeklere doktora veriyoruz, ata niye vermeyelim!..”
ÖZLEDİM
Temel, bir Fransız ve bir Amerikalı ile ıssız bir adadaymış.
Bir gün iyi huylu bir deniz perisi gelip demiş ki:
-“Uzun zamandır izliyorum sizi. Geminiz battıktan sonra çok acı çektiniz. Dileyin benden, ne dilerseniz.”
Fransız; -“N’olur beni Fransa’ya gönder!” demiş. Hoop gitmiş Paris’e.
Amerikalı; -“Beni de Amerika’ya lütfen!” demiş ve o da hoop California’ya.
Sıra Temel’e gelmiş.
Düşünmüş, düşünmüş;
-“O Fransız ile Amerikalı uşakları çok özledim. Getur onları geriye!..”
PATATES
Askerde kamuflaj yarışması varmış...
Herkes çuvallara giriyor, komutan gelip tekme atıyor, askerlerde hayvan sesleri çıkarıyorlar komutan onaylıyor...
Birinci çuvala vuruyor:
“Hav hav hav.”
Komutan “Aferin köpek çuvalı...”
İkinci çuvala vuruyor;
“Miyav miyav..”
Komutan “Aferin kedi çuvalı...”
Böyle on onbeş çuval geziyor.
Hepsi çok iyi taklit yapıyorlar...
En son Temel’in içinde olduğu çuvala vuruyor ses yok...
Daha sert vuruyor gene ses yok.
Tekme, tokat, tahta, tüfek, ses yok...
Askerlere emir veriyor:
-“İyicene tekmeleyin şunu...”
Çuvaldan kan sızmaya başlıyor..
Beş dakika sonra da ince, bitkin bir ses:
-“Patateeeeeees”
KAMPANYA
Papaz her pazar öğlen kasabadaki ahalinin günah çıkartmasını dinler ve de onlara yol gösterirmiş.
Rahibi, başka bir kasabadan bir davet için hafta sonu için çağırmışlar.
Papaz hem gitmek istiyor, hem Kiliseyi kime bırakacağını bulamıyormuş.
Sonunda Kilisenin tam karşısındaki Sinagog’a gidip durumu kasabanın Hahamına anlatmış.
Haham “Nasıl olur ben sizin kuralları hiç bilmem ki” dese de Papaz; “Ben vaaz verdikten sonra sana öğretirim çok kolay. Bir iki kere günah çıkartanlara nasıl cevap verdiğimi görsen hemen anlarsın.” demiş.
Haham da Tanrı katında bir din adamına yardım edeceği için boynu bükük kabul etmiş.
Pazar günü gelmiş.
Papaz ile haham birlikte odaya girip günah çıkartmaya gelen birinci kadını dinlemişler:
-“Muhterem peder.”
-“Evet yavrum.” demiş papaz.
Hahamda dinlemede.
-“Muhterem peder. Ben tam üç kez zina işledim. Ama çok pişmanım. Bana bir yol göster de bu günahtan arınayım”.
-“Yavrum Kudüs tarafına dön ve kutsal bakire Meryem Ana ile ilgili bir dua oku, çıkarken de kumbaraya 100 dolar at günahından arınmış olursun”.
Ve kadın Papazın dediğini yapmaya gider.
Derken bir başka kadın gelir.
-“Muhterem peder.”
-“Efendim kızım.”
Haham bu sefer de sesiz dinliyor.
- “Muhterem peder. Ben tam üç kez zina işledim. Ama çok pişmanım. Bana bir yol göster de bu suçlardan arınayım.”
- “Hımmmm. Yavrum Kudüs tarafına dön ve Kutsal bakire Meryem Ana ile ilgili bir dua oku, çıkarken de kumbaraya 100 dolar at günahından arınmış olursun.” der
Kadın teşekkür edip Papazın dediğini yaparken, Papaz da Haham’a döner ve “Anladın değil mi” der ve bir koşu arabaya binip yola çıkar.
Haham odada bir başka günahkâr beklerken bir kızın geldiğini duyar.
-“Muhterem peder.”
Haham öğrendiği gibi
-“Evet yavrum” der...
-“Muhterem peder. Ben tam iki kez zina işledim. Ama çok pişmanım. Bana bir yol göster de bu suçlardan arınayım. Çok utanıyorum” der.
Haham düşünür ve cevap verir.
-“Yavrum üzülme. Su anda bir kampanyamız var. Sen git bir zina daha yap. Sonra gel Kudüs tarafına dön ve Kutsal bakire Meryem ana ile ilgili bir dua oku, çıkarken de kumbaraya 100 dolar at günahından arınmış olursun.”
KURŞUNA DİZİN!
Naziler İngiliz, Fransız ve Temel’i esir almışlar ve ölüm cezasına çarptırmışlar.
Askerler sormuş: “Giyotinle mi ölmek istersiniz? Asılarak mı? Kurşuna dizilerek mi?” İlk yanıt Fransız’dan gelmiş: -“Benim atalarım hep giyotinle öldüler. Ben de giyotinle ölmek isterim!”
Onu almışlar kafasını yerleştirmişler giyotine. Bırakmışlar bıçağı, tam kafasına 2 santim kalınca giyotin durmuş. Giyotinin bozulmasına Almanlar sinirlenmiş;
Çünkü bu durumda Fransız kurtulmuş.
İngiliz: -“Asılarak ölmek çok kötü. Beni de giyotinle öldürün.”
Almanlar giyotini tamir etmişler. Ancak, giyotin yine tutukluk yapmış. Sonuçta İngiliz de kurtulmuş. Sıra bizim laza gelmiş.
Temel; -“Asılarak ölmek gerçekten çok kötü. Eee, zaten giyotin de çalışmıyor. En iyisi beni kurşuna dizin!..”
LACOSTE
Temel ile Dursun Nil Nehri’nin kıyısındaki otelde kalmaktadırlar.
Sıkılırlar, Temel kıyıda bir ‘taka’ gördüğünü, onunla gezinebileceklerini söyler.
Nil’e açılırlar. Temel, Piramitleri görünce;
-“Ne kadar modern bir memleket, camileri üçgen…”
Dursun; -“Ne kadar modern memleket, heykelleri kocaman…” derken, kayık alabora olmuş. Zar-zor ters dönen kayığın üstüne çıkmışlar. O sırada kendilerine yaklaşmakta olan timsah sürüsünü görünce Temel; -“Ne kadar modern memleket, bak cankurtaranlarının hepsi Lacoste!..”
BEN NE YAPTIM?
Bir süre konuştuktan sonra psikolog bir test yapmaya karar vermiş.
Bir kâğıdın üzerine bir “+” işareti çizmiş, sormuş:
-“Bu nedir?”
Adam kâğıttaki şekle şöyle bir bakmış ve
-“Bu bir dört yol ağzı… Hemen şurada bir çalılık var, çalılığın arkasında bir adam ile bir kadın var, ohoooo!...”
Psikolog kâğıdın üzerine bu kez bir kare işareti çizmiş, sormuş,
-“Bu nedir?”
Adam tebessüm etmiş.
-“Bu bir yatak odası… İçinde bir adam ile bir kadın var, vay, vay, vaaaayyy!...”
Psikoloğun üçüncü çizdiği şekil bir üçgenmiş:
-“Bu nedir?”
Adam kafasını kaşımış,
-“Bu bir çadır… İçinde bir adam ile bir kadın var, üüüüüüü!...”
Psikolog bu kez bir dikdörtgen çizmiş:
-“Bu nedir?”
Adam derin bir nefes almış,
-“Bu bir otobüs… En arka koltukta bir adam ile bir kadın var, ne yaptıklarını ne sen sor, ne ben söyleyeyim”.
Psikolog sinirlenmiş:
-“Sen bunlardan başka bir şey düşünmez misin be adam?”.
Adam şaşkınlık içinde yanıt vermiş:
-“İyi de bütün bunları çizen sensin, ben ne yaptım ki?”