Yerli kaynaklarımızın ciddi bir genetik erozyonla karşı karşıya kaldığını cümle alem ifade etmektedir. Peki, hangisini tercih edeceğiz, hangi sistemi benimseyeceğiz belli değil.
Yarı entansif ve entansif sistemlere uygun olarak tanımlanan Seanen keçisi batı bölgelerde baskın ırk haline geldi. Süt verimi yüksek olan bu ırkın ekstansif sistemlere uygun olmadığı da artık görünüyor. Sağlık giderleri her geçen gün artıyor. Sütü de inek sütü fiyatına gidiyor. Aslında daha değerli olması gerekiyor ama yağı ve kuru maddesi düşük.
Süt üretimini artırmak istiyorsak elbette yüksek verimli ırklarla üretim yapmak gerekmektedir. Ancak yetiştirme koşulları burada öne çıkmaktadır. Meraya dayalı üretim sistemlerinde yerli ırklarımız daha iyi sonuç vermektedir. Yetiştirme koşulları iyileştikçe, modern bakım ve besleme koşulları altında yüksek verimli ırklar yediği yemi daha iyi ürüne çevirmektedir. Ancak üretim maliyetleri artmaktadır.
Üretim sistemleri bazında değerlendirildiğinde yerli keçi ırklarının performansları dikkat çekici bir şekilde öne çıkmaktadır. Kırsal kesimde fakirin ineği olarak bilinen kıl keçisi, binlerce yıldır Türk çiftçisinin sosyal yaşamının bir parçası haline gelmiştir. Masraf etmeden üretim yapılan bir yetiştiricilik sisteminde, özellikle göçer hayvancılıkta kıl keçisi üstünlüğünü her zaman göstermektedir. Ancak, kıl keçisiyle ilgili olarak üretilen bilgi yeterli düzeyde değildir. Oldukça farklı ve geniş bir coğrafyada yetiştirilen kıl keçilerinde genetik farklılık da çok yüksek düzeylerdedir. Yüzyıllardır yetiştirildikleri coğrafyaya tam uyum sağlamış ırkların kendi içerisinde geliştirilmesi, iyilerinin seçilmesi suretiyle de verimlerin yükseltilebilmesi mümkündür.
Türkiye’de keçi sayısı istatistiklere göre 12 milyon civarındadır. Orman kanunları karşısında biçare kalan keçi yetiştiricisi, farklı üretim kollarına yönlendirilmiştir. Karakeçi ile yollarını ayıran üreticinin refah seviyesi aslında artmamaktadır. Yaşamı kolaylaşmaktadır belki. Dağ bayır keçinin ardında gezmek zorunda kalmamaktadır. Ancak bulundukları coğrafyaların sunduğu imkanlar keçi yetiştiriciliğine uygundur. Farklı üretim sistemlerinin geçim şekli olarak sunulması çok anlamlı değildir. Keçinin içinde yetişmiş insanlara nasıl olsa benzer diyerek süt sığırcılığı yaptırılmaya çalışılması, ekonomiye iki kat daha fazla yük getirmektedir.
Karakeçinin sütü de oğlağı da az. Ama masrafı yok. Sütü de oğlağı da net gelir. Peki, bu üretim sektörünü daha kıymetli hale getirmenin imkânı yok mu? Elbette var. Daha kıymetli ürünlere çevrildiği sürece masrafsız elde edilen ürünlerin miktarını da artırmak mümkündür. Taşla, çalı çırpıyla yapılan ağıllarda beslenen karakeçinin mevcut üretim sistemlerinden çıkarılmaya veya dönüştürülmeye çalışılması çok anlamlı değildir. Öyle bir süreç geçiriyor ki Türkiye. Değerlerin kayboluşunu eleştirirken, değerleri yükseltmeyi beceremiyor. Teknolojik ürünlere karşı sürekli kaybediyor. Değerlerinin kıymetini teknolojik desteklerle artıramıyor.
Kara keçi neredeyse sıfır maliyetle başka türlü işe yaramayan çalı türlerini ekonomiye kazandırırken aslında yangına hassas coğrafyalarda araziyi yangına dayanıklı hale getiriyor. Son yıllarda artan orman yangınları ile kara keçinin sistemden çekilmesi arasında önemli bir ilişki var.