SÖKÜN! Tüketici hakları konusunda “Müşteri her zaman haklı mı?” sorusunu irdelerken çeşitli ülkelerdeki mahkemelik olayları araştırmışlar ve buldukları belgelerden birisi. Olay gerçek...
WordPerfect (Bilmeyenler için yazıyorum, bilgisayar, elektrikli daktilo gibi aletler için program yapımcısı)...
Bu Şirketin müşteriye yardım hattında banda alınmış bir telefon konuşmasını okuyacaksınız.
Bu konuşma sonrası WordPerfect görevlisi işinden kovuluyor.
Kovulan görevli WordPerfect’i kendisini “Gerekçesiz” işten çıkardığı için mahkemeye veriyor.
İşte bu konuşmanın deşifresi.
.
-“WordPerfect yardım hattı, buyrun, nasıl yardımcı olabilirim?”
-“WordPerfect’te bir sorun oldu da…”
-“Nasıl bir sorun?”
-“Yazı yazıyordum, birden bütün kelimeler gitti.”
-“Gitti mi?”
-“Yok oldu!”
-“Ekranda şu anda ne görüyorsunuz?”
-“Hiç bir şey.”
-“Hiç bir şey mi?”
-“Yazdığım hiç bir şey ekrana çıkmıyor.”
-“Hala WordPerfect programında mısınız yoksa programdan çıktınız mı?”
-“Bunu nereden bileyim?”
-“Ekranda bir ‘C’ harfi görüyor musunuz?”
-“Bir ‘hece’ mi?”
-“Boşverin… Ekranda yanıp sönen bir çizgi var mı?”
-“Söyledim ya hiç bir şey yazmıyor.”
-“Monitör üstünde yanan bir lamba var mi?”
-“Monitor ne?”
-“Ekranı olan yer, televizyon gibi... Çalıştığınızı gösteren küçük bir lamba var mı?”
-“Bilmiyorum.”
-“Monitorün arkasına bakın, oraya bir elektrik kablosu giriyor olması lazım. Görebiliyor musunuz?”
-“Evet.”
-“Harika, o kabloyu takip edin duvarda elektriğe bağlı mı bana söyleyin.”
-“Bağlı.”
-“Harika. Monitörün arkasına bakınca bağlı olan tek kablo mu gördünüz, yoksa iki tane mi?”
-“Görmedim.”
-“Tekrar bakar mısınız, ikinci bir kablonun da bağlı olması lazım.”
-“Evet buldum.”
-“Tamam, şimdi onu takip edin bilgisayara bağlı mı diye bakın.”
-“Kabloya ulaşamıyorum.”
-“Ulaşmayın, bağlı mı diye bakabilir misiniz?”
-“Olmuyor.”
-“Bir şeyden destek alıp eğilip bilgisayarın arkasına baksanız...”
-“Eğilmek dert değil, karanlık olduğu için bakamıyorum.”
-“Karanlık?”
-“Ofisin ışıkları kapalı, pencereden gelen ışık yetmiyor.”
-“Ofisin ışıklarını yakın.”
-“Yanmaz.”
-“Neden?”
-“Elektrikler kesik.”
-“Elektrikler mi kesik! Tanrım..! (kısa bir sessizlik) Bilgisayarın kutusu, kitapları her şeyi duruyor mu?”
-“Evet dolapta.”
-“Şimdi bilgisayarı sökün, aynen aldığınızdaki gibi paketleyin ve aldığınız dükkâna iade edin.”
-“Durum bu kadar kötü mü?”
-“Korkarım öyle!”
-“Peki tamam. Onlara ne diyeceğim?”
-“Ben bilgisayar kullanamayacak kadar aptalım" diyeceksiniz...”
OSMAN NİHAT
Ünlü güftekâr ve tamburî Osman Nihat Beyefendi çapkınlığı ile pek meşhurmuş. Ankara’da bulunduğu sıralarda güzel bir günde Kızılay’a doğru yürümekte iken hemen önü sıra da çok güzel endamlı, alımlı, çalımlı bir bayan yürüyormuş.
Osman Nihat Bey kadına biraz yaklaşarak başlamış dil dökmeye:
-“Aman Ya Rabbi! Ne güzel endamınız var! Şu belin inceliğine bakın. Ya saçların omuzlara dökülüşü...”
Kadın omuzunun üzerinden arkasına söyle bir bakıp, kafasını çevirmiş ve de sinirli sinirli yoluna devam etmiş.
Fakat Osman Nihat Bey kadının peşini bırakmamış ve dil dökmeye devam etmiş:
-“Bacaklarınızın güzelliği, keklik gibi sekişiniz ne de hoş... Sizinle birlikte olmak her halde hayata bedeldir...”
Ve daha neler ne dil dökmeler...
Tam bu sırada Kızılay Meydanı’na yaklaşmışlar.
Dört yol ağzına ve polisin olduğu yere geldiklerinde kadın bütün sinirli haliyle Osman Nihat Bey’e dönerek:
-“Şimdi polise veririm!” deyince: Osman Nihat, masumane bir tavır takınıp, ses tonunu yumuşatarak
-“Aman hanımefendi, ben bir saattir yalvarıyorum. Niye polise?”
HE!
Erzurum'a bilgisayarın daha yeni yeni gelmeye başladığı zamanlara ait bir anı.
Bir işyerine bilgisayar ve stok programı satılır. Teknik servis elemanı bilgisayarı işyerine kurduktan sonra stok programının kullanımı ile ilgili işyeri sahibine bilgi verir ve ayrılır.
Aradan bir iki saat geçer, işyerinden telefon:
-“Kardeşim sizin anlattıgınız kimi yapirem fegat program düzgün çalışmiir…”
Teknik servis elemanı sorar:
-“Nasıl yapıyorsunuz?”
-“Senin anlattıgın kimi.”
-“Hata ne?”
-“Yazdıgım bilgiler kaydetmeme ragmen saklanmiir.”
-“İşlem basamaklarını tek tek anlatır mısınız?”
“Tamam” diyor ve başlıyor, anlatmaya.
-“Programı açirem. Malın adı bölümüne adını, adedi bölümüne adedini, birim fiyatını vb. yazirem. Hepsini yazdıhtan sonra senin anlattıgın kimi, kayıt bölümüne basirem. Ekrana bir yazı geliir:
‘Kaydetmek ister misiniz? E/H’ yazısı çıkir. Ben de diyirem Hee...”
YA ONLAR!
Otobüste adamın yanına süzme Karadenizli bir vatandaş düşmüş.
Günün konusu ise Nataşa…
Evli idi, onun da ilgisi vardı Nataşalara… Adam dayanamaz Karadenizliye sorar;
-“Karınızı aldatmak nasıl bir duygu? Suçluluk duymuyor musunuz?”
Cevabı şu olur:
-“Onlar da karı diye yıllarca bizi aldatmuşlardur da!”
BENZİN
Gencin biri kuş almış dükkandan.
Poşete koymuş eve gidecek.
Yolda babasını görmüş.
O da eve gidiyormuş.
-“Baba sen bunu al götür eve” demiş. Babası da eve gelince annesine pazardan getirdiği poşetleri vermiş, yanında da oğlununkini…
Ne bilsin annesi hepsini buzdolabına koymuş.
Neyse genç adam eve gelmiş, babasına poşeti sorunca “Buzdolabında” demiş babası.
Telaşla hemen kuşu poşetten çıkarmış ama hayvan kaskatı kesilmiş.
Babası benzin damlatmış ağzına biraz.
Kuş 2 dakika sonra havalanmış ama pencereye varmadan küt diye yere yapışmış.
Babası kararını bildirmiş:
“Benzini bitti…”
İSTATİSTİKLER!
Konu şu:
“Erkekler fanfirifinfon yaptıktan sonra ne yapar?”
-“2% bir şeyler yer.”
-“3% sigara içer.”
-“4% duş alır.”
-“15% uyur.”
-“76% kalkıp giyinir ve karısının yanına evine gider.”
NECMİ
Acı kaybımız 3 ay önce ailemize katılan, “Necmi” ismini verdiğimiz kaplumbağamız dün vefat etti.
Aile arasında sade bir törenle evin arka bahçesine gömdük.
Necmi durduk yerde can verdiği için, gidip onu aldığımız dükkânın sahibine sebebinin ne olabileceğini sorduk.
Satıcı bize şu cevabı verdi:
“Kaplumbağalar kış uykusuna yatar.”
Hepimizin başı sağolsun.
Bu vicdan azabıyla biz de çok yaşamayız herhalde.
NE YAZALIM?
Bankada gişenin önünde işlemimin yapılmasını bekliyorum.
Yanımdaki gişede işlem yaptıran yaşlı teyzeye, işlemini yapan kadın soruyor:
-“Parayı kim alacak teyze? Açıklamasına ne yazalım?”
Teyze cevap veriyor:
-“Bu paranın hayrını görme İnşallah yazalım…”
AFACANLAR
Bir İngiliz kasabasında yaşayan iki afacan kardeşin hikâyesi...
Yaşadıkları bölgede “Kırık cam, kuyruğuna teneke bağlanmış kedi, inik araba lastiği, kapıdan çalınan sütler” gibi pek çok hadisenin faili olarak bu iki afacan kardeş gösterilmekteydi.
Kasaba halkı artık “İllallah” demişlerdi afacan kardeşlerden, haklıydılar.
Ailesinin bile zapt etmekte zorlandığı bu afacanları yola getirmek için Kilise fikri ortaya atıldı...
Bunları ancak asabiyetiyle nam salmış rahip dizginleyebilirdi...
Ailesi iki afacan kardeşi kiliseye rahibin yanına götürdü...
Önce büyük kardeş rahiple baş başa kaldı... Rahip karşısındaki çocuğu ürkütmek istemeyen bir tavırla sordu:
-“Söyle yavrum, Tanrımız nerde?”
Küçük afacan başını öne eğerek sustu... Rahip sakinliğini koruyarak:
-“Söylesene evladım Tanrımız nerde?”
Afacandan ses yok.
-“Evladım sana soruyorum Tanrımız nerde?”
Sürekli aynı soru karşısında afacandan tek bir ses çıkmıyordu.
Asabi rahibin sinirleri bozulmaya başlamıştı:
-“Seni aşağılık afacan benim sorularıma cevap ver tanrımız neeerde çabuk söyle!!!!!!!”
Rahibin sinirden kıpkırmızı olduğunu gören afacan çocuk korkarak bir punduna getirip hızla kiliseden kaçtı…
Kapıda rahibe girme sırası bekleyen kardeşinin elinden tutarak evlerine doğru koşmaya başladı...
İki afacan odalarına girince büyük ağabey kapıyı iyice kilitledi.
Tüm bunlara bir anlam veremeyen küçük kardeş ağabeyine merakla sordu:
-“Biz kimden ve neden kaçıyoruzki?”
Soluk soluğa kalan büyük kardeş zorlukla cevaplar:
-“Bu sefer başımız gerçekten dertte... Tanrı kaybolmuş, bizden biliyorlar...”