İnsan, toplumsal bir varlıktır. Yalnızlık Allah’a mahsus der atalarımız.
Birlikte yaşamanın gereği olan dayanışma ile insanlar yardımlaşmayı, birlikte iş yapmayı öğrenirler. Dayanışma sayesinde insanlar daha çabuk ve daha çok paylaşımda bulunabilirler.
İnsan tek başına yaşayamadığı gibi ihtiyaçlarını da kendi başına karşılayamaz. Herkes bir şekilde üretimde bulunmak suretiyle doğrudan veya dolaylı olarak birilerinin hizmetini görür. Dayanışma bunun daha ötesindedir.
İhtiyacı olan insanlara yardımda bulunmamız, iyi ve kötü günlerini paylaşmamız toplumdaki uyumu arttırır. Toplumun gücünün artmasıyla birlikte insan, insan olmanın gereklerini yerine getiriyor demektir. Eğer parçalanmışlık ve dağınıklık artarak devam ediyorsa insanlar birbirinden uzaklaşıyor, dayanışmanın güzellikleri azalıyor demektir. Bu anlamda toplumu birbirine yaklaştıran değerler çok olduğu gibi, birbirinden uzaklaştıran da çok sayıda değer vardır. Hangisini öne çıkarırsanız sonunda uzaklaştırır veya yaklaştırırsınız.
Başarılı ve huzurlu bir hayat sürmek için çevre faktörlerinin iyileştirilmesi gerekir. İnsan çevresindeki tüm olaylardan doğrudan veya dolaylı etkilenir. Bu etkileşme insana zarar verebileceği gibi, yaradılışa özgü, yüksek ideallerin gerçekleşmesine de yardımcı olur. Dayanışmanın güçlü olduğu toplumlar, milletler hangi ortamda olursa olsun kalkınırlar. Millet olmanın temeli de budur zaten.
Her ne kadar günümüz toplumunda, insanlara yardım etmek, merhametli insanlara özgü bir lüks veya bir eziyet gibi algılansa da, insan olmanın temel özelliklerinden biridir dayanışma ve yardımlaşma.
İnsanların yardım alması için mutlaka ihtiyaca gerek yoktur. Sanayide, ticarette ve diğer hizmet sektörlerinde desteğin, dayanışmanın sunumu dahi bireylere güven vermekte, büyümek için risk aldırabilmektedir.
Ülkemizde dayanışmanın güzelliklerini yaşamak varken, maalesef zaman zaman dayanışma istenmeyen çıkar ilişkilerine döndürülmektedir. Dayın kimle başlayan nüfuz ve kıdem kullanımları, liyakati ötelemekte, kısaca torpil dediğimiz herkesin özünde nefretini dile getirdiği uygulama ve sonuçlara neden olmaktadır.
Milletimizin tarihi, dayanışmanın güzellikleriyle doludur. İstanbul’un fethi, Çanakkale zaferi, Kıbrıs harekâtı en yakın bildiğimiz toplumsal dayanışma örnekleridir.
Ülkemizde bireysel sıkıntılar çok fazla soruna neden olmuyor. Bireysel ve sosyal sıkıntılar ülke çapında herhangi bir infiale neden olmuyor. Bu durum ülkemiz insanının kendi içerisinde pek çok sorunu çözmesinden kaynaklanıyor.
Alman Profesör Günter Khant, bir gün Adana’da konferansında, Türklerin en sevdiği meziyetlerini anlattı. Profesör Khant, iki üç senede bir, bir aylığına gelir doktora danışmanım Turan Hoca’da misafir kalırdı. Ziraatçı olmakla birlikte, toplumsal olaylara da ilgi gösterirdi. Konferansında, Alman gençlerinin Türk gençlerine göre sekiz kat daha fazla intihar eyleminde bulunduğunu ve bunun sebebinin insanın yalnızlığı olduğunu vurgulamıştı. Evet, bizim gençler maddi veya manevi bir takım sorunlarında, anne-babasına, amcasına, halasına, teyzesine veya bir arkadaşına başvurabiliyor ve sorunlarını çözebiliyorlar. Sanayi devi Almanlarda böyle bir yardımlaşma ve dayanışma duygusu ne yazık ki yok edilmiş. Ancak, kanunlarla kişileri korumaya çalışıyorlar.
Millet olarak dayanışmayla ilgili güzellikleri yavaş da olsa kaybediyoruz. Bu meyanda memleketin normalleşmesine, günü kurtarma yerine geleceği garanti altına alma babında dayanışmanın geliştirilmesi gerekiyor. Kişisel sorunların çözümü kolaydır, önemli olan sosyal sorunları çözmektir.