BİR TRAKYALININ; AŞK MEKTUBU Nufut Gözlü Sevgilim Asibe,
Te büle akşam oldu mu epten akılcımı alır, gözümü göğnümü bir oş edersin beyav...
.
Abe Allah belacımı versin seni çok severim.
Yatmaz mıyım yatacıma, abe bi direm uyku girmez güzlerime…
Dünerim şu tarafa, dünerim bu tarafa ep gene silinmez ayalin beya!
.
Ekmekten sudan kesildim artıkın.
Tarlada elim çapa tutamaz, kaavede desen ne bi laf ederim ne de kiyaat oynarım.
Üldürdün beni beyaa...
Düşün bobam düşün…
Amet Aganın sıpası gibi önüme baka baka solurum.
.
Akşamları sizin maallede sülerim “Yarim sende vifa yok mu?” şarkısını.
Duyarsın elbet.
Ölmüş nenem bile dinner.
“Anlarım kızanım seni anlarım ama unda u boban varkene vermez sana asibeyi” der ep…
İşte u zaman çeltik tarlasına döner gözlerim.
Epten gene vıcık vıcık olur aalamaktan...
.
Şu boban olcak kapçık aazlıyı yola getiremez misin beyaa…
Aşıklık çekeriz bilirsin işte.
Eriye eriye, gündöndü sapına döndük anacını satımının.
Agana da süle düümesin artıkın beni.
Sankim u iç aşık ulmamış.
Düver Alla düver, sırtım gırnatacı Asan gibi kapkara oldu beyaa...
.
Takarım sana cumuriyet altını, alırım uzun tüülü mantu, cazlı düün bilem yaparım taa ne olsun beyaa...
.
Süle anana akşama çıtlatsın bunları bobana. Yosa atar em vallahi, em billahi damarları beynimin.
Buzmayasın adamın aklını.
Yarın gece Alil’le Üsiin’i alırım yanıma, atarım seni Ismayıl’ın arabaya undan sonra bulsunlar bakalım bulabilcekle mi?
.
Te ben adama bu kadan süülerim başkacana da bi şey sülemem...
.
Seni er şeyden çok seven sevgilin;
Yolsuzların Kara Mümin.
…
Kara Mümin ve Asibe bu mektupdan 3 ay sonra evlendiler.
.
(Netten Alıntıdır )
.
Düğün resimlerinin de bu olduğu yazılmış yazının altına
Yıl:1956
ANLAM!
Çocuk babasına: “Baba, annem ile nasıl evlendiniz?” diye sormuş.
Babası da eşine dönmüş;
“Görüyor musun çocuk bile anlam veremiyor?”
Erkekler belediye otobüsüne benzer, birini kaçırırsan üzülme beş dakika sonra diğeri gelir.
Oğlumun adını “Mafya” koydum, artık ben de
“Mafya Babası”yım.
Halimiz İt’ten beter Keyfimiz Paşa’da yok.
AYNA
Bir grup erkek ve kadın, bir yazarın evinde toplanmış, sohbet ediyorlardı.
Misafirlerden biri, kadınla ayna arasındaki farkın ne olduğunu sordu.
Kimse cevap veremeyince soruyu kendisi cevapladı;
-“Ayna, konuşmadan yansıtır. Kadın ise hiçbir şey yansıtmadan konuşur!”
Bunun üzerine bir hanım dayanamadı ve hemen atıldı;
-“Peki ben size sorayım bu defa. Erkeklerle kristal ayna arasındaki fark nedir?”
Kimse cevap veremeyince kadın devam etti;
-“Kristal yontulmuştur!..”
TEK ŞEY!
Adam ezile büzüle nişanlısının karşısına geçmiş:
-“Hayatım, bunu sana söylediğim çok üzgünüm ama bilmen gereken bir şey var... Senden ayrılmalıyım... Başka bir kadınla evleniyorum!..”
-“Peki neden? O benden daha mı güzel yemek yapıyor?”
-“Hayır, asla... Yaptığı bütün yemekler ya pişmemiş ya da yanmış.”
-“Peki, sana benim aldığım hediyelerden daha güzellerini mi alıyor?”
-“Ne alakası var güzelim o bana bugüne kadar bir kibrit bile almadı.”
-“Anlıyorum, o halde yatakta benden daha iyi... “
-“Yanılıyorsun... Öyle ruhsuz ve soğuk ki...”
-“O zaman söylesene lanet herif… O benim yapmadığım neyi yapıyor?”
-“Bana babalık davası açıyor!”
ŞEKER
Adam karısıyla alışveriş merkezinde gezerken, yanlarından sürekli fıstık gibi kızlar geçiyormuş.
Adam karısına çaktırmadan baktığını sansa da, kadın en sonunda adamın sürekli kızları kesmesine dayanamamış, başlamış söylenmeye;
-“Aşkolsun sana. Hiç yanımda karım da var demiyorsun, bıraksam kızların içine düşüvereceksin!... Aynı şekerci dükkanına girmiş bir çocuk gibisin!...”
Adam gülmüş:
-“Olur mu hayatım? Ben evli bir adamım, yani şekerci dükkanına girmiş bir şeker hastası!...”
SOĞAN
Çok çok güzel, alımlı ve bakımlı bir kadın varmış. Olağanüstü bir şeymiş yani.
Fakat kadının bir kusuru varmış; “Acaip soğan kokuyormuş” kadının vücudu.
Bir sürü flörtleri oluyor, büyük aşklar yaşıyor fakat iş tensel temasa ve yatağa gelince, beraber olduğu erkekler kalkıp gidiyor ve onu bir daha aramaz oluyorlarmış.
Vücuttaki soğan kokusu dayanılmazmış.
Kadının yaşı da gün geçtikçe ilerliyor, bir türlü aşk yaşadığı bir erkekle bir türlü evlenme noktasına gelemeden o ilişkisi bitiyormuş.
Kadın artık bu girdiği bunalımdan artık sadece bir doktor vasıtasıyla kurtulacağını düşünüp doktora gitmeye karar vermiş.
Çok ünlü bir profesör olan doktor hikâyeyi dinlemiş ve kadına, “Sizinle izdivaç yapacak, çok yakışıklı, zeki, çevik ve ahlaklı bir hastam vardı benim bir zamanlar. Huyu huyunuza, suyu suyunuza, boyu boyunuza uygun, karizmatik mi karizmatiktir hastam. Geçen yıl beynindeki tümörü alırken, oradaki koku alma duyularını da almak zorunda kaldık ve hiç koku alamıyor artık...” demiş.
Doktor iki hastasını tanıştırmış birbiriyle. Gerçekten de doktorun tahmin ettiği gibi, birbirlerine âşık olup, evlenmişler.
Çok romantik bir balayı gecesi sonrasında başlamışlar birbirleriyle öpüşmeye, sevişmeye.
Sevişmenin ortasında adam, birden kalkmış ve sırtını kadına dönüp yatmış.
Kadın panik halinde;
-“Ne oldu kocacığım sorun ne?”
Adam;
-“Bilmiyorum sevgilim, önemli bir şey yok, ama gözlerim acayip yanıyor!...”
UTANÇ
Genç kadın iş bulmak için hiçbir çaba harcamayan kocasına çok kızıyordu.
Ama kocasının umurunda bile değildi.
Kadın bir gün nihayet, “Daha fazla dayanamayacağım... Utanç içindeyim!..” diyerek patlamış:
-“... kiramızı babam, mutfak masraflarımızı annem karşılıyor. Bizi kız kardeşim giydiriyor, arabamızın masraflarını da halam karşılıyor.”
Adam yattığı yerden karısına:
-“Bence de utanmakta haklısın hayatım. İki erkek kardeşinden yıllardır hiçbir şey göremedik!...”
ESKİDEN
Adamla karısı akşam yemeği yiyorlarmış. Kadın birden;
-“Sen artık beni eskisi kadar sevmiyorsun!”
-“Hoppalaa! Ner’den çıkardın şimdi?”
-“Sevmiyorsun, sevmiyorsun... Evliliğimizin ilk yıllarında hep bifteğin küçük kısmını sen alırdın, kalan büyük kısmını bana verirdin. Artık bifteğin büyük kısmını sen alıyorsun, küçük kısmını bana veriyorsun!”
-“Alakası yok hayatım, ben seni eskisinden daha az sevmiyorum. Ama sen artık eskisinden daha iyi yemek yapıyorsun!”