Memleketi kralcılık mesleği batağa sürüklüyor. Hemen herkes bir üstüne yağ çekmenin hesabını yapıyor.

Menfaatine odaklanmış iş bilmez idareciler, mış gibi yapmak suretiyle yukarısının gözünü boyamaya devam ediyor. Kendi hesabında olan zavallılar da çok başarılı işlere imza attım diye kasım kasım geziyor. Kralcılık artık meslek sayılabilir memlekette.
Hemen bütün halkımız bildiği halde, sorunları ve sıkıntıları ne yazık ki ilgili idarecilere kralcılar göstermemekte ve aslından uzaklaşan yapılar kendini tasfiye etmektedir.
Lider her ne kadar beğenilse de, atacağı adımları yakın çevresinin görüş ve önerileri doğrultusunda belirlemektedir. Öyle kanıksanmaktadır ki bu yapılar, adı geçtiğinde kralcıları da hatırlanmaktadır. Burada isim vermek çok anlamlı olmayabilir. Birini telaffuz etsek, hemen herkes, ha o mu, onun bir dediğini iki etmez gibi bir yaklaşımda bulunur.
Tarihte, Osmanlı İmparatorluğu başta olmak üzere birçok devleti batıran bu yapılar günümüzde de ne yazık ki hemen her kurum ve sektörde kendini gösterebilmektedir. Yakın markajdan boğulan yöneticiler, çok fazla başarılı olamamaktadır. Açık, daha geniş, evrensel boyutlarıyla hizmet üreten yapılar daha başarılı olmakta, değişen çağın gereklerine kolay uyum sağlayabilmektedir. Devletin araştırma kurumları bile özel sektörün gerisine düşmektedir.
Hemen herkesin ortak şikâyetidir kralcılar. Kraldan çok kralcılık diye bir deyim de vardır lügatimizde. İdarecileri veya patronları aman efendim, yaman efendimlerle sürekli pohpohlayan yapılar, artık bütün kamu ve özel kurumları işgal etmişlerdir. Hatta bazı idareciler bu koltuk çevresinin başarılı olduğunu zannetmektedir. Hele Ankara’da öyle çok vardır ki hakı şeyini ödeyemez düzeydedir.
Liyakate bakılmaksızın gelinen noktalardaki idarecilerin çoğunluğu, kendilerine sunulan iyi ve güzel işlevlerden haliyle olağanüstü mutlu olmaktadırlar. Bu durum çoğu zaman Türk filmlerinde de işlenmiştir. Genel müdür, daire başkanı, aşağıdan pohpohlanırken, onlar da bir üste gerçeklerden uzak gelişmeleri sunarken, gerçeğinden uzaklaşan uygulamaların faturasını sonuçta vatandaş çekmektedir.
Rumeli’nin kaybedilişi çok hazindir. İletişimin her ne kadar güçlükleri varsa da o dönemde, İstanbul’dan görünen veya İstanbul’a gösterilen Rumeli, gerçeğinden çok uzaktır. Bulgar çeteleri Türklerin canına okurken, devşirme idareciler oyalamış, Türk halkının çektiği eziyet görülememiştir.
Aslında burada idarecilere ciddi görevler düşmektedir. Hemen herkes başarılı olmayı ve başarılı görülmeyi ister. Bu son derece doğaldır. Ancak süreklilikte, mutlaka somut sonuçların değerlendirilmesi ve objektif ölçülere göre kurum ve birey performanslarının belirlenmesi, başarıyı ortaya koymada daha önemlidir.
Kralcıların maskesini düşürmek için çok fazla iş yapmaya gerek yoktur. Sadece sokakta yürümek yeterlidir. İkameti Ankara olan idarecilerin halkın içine çıkabildiğini hiç gördünüz mü? Her geçen gün bariyerlerin daha büyüdüğünü artık herkes görmektedir. Eh haliyle yalanların, yağların, balların foyası ortaya çıkmamalıdır.