“Nasıl hizaya getirildi...” şeklinde bir söylem var. “Kimin için?” Okuyun…

Bu bir senaryo.
Sosyal medyada videosu var.
Ağzı dolu dolu anlatıyor adam.
.
Kim?
Levent Gültekin.
.
Okuyun bakalım neler demiş?
Bundan sonrası ona ait:
Erdoğan yerel seçimler öncesinde Suudi Arabistan Kralına “Katil” diyordu her yerde.
.
Mısır’daki Sisi’ye “Diktatör” diyordu.
Ve diyordu ki:
“Ben asla Sisi ile görüşmem.”
“Bazı aracılar geliyor, bunlara rağmen görüşmeyeceğim” diyor.
“Ben burada olduğum sürece bunlarla görüşmeyeceğim” diyordu.
.
Sonra bunlar dediler ki:
“Biz istersek bu seçimi senden alırız…” (2019 yerel seçimler)
.
Erdoğan seçim öncesi bir konuşmasında halka sordu:
“Sisi’mi?”
“Binali mi?”
.
Aslında bir şey söylüyormuş bize.
“Eğer bu yerel seçimleri kaybedersem, BAE ile Sisi ile Suudi Arabistan ile İsrail ile barışmak zorunda kalacağım ve oraya gideceğim…”
.
Aslında gerçeği söylüyormuş.
Nereden anlıyoruz bunu, şuradan.
(Gidip Google’dan bulabilirsiniz konuşmayı)
Kaybettiği 2019 seçimlerinden sonra hemen çıktı bir konuşma yaptı:
“Ülkemiz büyük bir Beka sorunu ile karşı karşıya acilen Türkiye İttifakı (Milli mutabakat hükümeti gibi) kurmamız lazım…”
.
Bu dönemde saraydan bazı muhalif siyasetçiler aranmış.
Onlara: “Lütfen telefonunuzu açık tutun Sayın Cumhurbaşkanı sizi arayacak…” denilmiş.
.
Fakat Tayyip Bey’in konuşmasından 3 gün sonra Devlet Bahçeli çıktı grup toplantısına dedi ki;
“Ne Türk İttifakı’ndan bahsediyorsunuz?”
.
Erdoğan peşinden çıkıp dedi ki: “Yok yanlış anladınız, ben Cumhur İttifakından bahsediyorum…” dedi ve konu kapandı.
.
Evet sonra ne oldu?
Erdoğan muhalifler ile konuşacak irtibata geçecek bir duruma gelmişken;
Muhtemelen bu “Merkez” ile mi, “Dünya Sistemi” ile mi? yoksa başka bir şey mi bunlarla pazarlık elinin zayıfladığını gördü ve psikolojik olarak çöktü.
.
Bunlar (Merkez, Dünya düzeni) “Ankara ve İstanbul’u alıyoruz” dediklerinde alıyorlar…
.
Neye göre söylüyorum?
“Alırız” dediklerinde muhalefet ona göre davranıyor.
.
2019 Yerel Seçimlerini hatırlayın.
Ne İYİ Parti sorun çıkardı,
Ne HDP sorun çıkardı…
.
Mesela;
İYİ Parti şöyle demedi:
“Biz niye HDP ile yan yana geliyoruz?” demedi.
“Ne oluyor abi, bütün illeri CHP’ye veriyoruz, biz niye bir tane alıyoruz?” demedi.
.
Çünkü senaryo şuydu:
“Ankara ve İstanbul alınacak…”
.
Alındıktan sonra ne oldu?
.
Birleşik Arap Emirlikleri geldi.
Ardından İsrail Cumhurbaşkanı Türkiye'ye geldi.
Suudi Arabistan ile irtibata geçildi.
Sonra da Sisi ile buluşuldu.
.
Bu günlerde “Neler oluyor, neler bitiyor?” hepsini zaman içerisinde daha net göreceğiz…
Ama benim anladığım senaryo gereği;
“İstanbul ve Ankara’nın Erdoğan’a verilmesi gerekiyor…”
.
Çünkü sonra “Katil” dediği Suudi Prens, barışma görüşmesinden sonra Merkez Bankası’na ödünç para olarak 5 milyar mı? 10 milyar dolar mı? koydu.
Mehmet Şimşek açıkladı, “Birleşik Arap Emirlikleri 11,5 milyar dolar destek verecek”
Bu ne demek;
“Parayı koyuyoruz, bir terslik yaptığında çekeriz bitersin…”
.
Anlatım bu.
Doğru mu?
İster inan, ister inanma.
O sana kalmış.
.
Peki olabilir mi?
“Bu dünyada her şey olabilir.”
 
NASYONEL POLİTİKALARIN DAYANILMAZ HAFİFLİĞİ
Ülkede bir kargaşa var.
Enflasyonun yıllarca baskı altında tutulması, yeni yeni ekonomik kurallar uygulanması ve saçmalanması sonucunda piyasalar allak-bullak olmuştu.
.
Ne zaman Mehmet Şimşek getirtilip (ki burası muamma) “Nasyonal politikalara geçeceğiz” açıklamasını yaptı ve uygulamaya geçti.
.
Millet enflasyon yüzde 500 olsa bile razı gelecekti, yeter ki gerçek açıklansındı...
.
En azından ekonomide hayal âleminden kopmuş, gerçek âleme dönmüştük.
.
İşte bu gelmeler, geçmeler esnasında yatırımcı ne yapacağını şaşırdı.
.
“Ev mi alsam?”
“Araba mı alsam?”
“Faize mi yatırsam?”
“Dövize mi saplansam?”
“Borsaya mı bağlansam?”
diyerek “Başı kesik tavuk gibi” sağa-sola koşmaya, saldırmaya başladı.
.
Eh millet de para olunca ne yapacağını şaşırıyor işte.
.
Bu arada enflasyonu gören herkes (daha önce sanki haberi yokmuş gibi davranarak vahşetle) malına, mülküne zam yapmaya başladı.
Gerçek anlamda “Zam yağmuru” hatta “Kasırgası” oldu.
.
“Benim neyim eksik?” diyen tostçu 90 lira yapıverdi ürününü (ki haklı).
.
Dün pazardan 1 kilo barbunya fasulye, 2 kilo domates aldık.
Tam 110 lira tuttu.
“Eyvah” dedim içimden, “bugün bu pazar bitmez…!”
Sebebi mi?
“Daha adım atar atmaz 100 lira gitti, 1 saatte neler gitmez?”
“Yandık a dostlar!” diye bağırasım geldi.
Hani şu seçimde yüzde 52 vardı ya.
Onların kulaklarını çınlattım biraz…
.
Sadede gelelim.
.
Her şeye zam yapıldı anlarım.
İnsanlar haklı olarak (sermayelerini korumak adına) elbette zam yapacak.
.
Peki bizim sermaye ne olacak?
.
Bizim maaş yani?
Güdük kaldı.
.
Hani hükümet yanlısı olup iktidara laf söyletmeyen bazıları var ya?
Neredesiniz?
Gelin pazara gidelim beraber.
Alışverişe çıkalım.
.
Bizim bu bağrışlarımızı duyan ev sahipleri de sosyal medyadan yağdırıyorlar.
Emel Sayın ne güzel söylerdi:
“Yağdır Mevlam su…”
.
Şu yazıyı okuyunca kiracılara da hak vermek lazım sanki…

İşte size bir paylaşım.
Bundan sonrasının tamamı alıntıdır.
.
“Ev sahibi diyor ki;
‘Enflasyon bilmem kaç olmuş, her şeyin fiyatı şu kadar artmış; benim kira niye %25 artsın?’
.
İlk bakışta haklı görünüyor.
Ama işin içine girince pek öyle durmuyor.
.
O ev sahibine sormak lazım;
‘Evini kredi ile aldın, yıllar geçti. O dönemin faizi de eklense kredi taksiti pul oldu. Banka sana 'her şeyin fiyatı arttı, ben de kredi taksitini artırıyorum’ dedi mi?
.
Diyelim kredi falan yok.
Ev sahibi, ‘Para bağlamışım, getirisi eriyor’ falan diyecek.
.
Peki senin bağladığın para, rakamsal olarak yerinde mi saydı?
Hiç kira gelirin olmasa ne olur?
Evinin değeri her şeyden çok artmadı mı?
.
Mesela;
1 milyon lirayı faize bağlasan, belki 1 milyonluk bir evin kirasından çok getirisi olacaktı?
Ama paran hep 1 milyon olarak kalacaktı.
.
İyi de senin 1 milyonluk evin bugün 3-4 milyon oldu.
Durduğu yerde faizin de doların da borsanın da üstünde kazandırdı zaten sana.
.
Sen, kiran enflasyonun altında kaldı diye nasıl zarar edersin?
.
Velhasıl ilk bakışta ‘Ben de kira artış sınırında sıkıntı var’ diyordum ama bu açıdan bakınca bu dönemde en fazla kar eden, mali en çok değerlenen, parasına en çok para katan mülk sahipleri oldu.
.
Bırakın da fakir fukaraya üç beş kuruşları geçsin...”
 
YAĞMA HASAN’IN BÖREĞİ
Osmanlı’da asi yeniçeriler de İstanbul’a
Dağılıp yağmaya başlamış. Yağmacı yeniçeriler, önce kendilerini aldatan Sadrazam Karamani Mehmet Paşa’yı parçalayıp konağını yağmalamışlar.
Daha sonra şehirdeki zenginlerin konaklarına hücum edip her tarafı talan etmişler. Zengin Yahudilerin oturdukları semtlere akın eden zorbalar büyük yağmalar yapmışlar. Bu sırada “Yağma Hasan” adlı bir yeniçerinin işlettiği börekçi dükkânını da yağmalayan yeniçeriler, işin aslını öğrenince, “Olan oldu bir kere, yiyin yiyin Yağma Hasan’ın böreğidir.” diyerek adamın tüm börekleri yemişler.
.
Bunu neden yazdım?
.
Bizim “Boğaz Medya” kanallarında görmüşsünüz veya gazetelerimizde okumuşsunuzdur.
.
Haber şöyleydi:
Bursa Merinos Parkı’ndaki festivalde “En Fazla Börek Yeme Yarışması” yapılmış.
52 yarışmacı, ödül için kıyasıya mücadele etmişler.
Yarışmayı birinci bitiren Ali Kılıç, 10 dakikalık sürede 11 metrelik peynirli böreği erken bitirince kalan 10 dakika için ek börek isteyerek 14 metreye ulaşmış.
Birinci olan Kılıç, yarışma ortamının çok güzel olduğunu belirterek, “Dün baklava yeme yarışmasına katılmıştım ancak dördüncü olmuştum. Bu sefer birinci oldum.” demiş.
.
Bizim, “100 gram ver” dediğimiz börekten 14 metre yemiş.
Yağma olsa yenmez.
Hey maşallah…!