Mevcut iktidarın en fazla dillendirdiği ve siyasete alet ettiği laiklik ilkesi sayesinde din ile devlet işleri ayrılmıştı ama son zamanlarda iyice birbirine girdi.
İmam hatip lisesinden mezun olanlar yönetici atamalarında özellikle tercih edilmeye başlandı. Elbette hükümetin uygulamalarına da uygun düşüyor. Sorgulamayan, ne denirse onu yapan idarecilere daha fazla ihtiyaç var mevcut zihniyette.
Laik kelimesi neredeyse hemen pek çok kelimenin köken aldığı Yunancadan köken almaktadır. Kökenini oluşturan laos sıfatı halk, kalabalık, kitle anlamı taşırken, laikos halka ait, ruhban olmayan anlamına gelmektedir.
Lâiklik, Ziya Gökalp’in Lâ-dinî-dinsel olmayan, Ahmet İzzet Paşa’nın la-ruhbanî ve Ubeydullah Efendi’nin İş Hükümeti kavramlarıyla açıklanmaya çalışılmıştır. Hıristiyanlığın ilk dönemlerinde kilise adamları için klerikoi, bunların dışında kalanlara laikoi isimleri kullanılmıştır. Yeniçağda laik terimi, felsefi ve hukuki, siyasal bir anlamla genişlemiş, devlet ile din kavramları ayrı kullanılmaya başlamıştır. Laisizm kavramı ise ilk defa Fransa’da dile getirilmiştir.
Laiklik, liberal ekonomilerin de temelini oluşturmaktadır. Kamu aynı zamanda ticari faaliyetlere müdahale etmemektedir. Teokratik sistemlerden demokrasiye geçerken devlet otoritesiyle din otoritesi sınırlandırılmış, laiklik klasik demokrasinin gerekliliğinin bir icabı haline gelmiştir. Geçmiş sistemlere göre insan hak ve hukukunun daha iyi korunduğu bir yapı haline getirilmiştir.
Laik sistemlerde devlet, bir dine inanıp inanmama meselesini kişinin özeli sayar, bir yerde devletin ait olduğu bir din de yoktur. Devlet hiçbir dini ibadet ve diğer dini vecibelere iştirak etmez. Bununla birlikte, vatandaşlarının dini vecibelerini yerine getirmelerinde serbest hareket etmelerine destek olur. Aynı zamanda devlet, din adına devlet düzenini bozacak davranışları önlemekle de yükümlüdür.
Laiklik Cumhuriyetimizin kurucusu Atatürk'e göre, din ve dünya işlerinin birbirinden ayrılması yanında, tüm vatandaşların vicdan, ibadet ve din hürriyeti demektir.
Din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılması yolunda hukuk alanında yapılan yenilikler, Cumhuriyet döneminin en önemli çağdaşlaşma eylemleri olarak kabul edilmektedir. Kadın veya erkek, kişisel kanaatlerine bağlı olmaksızın tüm vatandaşların eşit yasal haklara sahip olmaları ve hukuk birliğinin tesis edilmesi bu alanlardaki düzenlemeler ile gerçekleştirilmiştir. Hem hukuk hem de eğitim alanlarında Tanzimat dönemiyle oluşturulan ikili yapılara son verilmiştir.
Çoğu din alimi de din işlerinin devlet yönetiminden ayrı tutulmasında yarar bulunduğuna dair görüşler dile getirmektedirler. Bununla birlikte, devletin yapısı içerisinde görev alanların yanlı, liyakatten uzat, adil olmayan tutumlarına şahit olunabilmektedir. Oysa adil olmayan hiçbir uygulama dine de uygun değildir zaten. Dinin siyasete alet edilmesi de zaten dinen haramdır. Nitekim din siyasi irade tarafından oy ve benzeri amaçlarla kullanıldığı için memlekette dine olan samimiyet de azalmaktadır.