Küresel ısınmanın ana aktörünün petrol, kömür ve doğalgaz gibi fosil yakıtların aşırı kullanımı ve yeşilin tükenmesinin de ana aktörünün küresel ısınma ve kuraklık olduğunu hemen herkes biliyor artık.

Binlerce yılda yeşil bitkiler tarafından karbondioksidin sentezlenmesiyle depolanan kömür, petrol ve doğalgaz kaynaklarının, kullanım yoğunluğuna bağlı olarak belli süreler içerisinde tükenecek olması, diğer yandan bu kaynakların çıkarılmasından itibaren kullanımına kadar geçen süreçlerde doğal kaynaklara yapılan ciddi baskılar gıda üretiminde, çevre sağlığında ve iklimsel özelliklerde önemli sorunları da ortaya çıkarmaktadır.

Kyoto Antlaşması çerçevesinde karbondioksit salınımının 1990’lı yılların öncesine çekilmesi kararı ile fosil yakıt tüketiminin azaltılması ve yenilenebilir enerji kaynakları kullanımının arttırılması planlanmıştır. Paris İklim Antlaşmasıyla bu karar daha da kesinleşmiştir. Ancak halen fosil yakıt kullanımını, karbondioksit salınımını kısıtlayacak tedbirler alınmamıştır. Antlaşmalar öneri basamağında kalmaktadır.

Avrupa Birliği küresel ısınmayla mücadele programlarına özel önem vermektedir. Dün Balıkesir Üniversitesinin ev sahipliğinde başlayan, Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi, Bulgaristan Trakya Üniversitesi, Macaristan Pannonia Üniversiteleri ile bazı sivil toplum kurumlarının ortak olduğu AB projesinin son toplantısında gelecek için önemli konulara dikkat çekiliyor. Eğitim toplantısına aynı zamanda anılan üniversitelerden öğrenciler de katılarak önemli katkılar sunuyorlar.

Dünyada enerjinin ana kaynağını güneş oluşturmaktadır. Güneşten gelen enerjinin sadece % 1-2’si bitkiler tarafından kullanılmakta ve geri kalanı atmosferin ısınmasını sağlamaktadır. Bu enerjiden daha fazla yararlanma olanakları bulunmaktadır. Elektrik enerjisine çevirmek, bitkisel üretimde seralardan daha fazla yararlanmak, sıcak su temininde kullanmak, tarımsal sulamalarda kullanımını yaygınlaştırmak öncelikli kullanım alanları olarak görünmektedir.

Rüzgâr, enerji kaynağı olarak ikinci önemli yeşil enerji potansiyelini oluşturmaktadır. Rüzgâr enerjisinden elektrik üretiminde, tarımsal sulamalarda ve taşımacılıkta daha etkin yararlanma olanakları bulunmaktadır. Kırsal kesimde her çiftliğe veya yerleşim birimlerine kurulacak rüzgâr gülleri aracılığıyla enerji maliyetleri düşmekte ve enerji nakil hatlarına uzak bölgelerde kurulacak bu tür sistemler her yönüyle ekonomik olmaktadır.

Jeotermal kaynaklar, elektrik üretiminde, seracılıkta, sağlık turizminde, ısınma ve ısıtmada önemli potansiyel oluşturmaktadırlar.

Küresel ısınma aktörleri içerisinde karbondioksitten sonra ikinci sırada metan gazı gelmektedir. Oysa metan en önemli enerji kaynağıdır. Gerek hayvansal üretim gerekse bitkisel üretimde ortaya çıkan organik atıkların havasız koşullarda fermente edilmesiyle biyogaz üretmek, biyogazı ısınma, pişirme ve elektrik üretiminde kullanmak, çevreci uygulamaların başında gelmektedir.

Bazı ülkelerde gıda üretiminde kullanılmayan işlenebilir arazilerin önemli bir kısmında mevsimin uygun olduğu bölgelerde silaj mısır, daha serin bölgelerde arpa, tritikale, yulaf yetiştirilmekte ve bu ürünler silaj yapılarak biyogaz tesislerinde kullanılmaktadır. Ancak bu uygulamaların gıda üretimi ile rekabet oluşturmamasına özen gösterilmektedir.

Yeşilin en büyük düşmanı artan enerji tüketimi ve bunun fosil yakıtlardan karşılanmasıdır. Dünya ekosistemini değiştirecek bu tehlikenin önüne geçmenin yolu da yeşil enerji kaynaklarından yararlanma yollarını geliştirmektir.