Bugün 10 Kasım. Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ü rahmet ve minnetle yad ediyoruz. Allah O’ndan ebediyen razı olsun.

Atatürk çok sayıda başarıya kısa bir ömürde imza atarken, tüm dünyada bir uyanışın sembolü haline gelen milleti ayağa kaldırma girişimi, dünyanın kaderini değiştirmiştir. Bağımsızlık mücadelesi yanında, bağımsızlığı kazanmanın yeterli olmadığını, gerçek bağımsızlığın, ulusun kendi ayakları üzerinde durabilmesinin daha önemli olduğunu da göstermiştir. Nitekim Osmanlı’nın eskiden kalan onca borcu ödenirken, devletin bütçesi yaşadığı sürece hiçbir zaman açık vermemiştir. Hastalandığında, devlet işlerinden elini çekmeye başladığında açık vermeye başlayan bütçenin, denk çıktığı günümüze kadar vaki değildir.

Atatürk, genç devletin birçok reformu yanında, ekonomi alanında ilk iş olarak birinci iktisat kongresini toplamıştır. İzmir’de gerçekleştirilen kongrede ülkenin sahip olduğu doğal kaynakları irdelenmiş, ülkenin ekonomide vereceği bağımsızlık mücadelesinin temelleri atılmıştır. Gerçek anlamda ‘milli ekonominin temeli ziraattır’ felsefesiyle tarımda önemli girişimler gerçekleştirilmiştir.

Bugün gelişmiş dünyada olduğu gibi ülkemizde de endüstrinin temellerini tarım ve tarıma dayalı sanayi işletmeleri oluşturmaktadır. Kullanılan girdilere göre en yüksek değer tarım sektöründe ortaya çıkmaktadır. Çünkü tarımda en büyük girdiler güneş, hava, su ve topraktır. Bunlara fazlasıyla sahip bir coğrafyada, ülkenin endüstri temelinin de tarıma dayalı sanayi işletmelerinin oluşturması gerektiği anlaşılmıştır. Bugün tekstil başta olmak üzere birçok sanayi sektörünün belli merkezlerde dünya ligine yükselmesi, cumhuriyetin ilk yıllarında yapılan kamu yatırımlarına bağlıdır. Gaziantep, Denizli ve Bursa’da tekstil, Uşak’ta iplik fabrikaları, deri fabrikaları bugünkü seviyenin çekirdeğini oluşturmaktadır.

Tarımın gelişiminde Türkiye’nin coğrafi bölgelerine bağlı olarak dört bir tarafında kurulan Devlet Üretme Çiftlikleri, çeşit geliştirme, tohumluk üretme ve yeni tarım teknolojilerini uygulama ve öğretme bakımından önemli bir adımdır. Eskişehir’de kurulan tohum ıslah enstitüsü, buğday ıslahında Dünya’da ‘Türk Mucizesi’ olarak anılan çalışmalar gerçekleştirmiştir. Ancak tohumculuk sektörü yabancı firmaların eline geçmiştir. Devlet Üretme Çiftlikleri aynı zamanda üstün verimli hayvan ırklarının yetiştirilmesi ve damızlık olarak üreticilere dağıtılması görevini de başarıyla yerine getirmişlerdir. Günümüzde devlet üretme çiftliklerinin önemli bir kısmı özelleştirilmiş, sosyal ve iktisadi hizmette yeni bir boyut ortaya çıkmıştır.

Mekanizasyonun geliştirilmesi için kurulan Zirai Donatım Kurumları, Ziraat Aletleri Fabrikaları günümüzde tarihe karışmıştır. Otobüs yapabilme yeteneğinde olan fabrikaların kapılarına kilit vurulmuştur. Elbette devlet üretimde çok fazla bulunmamalıdır. Kapitalist ekonomilerde devletin işi olmamalıdır. Bununla birlikte, son derece fonksiyonel kamu kurumlarının çağdaş dünyanın normlarına uygun olarak yapılandırılması çok zor değildir. Bu kurumların tasfiyesi, ne yazık ki mekanizasyonda Türkiye’yi dışa bağımlı hale getirmiştir.

Üretmeyen toplumların bağımsız olamayacaklarına dair özdeyişi manidardır. Üretmek, ülke insanının ihtiyaçlarını karşılamak çiftçimizin en önemli hasletlerindendir. Zarar etse de üretmeye devam etmesi bunun kanıtıdır.

Cumhuriyet tarihinin hiçbir döneminde bu topraklar boş bırakılmamıştır. Türk çiftçisi daima daha iyisini yapmaya çalışmıştır. Bu bir gelenektir. Ancak devletin onca lider yatırımları arzu edilen rüzgârı yaratamamıştır. Üstelik tohumdan ilaca gübreye kadar bütün kalemlerde dünyanın gerisinde kalınmış, dışa bağımlılık artmıştır.