15 Temmuz’daki terörist kalkışmadan sonra üniversitelerde seçim kaldırılmıştı. Adaylar arasından seçim yapılıyor.
Neticede cumhurbaşkanı referanslara göre atama yapıyor. Birçok kurumda olduğu gibi atamalarda ekseriyetle liyakatten ziyade siyasi eksende hareket ediliyor. ODTÜ, Boğaziçi gibi memleketin en güzide üniversitelerinde yapılan atamalar sıkıntı yarattı. Bu üniversitelerin dünya üniversiteler ligindeki performansları 200 sıra birden düştü. Taşra üniversiteleri daha beter hale geldi.
Türkiye'de üniversite öğrenci sayısı OECD ülkeleri içinde ilk sırada, ancak üniversitelerin uluslararası etkinliği, sosyal sorumluluk projeleri, endüstriyel proje yönetimi, kütüphaneleri, patent ve tasarım başvuruları, TÜBİTAK bursu ve uluslararası desteklenen ARGE çalışmaları gibi alanlarda durumu içler acısı.
Son günlerde sosyal medyada en fazla izlenen haberlerden biri de Karadeniz Teknik Üniversitesi öğretim üyelerinden Prof. Kenan Çelik'in araştırması. Araştırmaya göre Türkiye'de kayıtlı üniversite öğrenci sayısı yaklaşık 8 milyon. Türkiye bu rakamlarla OECD ülkeleri içinde ilk sırada yer alıyor ve üniversitede öğrenim gören öğrenci sayısının toplam nüfusa oranına bakınca OECD ülkeleri ortalamasının bir buçuk katı.
Türkiye'de üniversitelerin uluslararası etkinliği, sosyal sorumluluk projeleri, endüstriyel proje yönetimi, kütüphaneleri, patent ve tasarım başvuruları, TÜBİTAK bursu ve uluslararası desteklenen ARGE çalışmaları gibi alanlarda durumu içler acısı.
Araştırmaya göre, Türkiye'de toplamda 209 üniversite bulunuyor. Bunlardan 21'inin uluslararası hiçbir etkinliği, 21'inin sosyal sorumluluk projesi, 65'inin endüstriyel proje yönetimi, 65'inin kütüphanesinde sadece 1 kitap bulunuyor. 88 üniversitenin patent, tasarım başvurusu yok. 28 üniversite TÜBİTAK bursundan yararlanmamış. 32 üniversitede uluslararası desteklenen ARGE yok, 68 üniversite rektörünün uluslararası yayını bulunmuyor.
Son 30 yılda açılan üniversite sayısı 20 kat artmış durumda. Sadece son 5 yılda ise 80 yeni üniversite açıldı. Diğer yandan mevcut üniversitelerin kontenjan artışları da eğitimde kaliteyi yerlerde süründürüyor.
Türkiye'de üniversitelerin araştırma ve geliştirme faaliyetlerinin yetersiz olduğu da ortaya çıkıyor. AB ülkelerinde 20 öğrenciye 1 öğretim üyesi düşerken, Türkiye'de bu rakam 41.5. Hatta bazı üniversitelerde 150 öğrenciye 1 öğretim üyesi düşüyor.
Eğitimde kalitenin artırılmasında öğretim üyesi başına düşen öğrenci sayısının azaltılması yanında, eğitim ve araştırma alt yapısının güçlendirilmesi son derece önemlidir. Ülkenin en çok tercih alan ve eğitimde kalitenin en yüksek olduğu üniversitelerde öğrenci sayısı yirmi binin altında bulunuyor. Sınıf mevcutları da yirmi civarında. Özellikle uygulamalı bilimlerde sınıf mevcutlarının düşük olması gerekiyor. Aksi takdirde göstererek öğretmek mümkün olmuyor.
Üniversite sayısının artırılmasıyla memlekette eğitimli insan sayısını artırmak mümkün olmuyor. Ancak her ile üniversite felsefesiyle güdülen politikalar ne yazık ki üniversitelerimizi içler acısı hali getirdi. Bu olumsuz gelişmeler aynı zamanda üniversite mezunu gençlerimizin yurtdışında gerek yüksek öğrenim, gerekse iş bulmadaki referanslarını da olumsuz etkiliyor.