Bizim mahallede de her mahallede olduğu gibi Hırlısı var, hırsızı var.
Akıllısı var, delisi var.
Okumuşu var, cahili var.
Namuslusu var, namussuzu var.
.
Anlayacağınız her türlüsü var.
.
Bugün size “Dayı Orhan”ı anlatacağım.
Serserini biri, kendisine “Dayı” denilmesinden çok hoşlanıyor.
Sağda solda ayakçılık yaparak geçinir.
.
Mahallede bir kavga olsa kesin içinde.
Başka mahallede kavga olsa kesin içinde.
Adam tam bir bela.
Bela ama öyle kuvvetli filan değil, orta boy birisi…
Hani ben sıkıca vursam yarısı boşa gider, o kadar yani.
Her kavganın yarısından fazlasında sopa yiyip çıkıyor zaten.
Ama adam mutlu ve mesut.
Bayılıyor sopaya.
.
Kahveye gelip anlatırdı bana sabah sabah.
Kahvesini yudumlarken, “Akşam yine dalaş vardı, yaktım ortalığı” diye başlardı lafa.
Sonradan öğrenirdik ki bir ton sopa yemiş.
Şikayet ettikleri halde karakola bile almıyorlar, “Bu kimseyi dövemez” diye.
.
“Yahu Orhan Ağabey, karışma bu işlere emekli ol. Bak evlendin artık, çoluk çocuğa karışacaksın, bu işler tehlikeli” desem de dinlemiyor ve beni, “Ağabey deme, Dayı de bana” diye ikaz ediyordu.
.
Bir gün sabah kahveyi açtım, önümden ambulans geçti.
“Hayırdır” dedim.
Zira bizim mahallede o kadar çok yaşlı insan var ki.
Ekmeğinden mi, suyundan mı nedir, mahalleli kolay kolay hasta olmuyor ve epey de uzun yaşıyor.
Mezar taşı yapan Ahmet usta işsizlikten şikâyet ediyor, “Kimse ölmüyor lan bu mahallede!” diye.
.
Ambulansın peşinden bakakaldım.
Birine sormak için sokağa baktım, Salim amcayı gördüm.
O da sabah kahvesine geliyordu kahveye.
“Hayırdır Salim amca bu ambulans neyin nesi, haberin var mı?”
Salim amcanın kulakları az işittiğinden soruyu on kez bağırarak tekrarlamak zorundaydım tabi.
Ağzından laf almak kolay değil.
“Bozuk param yok evladım, kusura bakma!”
“Yahu haberin var mı?” diye soruyorum ne bozuk parası… Ambulans! ambulans geçti buradan şimdi…!”
“Bu günler de gelip geçer, merak etme… Ne yapalım çekeceğiz…”
.
Salim amcaya laf anlatmak, deveye hendek atlatmaktan beter!
Bağıra çağıra derdimi anlattım ve soruyu anladı;
“Evet gördüm ambulansı” dedi ve ekledi, “Hiç sorma…”
.
Ben daha da meraklandım tabi.
Daha çok bağırıp tek seferde soruyu sormak için;
“Pek hızlı gidiyordu, çok acil durum söz konusu galiba?” diye tekrar sordum.
“Doğru soba borusu değil, insan canı bu!”
.
Soruyu anladı mı, anlamadı mı ben anlayamadım ancak konuyla ilgili bir şeyler bildiği muhakkaktı.
“Anlat hele Salim amca!” diye avazım çıktığı kadar bağırdım.
Adam yerinden hopladı resmen bana döndü;
“Ne bağırıyorsun evlat, karşında sağır mı var?” demesin mi?
.
Uzun lafın kısası Salim amca anlattı;
“Bizim şu Dayı Orhan var ya! Bildin mi?”
Bağırarak, “Evet bildim!”
“Akşam eve geldiğinde karısını evde bulamamış. Meğer kadıncağız komşuya pirinç istemeye gitmiş o ara. ‘Vay sen misin beni kapıda karşılamayan’ diyerek kadını hırpalamış. Ama ne hırpalama…”
.
Bağırarak, “Eee! Ambulansa sabah geçti?” diye sordum.
“Kadın sabaha kadar ağlamış, sızlamış. Sabah bayılınca ambulans çağırmış seninki korkudan. Kadını apar topar götürdüler işte…”
.
Vay Dayı Orhan vay!
Gücün kadına geçti demek.
.
Bende de böyle bir enişte vardı.
Küçükken hatırlarım sabah akşam hep teyzemi döverdi.
Ben azıcık palazlanınca dikildim karşısına; “Bana bak enişte, harcarım seni inişte, bir daha teyzeme elini vurursan zımbalarım seni yokuşta…” dedim.
O zamanlar tam delikanlılık zamanım.
Birazcık ta iriyim tabi.
Bizim enişte badem bıyık cinsinden.
Sözüm ona abdestli namazlı.
Buna hocalar “Kadını azıcık dövebilirsiniz” demişler, o da gazı alıp teyzemin üstüne yürümüş.
Ben karşısına dikilince önce bir tokadına davrandı, dizimle karnına darbeyi vurunca anladı işin ciddiyetini.
Bir daha teyzeme bulaşmadı.
Bazen niyetlendiğinde teyzem; “Çağırırm Rüstem’i” dermiş.
.
Bu Dayı Orhan’ın yaptığı duyunca kanım bitlendi herife.
Kadına yapılacak en ufacık bir kuvvet gösterisine oldum olası dayanamam.
.
Ertesi sabah geldi bizimki.
“Şu Dayı Orhan ağabeyine bir kahve yapsana” dedi.
“Kahveden önce temiz bir dayak var yer misin Dayı?” dedim.
“Ne biçim konuşuyorsun lan!” diyerek ayağa kakmaya davranırken buna bir Osmanlı patlattım.
Sandalyeyle beraber geriye doğru üç kere takla attı.
Ayağa kalkamadı, başını ayağımla bastırdım betona;
“Lan bir daha yengeme güç gösterisi yapacak mısın? Bana söz ver, yoksa seni parça pinçik ederim. O ambulansın tekerleklerini sana tek tek yuttururum haberin olsun…” dedim.
.
O günden sonra bizim Dayı Orhan ağabey yengemizle gül gibi geçindi.
Hiç rahatsızlık vermedi.
.
Bir sabah baktım yenge elinde üzeri gazete ile örtülü bir tepsi ile geldi kahveye.
“Rüstem kardeşim Allah senden razı olsun, sayende evime huzur geldi. Bu peynirli böreği sana teşekkür etmek için yaptım, afiyetle ye” dedi.
Ben her ne kadar “Olmaz” desem de masanın üzerine bırakıp gitti.
.
Eh yapacak bir şey yok.
Oturdum yedim yarısını, yarısını da müşterilere dağıttım.
.
İşte böyle.
Bazen hadsizlere, haddini bildirmek lazım.
Ama lafla, ama sopayla.
Herkese anladığı dilden yani…
YAŞANMIŞ OLAYLAR
“Asabi çoban ot yemeyen koyununu tüfeğin dipçiğiyle dövmeye başladı, tüfek ateş aldı çoban öldü.”
Bitlis
.
“Odun kesmek için ağaca çıkan çiftçi, Nasreddin hoca fıkrasındaki gibi bindiği dalı kesmeye başladı.
Fark ettiğinde iş işten geçmişti dalla birlikte yere çakıldı, hastanede öldü…”
Antalya
.
“İki odayı yıkıp tek oda yapmak isteyen bir ev sahibi, işi abarttı.
Tek duvar için kazma yerine dinamit kullandı.
Mahalleyi havaya uçurdu, yaralandı…”
Trabzon
.
“Şaşkın köylü üç katlı evinin terasındaki kömürlükte buzağı beslemeye başladı.
Buzağı büyüdü, 250 kiloluk dev bir inek oldu.
Bulunduğu odaya sığmayan inek, 3 katlı evden vinçle indirildi…”
İzmir
.
“Karadenizli iki kardeş, çatıdaki hurdaları satmak istedi.
Ağabey çatıya çıktı, demir yığınlarını aşağıdaki kardeşine atmaya başladı. Kardeşi ise hepsini tuttu biri hariç;
Buzdolabı...
Onun da altında kalıp ağır yaralandı.
Kardeşi hastanede, ‘Hızlı attı tutamadım’ dedi.”
İzmir
.
“Askerden yeni dönen genç dünya evine girdi.
Düğün gecesi eşine askerlik anılarını anlatmaya başladı.
Bir ara kendini kaptırdı yanında getirdiği el bombasını gösterdi.
Bak ‘Bunu çekince patlıyor’ dedi ve pimi çekmiş oldu. Yeni evli çift öldü...”
Edirne
.
“Bankanın yardım hattına bir telefon geldi.
-‘Şu an bankanızın ATM’sinden maaşımı çekemiyorum.’
-‘Üzgünüz efendim geçici bir hatadan ötürü şu an tüm sistemlerimiz off’tadır.’
(Bir saat kadar sonra yine arar)
-‘Ben şu an Of’tayım ve hala paramı çekemiyorum...”
Trabzon
ÇEKİRDEK ÇİTLEMEK…
Çekirdek çitlemek neden mi önemli?
Kabak Çekirdeği; “B, E, K vitamini, omega 3 ve Omega 6, manganez, magnezyum demir, bakır, E vitamini ve çinko” açısından zengindir.
.
Kabak çekirdeğinin protein içeriği; bedene dışardan alınması şart olan (fenilalanin, triptofan, metiyonin) gibi temel (esansiyel) amino asitler açısından çok zengindir.
.
Triptofan; noreadrenalin, serotonin ve GABA gibi beyin biyokimyasal düzeninde düzenleyicilerin ön maddesidir.
.
Noradrenalin eksikliği dikkat dağınıklığına neden olur.
Serotonin eksikliği anksiyete, kaygı hali ve depresyona neden olur.
Kabak çekirdeğinin zengin olduğu amino asitlerden biri de Arginin’dir.
.
Arginin, C vitamini ve Folik Asit gibi; nitrik oksit sentezini doğal yoldan artırır. Nitrit oksit (NO) genel olarak damar sağlığı için çok gereklidir.
.
Kabak çekirdeği; içeriğinde doymamış yağ oranı yüksektir ve kandaki yağları azaltır.
Kabak çekirdeği içerdiği Fitosterin (Phytosterin) ile kolesterolü azaltır, prostat büyümesine faydalıdır.
.
Yarım bardak kabak çekirdeği, günlük magnezyum ihtiyacının %46 sını demirin %28’ni, manganezin %52’sini, çinkonun %17’sini ve proteinin yüzde 17si’ni karşılar.
Bir bardak kabak çekirdeğinde, 16 mg kadar çinko bulunur.
Kabak çekirdeği alanin, glisin ve glutamik asit gibi amino asitler bakımından da zengindir.
.
Bazı B vitaminlerini içerdiği gibi kemik sağlığı ve kan pıhtılaşması için ihtiyaç olan K vitaminini önemli bir miktarda da içermektedir.
.
Arginin;
-Kalp ve damar sağlığı
-Ektra yağların depolanmasının azaltılması
-Beyindeki aktivitelerin hızlandırılması
-Üreme organlarının sağlığı,
-Yaraların çabuk iyileşmesi için gereklidir.
Ayrıca kabak çekirdeği çok etkili bir antidepresandır.
O halde, kış akşamlarında çekirdek çitleyelim…
Alıntıdır.