Belki duydunuz, belki duymadınız. Belki geldiniz, belki gelmediniz.

Geçen Perşembe günü benim yazdığım ve yönettiğim “Mahkûmlar” adlı oyun vardı Belediye Kültür Salonunda.

.

Kadına yapılan baskılarla bu dünyanın kadınlara “Mahkumiyet” getirdiği konusunu zaman zaman “Dramatik olarak, mizahi bir dille ve müzikle” anlattık insanlara.

.

10 Tane kadın ile oynadık oyunu.

.

Daha önce hiç tiyatro yapmamış yaklaşık 50 yaş üzeri kadınlarla.

Gece, gündüz çalışarak hayat verdik kâğıtta yazılanlara.

.

Kadınlarımız “Müzikli olsun” dediler.

Öyle ya, kadına şiddetin de işlendiği bazı bölümleri daha yumuşatacaktık.

.

“Olsun” dedim ve başladım şarkılara söz yazmaya.

.

Final sözleri şöyleydi;

“İşte bizi gördünüz,

Biz hepimiz kadınız,

Sizden farklı değiliz,

Bildiğiniz insanız…”

.

Elbette müziklerimizi düzenleyecek, oyuncuları çalıştıracak bir hoca lazımdı, o da katıldı aramıza.

Toplamda sözleri bana ait 13 şarkı hazırladık.

.

Böylece tam bir grup olmuştuk.

.

Dekor işi vardı.

Öylesine ağır, taşınmayacak bir şey istemedik.

Öyle ya, çevre belediyelere gidilecekti.

Onca ağır malzemeler nasıl taşınacaktı sonra?

Kolay kurulabilir, modüler, pratik bir dekor tasarladık ve sanayiye gidip yaptırdık.

.

Kıyafetler için İnternette gezmediğimiz kumaşçı sitesi kalmadı.

Sonunda mahkûm kıyafetlerine benzer kumaşı bulduk ve getirtip diktirdik.

.

Daha sonra araya pandemi girdi.

Bir müddet ara vermek zorunda kaldık.

.

Son oynadığımız bir buçuk saatlik oyunu, hınca hınç dolu salona oynadık.

Yer bulamayanlar geri döndü.

.

Bizi izleyenlerin övgü dolu sözleri hala kulaklarımızda.

Bir farkındalık yaratmak istedik ve bunu ziyadesi ile başardığımıza inanıyoruz.

Oyunumuz sonrası grubumuza katılmak isteyenler oldukça fazla.

.

Tiyatro yapmamış olmak bir bahane değildi, “Çalışarak başarılmayacak hiçbir şeyin olmadığını” kadınlarımız herkese ispatladı.

Onlar tarihe geçecek bir başarıya imza attılar.

Hepsini yürekten kutlamak lazım…

 

LİMON

Limon sever misiniz bilmem.

Bazıları bayılır.

Hatta portakal yer gibi “şapur, şupur” ısırarak yiyen var.

.

Çok fazla yiyince dişlerim kamaşıyor.

İçim tuhaf oluyor.

.

Ama salatayı limonsuz yiyemem mesela.

Midye dolmasına, zeytinyağlı lahana dolmasına sıkmadan olmaz.

Yaz ise, buz gibi soğutulmuş limonatasız geçmez.

.

Elbette oldukça faydası var.

.

Sosyal medyada yayınlanınca nelere yaradığı konusu size aktaramadan geçemedim.

.

“Limonda bulunan asit koltuk altında oluşan bakterileri öldürür. Koltuk altına limon sürerseniz kokuyu yok eder, hem doğal, hem de zararsızdır.”

.

“Limonu topuk ve ayak uçlarına 10 dakika masaj uygulayarak sürmek; grip ve nezleyi hızlıca geçirir…”

.

“Paslanan malzemelerinizi limon suyunda bekletirseniz pası çözülür ve hızlıca temizleyebilirsiniz.”

.

“Limon suyu içmek; Bağışıklık sistemini güçlendirir, kırışıklık ve lekeleri azaltır, diş ağrısını dindirir ve kanı temizler.”

.

“3 limon ve 1 kaşık vanilyayı su bitinceye kadar kaynatın; evdeki hava tertemiz olacak, koku gidecektir.”

.

“Bileklerinize birkaç damla limon damlatırsanız vücudunuz dinç olur ve enerjiniz artar.”

 

“Elinize sinen kokuları limonla ovarak yok edebilirsiniz. (Balık kokusu gibi)”

.

“Sabahları yorgun uyanıyorsanız başucunuza limon koyun, kötü kokuyu alır ve salgıladığı kokuyla stresinizi azaltır, uyku kalitenizi ise yükseltir. Enerjik uyanırsınız.”

.

“Limon Kabuğu yemenin faydaları ise saymakla bitmiyor, tam bir şifa deposu!”

.

“Diş etlerini güçlendiriyor, Karaciğerde yağlanmayı önlüyor, Bağırsakları koruyor, Hücre hasarını önlüyor, Kanser riskini azaltıyor. Kalp ve Damar sağlığını koruyor.”

.

Elbette daha fazla faydası vardır burada yazmayan.

Ama benim bulduklarım bunlar.

Şimdi doğru pazara limon almaya…

 

MAMUTLAR

“Denizden babam çıksa yerim” diyen insanoğlundan korkulur.

Babanı bile yiyeceksin, sonra da “Neden kilo aldım” diyerek ortalarda diyetisyen koşturacaksın.

.

Diyetisyenler de haklı.

“Onlar yemezse biz taşkökü mü yiyeceğiz?” derler sonra.

.

Yemek konusu açıldığında her kafadan bir ses çıkar, herkes bir tarif vermeye başlar.

Ama hani şu tarih öncesi dünyamızda yaşamış “Mamutlarla” ilgili bir “Köfte” tarifi verseler “Yok artık!” diyerek hayret edersiniz.

.

“Mamutu nereden buldun da verdin tarifi mübarek!” diye sorarsınız adama.

Hani olur ya adam mağarasına “Köfte tarifini yazmıştır” diye aklına gelir insanın.

.

Ama durum şu.

Yazayım.

.

Avustralyalı bir şirket, nesli tükenmiş türlerin “Etini” geri getiriyormuş ve köftesini yaparak pazarlayacakmış meğer.

Elbette mezbahaya Mamut getirerek yapacak değil.

“Eti, yapay olarak üretiyormuş” meğer.

.

Nesli tükenmiş canlıların DNA’larını kullanarak Mamut Köftesi yapmayı başaran “Wow” isimli özel şirket, alışılmadık ve nesli tükenmiş hayvanların etleriyle bir alternatif yaratmak ve sürdürülebilir olmayan geleneksel kaynaklardan uzaklaşmayı hedefleyince bu proje çıkmış ortaya.

.

Proje, “Hayvanların kesim aşamasına gelmeden hücrelerden yetiştirilen etin potansiyelini ortaya koymayı, büyük ölçekli hayvancılık ve vahşi yaşamın yok edilmesi ile iklim krizi arasındaki bağlantıyı vurgulamayı” hedefliyormuş.

 

“Tavuk, Domuz eti ve Sığır eti” gibi geleneksel etlerin yerini alabilecek yapay et planları yaparken “Wow” adlı bu firma, yeni et türleri yaratmak için alışılmadık türlerin hücreleri üzerinde çalışmalar yürütmeye başlamış.

.

Şirket hâlihazırda “Alpaka, Bufalo, Timsah, Kanguru, Tavus kuşu” ve farklı balık türleri dahil olmak üzere 50’den fazla türün potansiyelini araştırmış.

.

Bu yöntemle geliştirilmiş ve lokantalarda satışa açılacak ilk ürün Singapur’daki restoranlarda sipariş edilebilecek “Japon bıldırcını” olacakmış.

.

İşlerinin eti icat etmek olduğunu belirten şirket yetkilileri “Büyümesi kolay, lezzetli ve besleyici hücreler arıyoruz ve sonra lezzetli etler oluşturmak için bu hücreleri karıştırıp eşleştiriyoruz.” Diyorlar.

“Yünlü Mamutu seçtik çünkü o çeşitlilik kaybının ve iklim değişikliğinin bir tür sembolü.”

.

Mamut köftesi üretecek olan şirketin bu ürünü Hollanda’daki bilim müzesi olan Nemo’da tanıtılacakmış.

.

Eski insanların Mamutları avlayıp yedikleri düşünülürse, bu olay pek te acayip değil.

Sadece köfte haline getirmek işin çılgın yönü ama nihayetinde dünya mutfaklarında yer alan bir çeşit.

.

Yiyenlere şimdiden afiyet olsun.

Ben almayayım…

 

HAKEM!

Sonunda oldu ve bir hakem saha içinde saldırıya uğradı.

Peki bu ilk mi?

Değil.

.

Daha önce yaşanan olaylar neticesinde köklü bir önlem alındı mı?

Hayır?

.

Her hafta sonu spor programlarında eski hakemler sadece hakem konuşur hale geldi.

Neredeyse oynanan futbolun her karesi incelenerek, acımasızca tek tek eleştirildi hakemler.

.

Bunları seyreden taraftarları düşünün.

.

VAR sisteminin devreye girmesi ile önleneceği düşünülen hakem hatalarının, gözlerin içine sokarcasına tekrar edilmesi, seyircileri de çileden çıkarır hale geldi.

.

Televizyonlarda gösterilen dizilerde sürekli olarak Şiddet aşılanması ve RTÜK’ün buna göz yumması sonucu adaleti yumrukta arayan bir nesil yetişti.

.

Eski AKP’li vekil olmasının verdiği cesaretle olsa gerek, ortaya atlayan Başkana verilecek cezayı halk olarak merakla bekliyoruz.

.

Tüm bu kışkırtmalar altında yaşanan olay dünyaya ülkemizin sahip olduğu misafirperverlik, hoşgörü gibi kavramlardan artık uzaklaştığımızı gösterdi.

.

Kılıçdaroğlu’na atılan yumruk sahibi bir gram mahkûmiyet almadan ortada dolaşırsa olacağı da buydu zaten.

.

Zamanında saldırı yapana değil de, saldırganı yakalayan Beşiktaşlı Souza’ya verilen ceza sonrası olayların yaşanacağı da belli olmuştu zaten.

.

Bu olayda, 21 senedir bu ülkeyi yöneten iktidar başta olmak üzere, TFF ve MHK gerekli müdahaleleri yapmakta geciktikleri için bizzat kendileri suçludur.

Başka yerde aramasınlar…