Dün yılın ilk günü olmasına rağmen benim fıkra günüm olduğundan ve de ancak bugün size hitap edebildiğimden...

Dün yılın ilk günü olmasına rağmen benim fıkra günüm olduğundan ve de ancak bugün size hitap edebildiğimden, “2024 yılının hepimize hayırlı, uğurlu gelmesini” dilerim şeklinde bir dilek yollayabiliyorum…

.

İnsan yeni yılda müreffeh bir ülke hayal eder.

Mutlu bir ailesi,

Bol parası,

Evi,

Arabası,

Sağlıklı bir işi olsun ister.

.

Ama nerdeee!

.

Daha en baştan “Müreffeh” kısmında kaybettik.

.

Allah aşkına bir düşünün…

Kısacık da olsa n’olur bir düşünün.

Düşünmeye para almıyorlar, o sebeple azıcık bir düşünün.

.

Yıl 2002.

Bu iktidar başa geldi.

“Koalisyonların ülkemize bir hayrı yoktur” diyerek.

Hem de tek başına.

.

Yanında “3Y” şeklinde,

“Yolsuzluklara hayır”,

“Yoksulluğa hayır”,

“Yasaklara hayır” sloganlarıyla.

.

Dolar 2 liraydı.

O vakitler bir asgari ücretli 15 tane çeyrek altın alıyordu.

.

2002’den bu yana tam 22 sene geçti.

Hepsi de bu iktidarla.

Hem de tek başına.

.

Ülkenin gittikçe batağa sürüklendiğini anladıktan bir müddet sonra mızıklandılar.

“Bu sistemle olmuyor değişmesi lazım” dediler.

.

Gizli ismi, “Başkanlık” olan sisteme geçip, saraya taşındılar.

Sonra.

Ülke daha da beter oldu.

.

Asgari ücretli maaşıyla 3 altın alamaz oldu.

Ekmek fiyatları tavan yaptı.

Dolar uçtu,

Altın kaçtı,

Haram olan Faiz zirve yaptı.

.

Herkesin “Battı artık çıkamaz” dediği iktidar, çukurdan yüzde 52 ile çıktı.

.

İnsan sabah yataktan kalktığında kendi kendine soruyor;

(“Neden yataktan kalktığında peki?”

Çünkü beyin iyice dinlenmiş bir vaziyette daha sakin düşünebiliyor. Olaylara daha olgun bakabiliyor da ondan)

“Ben hangi ülkede yaşıyorum?

.

Ülke batmış,

Hatta dibe vurmuş…

Bu iktidar hala yüzde 52 oy alıyor.

.

Tekrar yatağa geri yatıyor insan koskocaman “Pes” diyerek.

.

Şimdi 2024 yılı geldi çattı.

Önümüzde yerel seçimler var.

İktidar sahiplerine bakıyorum, sanki ülkeyi CHP yönetiyormuş gibi bir politika yürütüyorlar.

Halk da buna inanıyor.

.

Televizyonda gördüm şunu diyorlar;

“2023 hedefleri başlangıçtı. Asıl çıkışımızı ‘Türkiye Yüzyılı’yla 2024’le birlikte başlatıyoruz…”

Vallahi de dediler, billahi de dediler.

22 yıl ülkeyi tek başına yönetmiş bir iktidar resmen bunu dedi.

Birisi de çıkıp; “Aga! Siz şimdiye kadar neredeydiniz?” diye sormuyor.

.

Ama şu fıkra derdimizi anlatıyor;

Bir gün Tom, kız arkadaşı Mary’ye:

-“Ah sevgilim biliyor musun, ben ne olmak istiyorum?” demiş.

Mary merakla sormuş:

-“Ne olmak istiyorsun Tom?”

-“Ahtapot olmak istiyorum Maryciğim.”

Mary şaşırmış ve nedenini sormuş:

-“Ahtapot olursam, o zaman birçok kolum olur, ben de seni böylece daha çok kollarımla sararım.”

Mary, Tom’a burun kıvırmış:

-“Hade oradan salak! Sen önce iki kolunla sar da…”

.

Köprüler, otoyollar yapıldı.

Ama açlıktan öldü millet.

İktidarın umurunda mı?

Onlar yine meydanlarda yaptıklarıyla övünecekler.

.

Bunun da fıkrası var merak etmeyin.

.

Adamın biri ineğini çok seviyormuş.

İneğini kurtların yememesi için nefesi kuvvetli bir hoca arayışına girmiş ve nihayetinde aradığı hocayı bulmuş.

Hocadan ineğini kurtların yememesi için muska yazmasını istemiş.

Muska yazılmış ve ineğin boynuna asılmış.

Bu olayın ardından sürüye kurt girmiş ve sadece bu adamın ineğini yemiş.

Adam, ineğin muskalı başını kesip hocaya getirmiş.

Hocaya:

-“Hocam! Hocam! Kurt, ineğimi yedi” demiş. Hoca:

-“Nasıl olur?” demiş, muskayı almış, açıp okumuş ve açıklama yapmış.

-“Biz bir yanlışlık yapmışız. Kurdun ağzını bağlayacağımıza arkasını bağlamışız.

Kurt senin ineği yedi yemesine ama hiç merak etme, kolay kolay çıkaramaz.”

.

Ülkenin bu haline elbet birileri nihayetinde uyanacak.

“Nasıl oldu bu iş?” diye soracak.

Ya sonra?

.

Bakın fıkra bu durum için anlatılmış sanki:

Urfa’da zengin bir adamı öldürmüşler.

Bu adam kendi hâlinde, alacağı vereceği olmayan bir adammış.

Amcasının oğlu cenazenin başına gelerek kimin, neden öldürdüğünü sorgulamadan kendisine kalacak mirası hayal ederek kasketini ölünün yüzüne örtmüş ve şu cümleleri kurmuş:

“Olacağı buydu.”

.

Ülke elden gittikten sonra yapacak bir şeyimiz kalmayacak ve atı alan Üsküdar’ı geçecek ve bizim kuracağımız cümle şu olacak;

“Olacağı buydu.”

.

Bunun nasıl olduğu konusunda şaşırıp kalabilir ve şu soruyu sorabilir;

“Peki nasıl oluyor? Yöneticiler, bakanlar, siyasetçiler hiç mi yıpranmıyor ”

.

İşte şu fıkra bunu net açıklıyor zaten.

Bir profesör aslanla kuzunun aynı kafeste yaşayabileceğini iddia etmiştir.

Ancak etrafındakiler bunun gerçekleşemeyecek bir durum olduğunu söylemiştir.

Profesör ise buna mukabil deneyip olabileceğini iddia etmiştir.

Hemen akabinde hayvanat bahçesinde denemelere başlamıştır.

İtiraz edenler bir hafta sonra kuzu ile aslanın aynı kafeste olduğunu görmüştür.

Profesöre şaşkınlıkla bunu nasıl başardığını sorduklarında profesör şu cevabı vermiştir:

 -“Her gün kafese yeni bir kuzu koyuyoruz.”

.

Rahmetli Süleyman Demirel başbakanken kendisine sormuşlar:

“Sizi o bulunduğunuz yerden altı defa indirdiler, hâlâ orada nasıl duruyorsunuz?”

Demirel gayet sakin cevap vermiş.

“Ben altı kere gittiysem yedi kere geldim.”

.

“Kurtar bizi Baba!” sloganları kendisi için söylendi.

.

Sonuçta gitti, geldi.

Bir keresinde şunu demişti; “Ben gelmedim, halk getirdi…”

.

Şimdiki iktidar sahiplerine sormak lazım;

“Bir seçimle gitseniz, tekrar gelme şansınız nedir?”

Ben cevaplayayım isterseniz;

“Hiç!”

.

Uzaydan adamlar gelse bizim durumumuza şaşırıp kalırlar.

Beyin yapımızı incelerler.

Ama nafile.

Hiçbir sonuca ulaşamazlar.

.

Ve bize şu soruyu sorarlar;

“Ülke bu hale gelinceye kadar kimse uyanmadı mı?”

“Hayır uyanmadı” diye rahatlıkla cevap verebiliriz.

Böylece bu iktidar da nice 22 sene daha bizi yönetir durur…

Uzaylı şaşkın şaşkın bakarken ona şu hikâyeyi anlatmamız lazım, zira adamın beyni yanabilir;

Bir gün Hz. Ali’nin taraftarlarının yoğun olduğu Küfe’den (Bağdat’ın 170 km güneyinde bir şehir), bir Arap, devesiyle Şam’a gelmiş.

Şam sokaklarında dolaşırken biri ona yanaşmış:

-“Ver o dişi deveyi bana!” demiş.

Tartışma büyümüş.

Küfe’den gelen adam, “Bu deve benimdir, üstelik dişi değil, erkektir” diye itiraz etmişse de anlaşamamışlar.

Konu Muaviye’ye yansımış.

Halk meydanda toplanmış…

Muaviye, Küfe’den gelen ile Şam’da deveye sahip çıkan yerliyi dinledikten sonra, kararını açıklamış:

-“Bu dişi deve Şamlınındır!”

Sonra toplananlara dönmüş ve sormuş:

-“Ey cemaat, bu dişi deve kimindir?”

Cemaat hep birlikte bağırmış:

-“Şamlınındır!”

Küfeli şaşkın bir vaziyette devesinin ardından bakakalırken, Muaviye onu yanına çağırmış:

-“Ey Küfeli, dinle! Sen de ben de biliyoruz ki, bu deve senindir ve dişi değil, erkektir. Ama sen Küfe’ye dönünce gördüklerini Ali’ye anlat ve ona: ‘Ey Ali, Muaviye’nin, dişi deveyi erkekten ayırt edemeyen, o ne derse evet diyen 10 bin adamı var! Ayağını denk al!’ de…”

.

Bu hikâye sonrası uzaylı yanındakine dönüp şunu der;

“Yürü gidelim, bize bu dünyada ekmek yok…”

.

Yeni yılla beraber zamlar geldi.

Vergilere yüzde 56 zam,

Bizim maaşlara yüzde 30 zam.

.

Yukarıdaki hikâyenin bizdeki versiyonu şu;

“Git Ali’ye de ki;

-Ben ne verirsem şükreden bir halkım var…”