Eğer adalet kamu vicdanını rahatlatmıyorsa, birilerinin istediği gibi hareket ediyorsa, insan hakları bir şekilde gasp ediliyor demektir.
Uzun süredir iktidarın Anayasa Mahkemesi başta olmak üzere, adli kurumların yapısal özelliklerine yaptığı müdahaleler, ne yazık ki sosyal adaleti terazisinden uzaklaştırmaya devam etmektedir. İktidara yaranma yarışına giren bazı yargı mensupları da millete yuh dedirten kararları peşi sıra alıveriyorlar.
Ergenekon ve Balyoz davaları daha dün gibi. Ordu komutanının terör örgütü üyesi olmak suçlamasına kadar uzanan davalar, özel yetkili savcılar, fetö terör örgütü mensubu hâkim ve savcıların cirit oynadığı davalar adaleti kökünden sarsmıştı.
Çadır mahkemeleri daha dün gibi hafızalarda. Kamu vicdanını sızlatan, eli kanlı teröristlerin salıverilmesi, hatta ordu mensuplarının sanık, teröristlerin tanık yapıldığı davalar.
Meşhur rahip Brunson, terör örgütleriyle birlik olup memleketi bölmek için çalışırken yakalandı. 35 yıl hapisle yargılanıyordu. Bir şeyler oldu. Ev hapsine alındı. Bu fakir bu görevde olduğu sürece o teröristi alamazsın naraları atıldı. Amerika’ya, Almanya’ya restler çekildi. Eyt diye naralar atıldı. Meydanlar okundu. Neticede rahip salındı ve gitti.
Ana muhalefet partisi liderine, şehit cenazesinde saldırıldı. Evi yakın naraları atıldı. Yumruk atıldı. Hepsi biliniyor. Sonuçta hepsi salındı gitti. Üstelik yumruk atan, soldan sağa, yukarıdan aşağı suçlu olan, savunulacak zerre kadar bir özelliği olmayan adam için yüzlerce avukat iktidardan paye kapma amacıyla suçluyu savunmak için başvuru yaptı. Neticede adaletin de adalet duygusunun da kaybolmaya başladığı ve memlekette adaletin çivisinin çıktığını gösteriyor bu gelişmeler.
Filistin’e destek yürüyüşünde hilafet bayrağı açan birine vatansever bir gencimiz yumruk attı tutuklandı. Derslerine giremiyor. Eğitim hayatı uzayacak. Telafisi imkânsız zararlara uğrayacak. Aynı yerde yumruk atana tokat atan göz altına bile alınmadı.
İstanbul Beşiktaş’ta Vatansever pırlanta gibi üç gencimiz, memleketin sığınmacı işgaline uğradığına dikkat çekmek için broşür dağıtarak en demokratik haklarını kullandılar ve tutuklandılar.
İktidar sahiplerine kendi dillerinden hatırlatmak lazım. Hazreti Ali’ye sormuşlar devletin dini nedir diye. Cevap vermiş: Devletin dini Adalettir, Adaleti olmayan devletin Dini yoktur diye.
Adalet insanın var olma teminatıdır. Herkese aynı olmalıdır. Sembolü terazidir. Tam aynı hizada olan kefeleri vardır. Hiçbir yere ağdırmaz.
Siyasetin adalet sistemi üzerindeki etkileri adeta bağırıyor.
Adalete siyasi erk müdahale ettikçe, siyasi erke yakın karakterler adli kurumlarda üst mevkilere atandıkça, adaleti mumla arar hale geliyor memleket.
Feto terör örgütüne methiyeler düzenler nerede acaba? Hepsi iktidar partisinin ve hükümetin değişik kademelerinde görevlerine SUÇSUZ bir şekilde devam ediyorlar.
Barzani’yi devlet başkanı gibi karşılayanlar vardı? Ne yapıyorlar acaba şimdi bu devlet görevlileri?
Diyarbakır’da, ben olsam ben de dağa çıkardım diyen bakan ve sanatçılar ne yapıyorlar acaba? Devletin yargı organları bunlar için kılını kıpırdatmış mı?
Evet, adaletin terazisi eğildiği sürece kamu vicdanını rahatlatması imkânsızdır. Güven bir defa zedelenirse, artık yeniden tesisi yıllar alır. Adaletin olmadığı bir ülkede insanlar devlete olan güvenini yitirir ve ülkeyi terk eder. Doktorlar başta olmak üzere beyin göçü katlanarak devam ediyor memlekette. Neden acaba?