Şarkılar büyük çoğunlukla hepimizin sevdiği eserler yumağı.
Kimi zaman eğlendirirken, kimi zaman hüzünlendiren nağmelerdir bizim için.
.
Yazanın ve besteleyenin notalarla bizlere aktarıp, duygularına ortak ettiği eserler içinde tamamen bize hitap eden, bizi içine alanların da yeri ayrı tabi.
.
“Bu benim şarkım” dediğimiz,
“Bizim şarkımız” dediğimiz birçoğu var elbet.
.
İşin başka boyutu da var.
Tarih boyunca bestelenmiş birçok şarkı sözleriyle birilerine fena dokunmuş, hiç işine gelmemiş ve rahatsız etmiş.
.
“Siyasi” denmiş, “Ahlaksız” denmiş, “Kuraldışı” denmiş ve kenara itilmiş.
.
Çağımızda hala bunlara hala sansür müessesesini uygulayanlar var.
.
Önce şarkılara bakalım;
Adnan Şenses’in yıllarca içten söylediği ve hepimizi efkârlandıran şarkısı,
“Doldur be meyhaneci…” var.
Şarkıyı dinleyenler şu teşhisi koymuş;
“Halkı içmeye teşvik ediyor…”
Bu gerekçeyle çıkıp dışarı sormak lazım,
“Kaç kişi bu şarkıyı dinleyip içkiye başladı veya içmeye gitti?”
.
Başka bir şarkı;
“Hayat bayram olsa…”
Yıllarca Şenay tarafından söylenmiş ve insanların ağzına pelesenk olan neşeli bir şarkı.
Sözlerinde istenilen şu;
Bütün Dünya buna inansa,
Bir inansa, hayat bayram olsa,
İnsanlar el ele tutuşsa,
Birlik olsa, uzansak sonsuza…
.
Şarkı ne güzel…
Dünyayı insanlığa davet ediyor.
Hayatın bayram olmasını istiyor.
Birilerinin bundan çıkardığı sonuç ne?
İster inanın, ister inanmayın ama sıkı durun yazıyorum;
“Komünizm propagandası yapmak…”
Haydi hayırlısı.
Diyelim bu şarkıyı dinlediniz,
Hemen elinize kırmızı bir bayrak alıp, “Komünist olduk, yürüyün Moskova’ya” diye slogan atarak gidiyorsunuz öyle mi?
Ama birilerinin zihniyeti şu;
“Hayatın bayram olmasını isteyen komünisttir… Elele de tutuşmayın…”
.
Bir başka şarkı seçilmiş sansür için, sakın hayret etmeyin, doğal karşılayın.
Şarkı şu;
“Ada sahillerinde bekliyorum…”
Bu şarkının bir hikâyesi de var.
Şöyle;
“Şadiye, zengin bir konağın kızıdır.
Suat ise fakir bir gençtir.
Kader ikisini bir yaz Ada'da buluşturur ve birbirlerine âşık olurlar.
Fakat babası, kızını Suat Bey’e vermek istemez.
Kış geldiğinde ise Şadiye ve ailesi Ada'dan ayrılır.
Suat ise yaşadığı adada kalır.
Ve Ada’nın sahilinde hep Şadiye’nin ona geleceği günü bekler.
Bu arada mektuplarla haberleşmeye devam ederler.
Fırtınalı bir akşam Suat Bey bu aşkın ızdırabına dayanamaz ve kendini denizin azgın sularına bırakır.
Ertesi sabah, dün fırtına nedeni ile gelemeyen tekneden Suat’a bir mektup gelmiştir.
Bu Şadiye’nin mektubudur.
Mektupta Şadiye, ‘Suat, babamı nihayet izdivacımıza ikna ettim, gelip beni ailemden isteyebilirsiniz…’ yazıyordur.”
.
Hikâyesi böylesi dramatik bir aşkı anlatan şarkıdan birilerinin çıkardığımız şu;
“Adnan Menderes’in yargılandığı Yassıada’yı akla getirmesi…”
Ülkenin tek adasının Yassıada olduğunu zannedenler var aramızda, o da ayrı bir mesele...
Ayrıca akla gelse ne olur, gelmese ne olur?
İnsanlar bu şarkıyı duyunca ne yapacak anlamadım…
Şu anda Menderes’in tüm hakları, itibarı iade edilmiş vaziyette zaten.
Olsun.
Siz yine de Ada sahillerinde beklemeyin yasak kardeşim...
Ne olur, ne olmaz…
.
Bu şarkıyla bitmiyor sansürleme, bitmez de.
İşte o “Olmaz!” damgası yemiş şarkılardan biri de bu;
“Aman ormancı, canım ormancı…”
Ne güzel söylemiş, “Müzeyyen Senar” diyaframına doldurduğu sesini, dudaklarının önünde patlatarak içten ve gür bir şekilde…
Peki, yasaklamanın sebebi neymiş?
“Ormancıların devlet memuru olması sebebiyle Devlete yergi ve sitem içermesi…”
Bu şarkı yaşanmış bir olay üzerine yazılmış ve okunmuş.
Şarkıdan, “Devlete sitem” sonucunu çıkarmak için işinin ehli olmak gerek.
.
Ve son şarkı da şu;
“Lambaya püf de!”
Sebebini siz düşünün.
Düşünemezsiniz zira sizin engin bilginiz yoktur bunu yasaklayacak kadar.
Sıkı durun yazıyorum;
“Erotik öğeler içermesi…”
Evet evet yanlış okumadınız, sebep bu…
Bu şarkı daha çok, “Siyasi öğeler içeriyor” bence.
.
Yıl 2024.
Yasakçı zihniyet işbaşında.
Aynı kafa, aynı düşünce.
.
Rahmetli Levent Kırca yaşasaydı bunlardan ne skeçler çıkarırdı da bizde ekran karşısına geçip gülerdik.
.
Ama bu işler için zamanında yazılmış ve oynanmış 80’li yıllarda TRT’nin uyguladığı sansür politikalarına atıfta bulunulmuş bir skeçti “Minik Kelebek…”
“Yasaklar” adlı oyunun içinde yer alan “Minik Kelebek” adlı bu oyunda oynayan “Selim Naşit, Nezih Tuncay, Cihat Tamer” gibi Devekuşu Kabare sanatçılarının da hakkını yemeyelim.
.
Yonca Evcimik’in de dansçı olarak rol aldığı oyunda TRT için bir çocuk şarkısı kayda alınacaktır.
Ancak bu şarkı çekildikten sonra değil, çekilirken denetime tabi tutulacaktır.
Cihat Tamer müzik öğretmeni olarak şu şarkıyı söyletirken, Yonca Evcimik de kelebek olarak dans eder.
.
Şarkı şu şekildedir;
“Minik minik minik kelebek,
Minik kelebek, minik kelebek…
Uç özgürce uç
Durmak ne demek,
Durmak ne demek…
.
Altta gezinme yüksekte dolaş,
Yüksekte dolaş, yüksekte dolaş,
Çalış çabala en başa ulaş,
En başa ulaş, en başa ulaş…
.
Uç uç uç…
Koş koş koş…”
.
“Kes” diye sesi duyulur (rahmetli) Selim Naşit’in.
Nedenini soran öğretmen;
“Sayın Denetleme görevlimiz size ne olduğunu söyleyecek efendim” diyerek (rahmetli) Nezih Tuncay’ın yanına götürülür.
O da bu durumu;
“Zararlı neşriyata zamanında müdahale” diyerek, gerekçesini şöyle izah eder;
“Minik kelebek öyle istediği gibi uçsun, istediği haltı karıştırsın, sonrada kanunun namına dur deyince de ‘Durmak ne demek’ öyle mi?”
.
Bu haliyle söylenmesinin mahsurlu olduğunu izah eden denetçiler, “Minik Kelebek” şarkısının sözlerini değiştirerek şöyle okunmasına karar verirler.
.
“Minik kelebek… Minik kelebek…
Minik kelebek…
Dur sakince, uçmak ne demek...
Uçmak ne demek, uçmak ne demek...
Fazla gezinme... Git bir dalda dur...
Kanat çırpmadan yerinde otur!
Yerinde otur, sen otur!”
.
Bu skecin yazım yılı?
1980.
Şimdi hangi yıldayız?
2024.
Aradan kaç yıl geçmiş?
44 yıl.
Ne değişmiş?
.
El Cevap;
“Hiiççç!”
ÇOCUKLAR!
Ekonomi her kesimi vururken “Yandım Allah!” nidaları göklere yükseliyor.
Yaşanan yoklukların en büyük zararını elbette çocuklar çekiyor.
.
Sosyal medyada bu konu hakkında konuşan çocuk viral oldu.
Üzülerek kameralara şunları anlattı;
“Kantine gidiyorum tost olmuş 22 lira, benim harçlığım 20 lira. Ben 20 liraya yemeğimi mi alayım, suyumu mu alayım, içeceğimi mi alayım. Annem 10 bin lira alıyor, 7 bin kiraya gidiyor 3 bin bize kalıyor...”
.
Ey iktidar sahipleri!
Dua edin ki çocuklar oy kullanmıyor.
Yoksa işiniz harap.
Çocuklarımız, hesap biliyor,
Yorum yapıyor ve körü körüne size inanmıyor.
Her şeyin farkındalar yani…
.
Diğer taraftan bunca ekonomik yüke rağmen, bunca başarısızlığa rağmen hala “Bütün belediyeleri alacağız” diyorsunuz ya!
Şimdi anladım neden?
Çünkü çocuklar oy kullanmayacak…
BUZDAĞLARI ERİRSE?
“Küresel ısınma” diyerek başımızın etini yediler ama fark etmedi.
Çok ülke umursamadı bile.
Sonunda “Depremler, Fırtınalar, Seller” dünyayı esir aldı ve hala esir almaya da devam ediyor.
.
Gün geçmiyor ki Valilik bir uyarı mesajı göndermesin.
“Şiddetli fırtına” diye başlayan mesajlarla, “Sel tehlikesi…” şeklindeki mesajlarla doldu telefonumuzun hafızası.
.
Tüm bu olumsuzlukları yaşarken “Eyvah” diyebileceğimiz şu haber düştü sitelere.
.
“Antarktika’nın kuzeybatısında bulunan ve bir zamanlar bir Sovyet araştırma istasyonuna ev sahipliği yapan Filchner Buz Sahanlığı’nın bir parçası olan dünyanın en büyük buzdağı A23a sürüklenmeye başladı.”
.
Buyurun buradan yakın.
.
“Yaklaşık 4 bin km karelik devasa alanına sahip olan ve A23a olarak adlandırılan buzdağı, küresel ısınmadan dolayı 30 yılı aşkın süredir karaya oturduğu zeminden ayrılmış…”
.
Buzdağlarının erimesi ile başımıza gelecek felaketler ise şöyle sıralanmış;
*Grönland’daki buzullar erirse dünyadaki deniz seviyesi 6-7 metre artış gösterecek.
*Doğu Antartika’daki buzulların erimesi ile de deniz seviyesi yaklaşık 80 metre yükselecek.
*Dünyanın tatlı su kaynaklarının yaklaşık yüzde 69’u doğrudan okyanusa karışacak.
*Okyanusta yaşanacak değişiklikler sebebi ile buradaki tuz ve sıcaklık dengesi, varlık gösteren canlı yaşamı da olumsuz etkileyecek.
*Türkiye’de çok sıcak ve çok kurak koşullar etkin olacak. Küresel ısınma daha da artacak ve aşırı hava olaylarıyla kuraklığın daha çok orman yangınlarını tetikleyecek.
.
Biz dünyada yaşadık, içine ettik, gidiyoruz da, arkadan gelenlere kolay gelsin.