Mekanizasyon geliştikçe insanın işlere elini süresi gelmiyor. Bir karış yer ekilecek olsa bile, makinayla yapmak pek bir kolayına geliyor insanın.
Makinalar adeta bağımlılık yarattı bitkisel ve hayvansal üretimde. Gerçi makinayı çalıştırmak da insan istiyor ama donanımlı makinalar insanı yormadan çok daha güzel iş görüyor.
Yaklaşık yarım dekar sarımsak veya soğan dikilecek olsa, el işçiliğine dayandığı için hemen herkese zor geliyor artık. Birkaç karık dikilse hadi neyse de, bu kadar yere makine lazım diye makina bekleniyor. Makinayla ekimi bakımı olmayan ürünler de artık tedavülsen kalkıyor.
Köylerimizde makinanın ağırlığı bu şekilde artarken, günlük işler için çalışacak insan bulmak da güçleşiyor artık. Üç beş çuval malzemenin taşınmasından tutun da çapalama, budama ve ilaçlama gibi işlerde de insan bulmak neredeyse imkânsız hale gelmeye başladı. Hele hayvan bakıcısı veya çoban bulma işi tarihe karışmak üzere. Kaçaklar ve mülteciler olmasa hayvanları güdecek çoban da bulunmuyor.
Köy yerlerinde insanların geçimleri gittikçe zorlaşıyor. Kendini idame ettirmesi hususunda çok problem görünmese de, iklim şartlarına bağımlılık her zaman risk oluşturuyor. Her zaman beklenen verim ortaya çıkmayabiliyor. Darlıkları aşmak, toprağa bağımlılıkta çok daha uzun süreç gerektiriyor. Varlık ne olursa olsun yapılan harcamaların kullanılan girdilerin geri dönüşü oldukça uzun sürüyor. Dolayısıyla gelir olarak beklenen ürün, piyasaya çıktığında fiyatların ne olacağı bilinmeden yetiştiriliyor. Çoğu zaman eldeki ürün nakliyesini ödeyemiyor. Bu örnekleri üreticimiz her zaman yaşıyor. Yüksek girdi kullanan üretim sistemlerinde ne yazık ki hüsran yaşama olasılığı daha yüksek görünüyor. Bazen karpuz, bazen domates, bazen soğan üreticisi ürünü tarlada bıraksam diye feryat ediyor.
Hayatı çözmüş dediğimiz karakterler, mevcut ekonomik risklerin arttığı son zamanlarda daha çok artmaya başladı. İnsanımızın “valla çalışmıyor ama bey gibi geçiniyor” dediği üretimden uzaklaşmış çiftçilerimiz hızla çoğalıyor. Onlara göre de ne kadar çok masrafa girersen o kadar çok zarara girersin felsefesi hakim.
Bundan yirmi beş yıl evvel doğrudan gelir destekleri verilirken, üreticimizin üretimden uzaklaşacağı endişesi defalarca dile getirildi. Belki bu uygulamaların sonuçları yenilerde ortaya çıkıyor. Üreticimiz terleten işlerden uzaklaşmaya başladı. Kamu destekleri de adeta buna alt yapı oluşturdu. Elbette sosyal devlet daha paylaşımcı olmalı ve hiçbir vatandaşını aç ve açıkta bırakmamalıdır. Ancak insanımızın çalışma ve sonuçta üretme duygularının azalması, üretmek zorunda olduğumuz bir dünyada doğru değildir.
Emek yoğun işlerde dış ülkelerden gelen mülteciler önemli bir boşluğu doldurmaktadır. Ancak mültecilerden yararlanmak sürdürülebilir değildir. Teknoloji dünyası domatesi, biberi, soğanı sarımsağı, hatta marulu ıspanağı makineyle hasat edip pazara sunmaktadır. Oysa küçük parsellerde teknolojiden yararlanmak ekonomik olmadığı gibi, yatırıma da uygun değildir.