Küresel ısınmayla ilgili çalışmalar yoğun bir şekilde devam ediyor. İklim verileri sürekli irdeleniyor.
İsveçli bilim insanları son çalışmalarında sıcaklık artışının gece ve gündüz oluşan seyrini gözden geçirmişler.
Araştırmacılar, bilim adamlarının küresel ısınma dinamikleri hakkında zaten bildiklerinde bir değişiklik keşfetmişler. 1950'lerden bu yana, küresel sıcaklık artışlarının gündüz ve gece boyunca tutarlı olmadığı ve geceleri daha fazla ısınmanın gözlemlendiği yaygın olarak kabul edilmişti. Ancak son çalışma sıcaklık dinamiklerde farklı bir değişimi ortaya koyuyor: 1990'lardan bu yana gündüz sıcaklıkları daha da artıyor. Bu değişim, gece ve gündüz arasındaki sıcaklık farkının genişlediğini gösteriyor. Gece ve gündüz sıcaklıkları arasındaki farkın büyümesi tüm yaşamı etkileyecek bir potansiyele sahip bulunuyor.
Sıcaklık artışı gündüz ve gece boyunca paralel bir seyir izlemiyor. Asimetrik bir ısınma gerçekleşiyor.
1961 ile 2020 yılları arasında küresel gündüz sıcaklığı artışı hızlanırken, gece sıcaklığının artış hızı sabit kalıyor.
1980'lerin sonlarından bu yana gözlemlenen gelişmeler daha önceki bulguları ve değerlendirmeleri boşa çıkarıyor. Daha az bulutluluk sonuçları, dünyaya daha fazla güneş ışığının düşmesi anlamına geliyor ve gündüz sıcaklıkları daha fazla artıyor. Netice itibariyle gece ve gündüz sıcaklıkları arasındaki fark büyüyor. Bulutluluğun azalması aslında buharlaşma azlığından kaynağını alıyor. Suyun döngüsü de yavaşlıyor.
Bölgesel kuraklık olaylarındaki ve sıcak hava dalgalarındaki artış, Dünyadaki buharlaşma nedeniyle soğuma potansiyeli olarak zayıflık gösteriyor; bu da tipik olarak gündüz sıcaklıklarında daha hızlı bir artışa neden oluyor. Oysa 1990 yılına kadar dünya yüzeyinin %81’de gece sıcaklıklarında daha fazla artış meydana gelmişti. 1991 yılından 2020 yılına kadar ise dünya yüzeylerinin %70’nde asimetrik sıcaklık artışı meydana geliyor.
Gündüz ve gece sıcaklıkları arasındaki farkın artması, insanlarda kalp atış hızı ve kan basıncının artması, dolayısıyla kalp performansının düşmesine, öksürük ve solunum hastalıklarının ölüm ve morbiditesinin azalmasına yol açabilecek potansiyel oluşturabiliyor.
Nemli coğrafyalarda gece ve gündüz sıcaklıkları arasındaki farkın artması, bitkilerin daha fazla karbon tutmasını sağlayabiliyor. Tropikal kuşakta bu farklılık olumlu sonuçlar oluşturabiliyor. Buna karşın kurak ve yarı kurak coğrafyalarda buharlaşma artıyor. Topraktan nem kaybı nedeniyle bitkilerin kuraklıktan zarar görme potansiyeli yükseliyor.
Yazlık olarak yetiştirilen mısır, pamuk, domates, biber, kavun, karpuz gibi tropikal kökenli bitki türleri gece ve gündüz sıcaklık farkının düşük olduğu coğrafyalarda daha iyi performans gösteriyor. Aynı yetiştirme koşullarında mısırdan Konya’da 900 kg, Adana’da 1500 kg tane verimi alınıyor. Dolayısıyla karasal iklime sahip bölgelerde gece ve gündüz sıcaklık farkının artması, tropikal kökenli türlerde verimi düşürme potansiyeli oluşturuyor.