Türk çiftçisi yıllardır sakat ithalat politikaları, gümrük muafiyetleri baskısı altında kazanamayınca enflasyon aldı başını gitti. Paranın hızla değersizleşmesiyle de ithal ürünler de aldı başını gitt
Çiftçinin üretim kalemlerinde enflasyon üç yıl içinde üç dört kat arttı.
Gıda fiyatlarına yapılan müdahaleler ne yazık ki üretici fiyatlarını aşağıya çekmekten başka işe yaramıyor. Tarla ile raf arasındaki farkın kapatılması için başka yollara ihtiyaç var.
Et ve süt fiyatlarında yaşananları hep birlikte izliyoruz. Ülkemizde 1 kg etin maliyeti meraların verimli olduğu Doğu Anadolu bölgesinde, kapalı sistem besiciliğe göre oldukça düşüktür. Yine yem satın alan bir işletme ile yemini kendi üreten bir işletme arasında da maliyet farkları vardır. Gelişme çağındaki bir besi danasının günlük canlı ağırlık artışı ülkemiz şartlarında 1400 gram civarındadır. Bunun % 50-60’ı karkastır. Diğer bir deyişle bir besi danası günde yaklaşık 700-750 gram kemikli et üretir. Üretim tabanında düşünüldüğünde, önemli olan günlük diyeti düzenli oluşturmak, yem tedarik maliyetlerini düşük tutabilmektir. Diğer bir deyişle, yemin ete dönüşümünde en yüksek faydayı sağlayıp birim et üretim bedelini daha da aşağıya çekebilmektir. Yem fiyatlarının uçtuğu yerde et fiyatını düşürmek imkansızdır.
Sebze, meyve ve tarla bitkilerinde de benzer üretim maliyeti farkları oluşmaktadır. Hem yöresel hem de yetiştirme teknikleri yönünden girdi kullanımına bağlı farklar artmaktadır. Üretim alanı ve pazar arasında oluşan farklar ise nakliye ve aracı sayısındaki artışa bağlı kalmaktadır. Mazotun 45 lira olduğu yerde nakliye yükünü azaltmanın imkanı yoktur. Tarladan bedava çıksa bile rafa 10 lira nakliye maliyeti binmektedir.
Yaz aylarında kavun, karpuz, sanayi domatesi toplama parasını çıkaramazken, tarlada bırakılırken, pazarlarda tüketiciye pahalı gelmektedir. Geçtiğimiz sonbaharda çiftçimiz limon ağaçlarını söktü ama limon rafta 10 liranın altına düşmedi.
Örnekleri çoğaltmak mümkündür. Hemen bütün üretim ve tüketim kalemlerinde, mal darlığı yaşanmazken, diğer bir deyişle tezgâhlarda her zaman mal bulunurken fiyatlar neden sürekli inip çıkıyor?
Devlete ait kısa adı KİT olan sektörler var. Toprak Mahsulleri Ofisi, Et-Balık, SEK, gibi kamu iktisadi teşebbüsleri pazar fiyatlarını ayarlayan, üretim politikalarını destekleyen kurumlardı. Elbette liberal veya kapitalist ekonomilerde bunların yeri yok. Devlet piyasalara çok fazla müdahil olmamalıdır. Ama yine de oluyor. Buğday üretimi düştü ithale izin, şeker azaldı ithale izin, et yükseldi ithale izin. Bu piyasalara müdahaleler, hemen her üründe belli dönemlerde yapılıyor. Özellikle üretici fiyatlarının düşmesiyle sonuçlanan uygulamalar, üreticiyi sosyal ve ekonomik yönden sıkıntıya sokuyor ve sonuçta düzenli üretim politikaları geliştirilemiyor.
Çin’de bütün tarımsal ürünlerde üretim maliyetleri çok düşük. Fiyatlar da haliyle düşük. Hatta AB ülkelerinde de düşük. İthalatla memleketi doyurabilirsiniz. Ancak sürekliliği yoktur. Tarım bütün üretim kalemleriyle stratejik bir sektördür. Üretimin ana unsuru üretici dünya piyasaları ne olursa olsun korunmak zorundadır. Et fiyatları yükselmesin diye sürekli ithalata başvurulması Türk çiftçisini batırmaktan başka işe yaramaz. Yaramadı da zaten.
Türkiye’de her ürünün üretim maliyetleri ve üretim potansiyelleri bellidir. Üretemediğimiz malın ithali elbette gereklidir. Ancak üretimi koruyamadığımız, üreticiyi üretimden uzaklaştıran ithalat uygulamaları gıdada bağımlı bir ülke haline gelmemize neden olmaktadır.
Üreticiye ekmeseydim, beslemeseydim daha iyiydi dedirtmeden üretim maliyetlerini düşürmenin yollarını aramak daha doğru olanıdır.