Malum iktidar partisinin ağır topları ve yandaşları ara sıra eteklerindeki taşları oraya buraya döküveriyorlar.
Çakma tarihçiden öğrendikleri sakat tarihi bilgilere dayanarak hainliklerine devam ediyorlar. Hoş haklarında da herhangi bir işlem yapılmıyor. Atatürk’ü ve Atatürkçülüğü bir şekilde karalamanın hesabı içinde nahoş eylem ve söylemlerde bulunmaya devam ediyorlar.
Bu memleketin vatandaşı olup da Atatürk’ü ve Atatürkçülüğü bilmeyen yoktur. Lehte konuşuyorsa da biliyordur, aleyhte konuşuyorsa da biliyordur. Ama bir atasözümüz de var. Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz diye değil mi?
Milletimizin inanışlarıyla ilgili tarihçilerden tutun da siyasetçilerine kadar hemen herkesin az çok bilgisi vardır. İnsanımızı bazı konularda ikna etmek için çok çaba sarf etmeye gerek yok. İnsanımız basit ve sade düşünür. Çok fazla irdelemez. Dolayısıyla kimin ne kadar Atatürkçü olduğunu biliyordur. Oy veya güç hesaplarıyla atıp tutmak veya inanmadığı halde özverilerde bulunmak, kişisel hırs ve çıkar hesapları yapmak suretiyle arka bahçeyi güçlendirme hesaplarının olmadığını kimse inkâr edemez.
Lozan Antlaşmasında toprak kaybettik, işte adalar da bizim olacaktı, camileri ahıra çevirdiler gibi şablon ifadelerle, sürekli Türkiye Cumhuriyeti’ni bütün zor şartlara rağmen kuran, aslında Osmanlı imparatorluğunu yağmalamaya gelen işgalcilere karşı amansız mücadeleler veren, milletimize bu toprakları vatan yapanlara iki de bir dil uzatanların Atatürk ve Atatürkçülükle ilgili çok samimi oldukları söylenemez. Arada bir tartışma konusu ortaya atıp, satır altında cumhuriyetin temel değerlerine, kuranlara küfre yakın ifadelerde bulunanları ödüllendiren bir zihniyetin samimiyetine de güvenmek zor olsa gerek.
Eteklerdeki taşlardan bazılarını görmek, Atatürk ve cumhuriyetle ilgili nasıl takiye yapıldığını anlamak açısından önem arz etmektedir. Harf devrimiyle vatandaşın bir gecede cahil bırakıldığı hep konuşulur. Bu duruş, Arap milliyetçiliğinin etkisiyle ortaya çıkmaktadır. Arap alfabesiyle okuyor olsaydık daha iyiydi gibi söylemlerle ortaya çıkan dinci yobaz akımlar, satır altında sürekli Türkiye Cumhuriyetini kuranları zayıflatmaya, milletin zihninde soru işaretleri yaratmaya çalışmaktadır. Bu akımların Atatürk’ü sevmelerine ve cumhuriyetçi olmalarına imkân yoktur. Bununla birlikte, bu akımların toplandığı siyasi çizgiler daha önceleri barajı zor geçerken, devlette hızla yapılanmaktadır. T.C. ile ilgili daha önce yapılan operasyonlar, fetocuların üzerine atılmış olsa da, benzer zihniyette olanların da az olmadığını, hatta bazı alanlarda iltimas gördüklerini unutmamakta yarar vardır.
Elbette Atatürkçülük kimsenin tapulu malı olmadığı gibi, herhangi bir siyasi çizginin politikası da olamaz. İkide bir Atatürk ve ilkelerine sığınmak da Atatürkçülük değildir. Aslında Atatürk’ün sırtına binmektir.
Nutuk çok açıktır. Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşu kadar, bağımsızlığı ve milletinin geleceğiyle ilgili yapılacaklara birçok konuya ışık tutmaktadır. Çalışmak, adaletli olmak, barışçıl olmak, dünyanın neresinde olursa olsun, milleti ve memleketi için sorumluluk sahibi olmak, bu topraklarda yaşayan hemen herkesin görevi olmalıdır. Siyasi hesaplar veya çıkarlara olumlu veya olumsuz alet etmek şık değildir.