Efendim hatırlarsanız sizlere geçen hafta “Mahalle Festivalleri” adı altında bir organizasyon yapıldığından bahsetmiştim.
Buna göre; “Her mahalle kendi bünyesinde oluşturacağı komisyonlarla mahalle kültürünü yansıtacak bir etkinlik yapacak. Bu etkinlik 50 yaş üzeri kişiler tarafından icra edilecek. Etkinlikte görev alan kişilere günlük 300 lira ödenecekti.”
.
Bizim muhtar da bir komisyon kurarak Emekli müzik öğretmeni Hamdi Bey, Milli Eğitimden emekli Günay Hanım, Belediyeden emekli Sadullah Bey ve Eski esnaflardan Terzi Çetin amca ve muhtarın kendisinden oluşan bu kişilere görevlendirme yapmıştı.
.
Festival komisyonu ilk toplantısını yaparak “Koro” kurmaya karar vermişlerdi.
.
Bunu duyan mahalleli muhtarlık önüne 300 lira almak üzere akın ederek ortalığı panayır yerine döndürmüşler ve sonunda pilava tav olup gitmişlerdi.
.
Geçen hafta size koro kısmını anlatacağıma söz vermiştim ya.
Oradan devam ediyorum.
.
Koro için ciddi müracaatlar değerlendirildi.
Müzik Öğretmeni Hamdi Beyin yaptığı seçme komisyonu bizim kahvede koroya katılacakları seçtiler ve tam 30 kişi oluşturuldu.
.
Bunlar bir-iki çalışma sonrasında tekrar elenerek 12 kişiye düşürülecekti.
.
Artık her gün koristler saat 15.00 gibi bizim kahveye geliyor, Hamdi Beyin sazına eşlik ediyorlardı.
2. günün sonunda Hamdi Bey, “Aranızdan koroya seçilecek 12 kişinin listesini yarın saat 15.00’de kahvenin camına asacağız bilginiz olsun. Bu kişiler cumartesi günü saat 15.00 bu kahvede hazır olsunlar” dedi ve çıkıp gitti.
.
Geride kalan adayları aldı bir telaş;
“Acaba beni seçti mi?”
“Ben kesin seçilmişimdir, zira Üsküdar Mahalli korosunun solistiydim” diyerek kendi aralarında sohbet ettiler.
.
Ertesi günü saat 12 olmamıştı ki Hamdi Bey geldi ve bana “Rüstem yardım et şu sonuç kâğıdını cama asalım” dedi.
“Hani 15.00’de asacaktınız?” diye sorunca bana,
“Evladım o kargaşada sınav sonucu mu asılır. Kazanamayanlar bin türlü soru sorar, ortalık karışır. Eşeğin kuyruğu köy meydanında kesilmez” dedi ve gitti.
.
Hakikaten öyle oldu.
Saat 15.00’de sonuçları öğrenip de kazanamayanlardan bazıları memnun olmadılar tabi;
“Bu işte torpil var!”
“Beni evim uzak diye koroya almamışlar!”
“Beraber söylerken hep arkada kaldım, güzel sesim duyulmamış olabilir!”
Şeklinde bir dolu konuşmalar oldu.
.
Uzun bir süre sonunda herkes dağıldı.
.
Artık koronun kazananları belliydi.
Cumartesi günü koristler toplandı.
Hamdi Bey biraz konuşma yaptı ve önce ses açarak, peşinden kendilerine sözleri dağıtılan bir-iki türküyü söylediler.
.
Hamdi Bey çok memnundu.
Koro uyumluymuş, sesler de birbirine yakınmış.
.
Derken efendim Bizim mahalle festivale katıldı ve hatta başarı ödülü bile aldı.
Sertifikasını kahvenin duvarına çerçeveletip astık.
Koro dağılmadı tabi, özel günlerde bir araya gelerek konser vermeye devam ediyor.
FOX TV
İnternette bizi ilgilendiren enteresan bir yazı gördüm.
Hemen sizlerle paylaşmak istedim.
Doğruluğunu bilemem, orasını da siz araştırıverin.
.
Yazı şöyle başlıyor;
“FOX Tv satıldı” derken ardındaki hikâyeyi biliyor muyuz?
Sahibi Rupert Murdoch’ın Medya Patronluğunda Çanakkale Savaşı’nın Doğrudan Payı olduğundan haberimiz var mı?
.
Avustralyalı medya devi Rupert Murdoch’ın nasıl bu noktaya geldiğini hiç düşündünüz mü?
.
İşte bunu anlatarak insanı gerçekten şaşırtan bir Çanakkale Savaşı hikâyesi.
.
Rupert Murdoch’un aslında kimsenin bilmediği, bizi de biraz daha fazla alakadar eden ilginç bir hikayesi vardır.
.
100 sene öncesi, 1915 yılı.
Malumunuz Çanakkale’de kan gövdeyi götürüyor.
Toplam kayıp 250.000 kişiyi aştı ki bunların 150.000 den fazlası bizden, yani Türk, kalanların da birçoğu bildiğiniz gibi Anzak.
.
Fakat ortada ters giden bir şey var.
İngiliz hükümeti çok kısa sürede geçileceği tahmin edilen Çanakkale’de durumdan memnun.
Çünkü gerçeği bilmiyor.
Çanakkale’deki İngiliz komutanı raporlarında, işler tıkırında, bugün yarın geçiyoruz diyor hep.
İşte tam bu zamanlar yaşanırken, bir savaş muhabiri var, Melbourne Age Gazetesi’nden, Avustralyalı.
.
Görüyor ki, durum pek anlatılan gibi değil.
Türkler ekmeği üzüm hoşafına batırıyor batırıyor, gelip merminin önüne set çekiyorlar.
Tabi bir konu daha çok gücüne gidiyor.
İngiliz komutanların devamlı klasik müzik eşliğinde, viski yudumlarken, kardeşi Anzak Askerlerini rahatlıkla bu mermilerin havada dans ettiği yere sürmesi.
.
Mevzubahis gazeteci bu haberi neden şimdiye kadar ulaştıramadı?
Çünkü çok ciddi bir sansür var.
Savaşın içinden gerçekleri anlatmak, hele de sizi koruyan generallerin hoşuna gitmeyecek şeyleri anlatmak kolay değil.
.
İş olacak gibi değil.
Tüm gerçekleri tek tek anlattığı uzunca bir mektup yazıyor.
Ben hala bu mektubun, Çanakkale savaşı için en önemli kaynaklardan biri olduğu kanısındayım.
Fakat hiç kimsenin şu ana kadar bahsettiğini veya çevirdiğini görmedim.
.
Bu mektubun sansüre uğramaması için kendi doğrudan Avustralya başbakanına elden ulaştırıyor.
Tabi başbakan durumu çok ciddiye alarak yine hemen elden İngiltere başbakanına.
.
İngiltere başbakanı kabinesini topluyor ve bu uzun mektubu, hiçbir yerini atlamadan yaklaşık 3 saat boyunca okuyor.
.
Hemen mektubun gerçekliği araştırılıp, doğruluğu teyit ediliyor.
Cephedeki İngiliz kumandanları görevden alınıyor ve yurdumuza göz diken emperyalist güçler Çanakkale’den çekiliyor.
.
Ee tabi bu önemli kararı almalarını, gerçekleri görmelerini sağlayan savaş muhabiri, savaştan sonra ülkesinde zengin-fakir büyük bir kitlenin sevgisine mazhar oluyor.
.
Bu muhabir yavaş yavaş ülkenin gazete sahibi entelektüelleri arasına giriyor ve medya gücünü ömrünün sonuna doğru her gün artırıyor.
.
Maalesef kendisi 1952 yılında vefat ediyor. O sırada 21 yaşında olan oğlu gazetenin başına geçip, babasının tüm başarılarını katlayarak devam ettiriyor.
.
Beyler bayanlar, pek bilinmeyen hikâyemizin kahramanı medya patronu Keith Murdoch ve onun yerini alan oğlu Rupert Murdoch’tır.
.
(Ekleme: O kadar “mektup mektup” diye çığırtkanlık yapmışız, hem içeriğine hiç girmeden hem de paylaşmadan geçmişiz. Ayıbımızı hemen düzeltiyoruz.
Hatta ilgilenebilecek arkadaşlar arasında çeviri için bir sayfa paylaşımı yapılıp, kendi literatürümüze bir kaynak kazandırmanın faydalı olacağı kanısındayım
bkz: https://catalogue.nla.gov.au/search?q=Keith+Murdoch+of+gallipoli+letters+”
.
Yazı burada bitiyor.
Mektup bu adreste var doğru.
İçeriğine de birileri baksın, yayınlayalım…
KAAN GÖKLERDE
Geçtiğimiz günlerde test uçuşunu yapan Muharip Uçağımız KAAN, hakkında şu soru akla gelmiş;
İlk uçuşunu yaparken iniş takımlarını neden kapatmadı?
.
Öyle ya, bizim bildiğimiz uçak havalanır havalanmaz tekerlekler içeri alınır, kapatılırdı.
.
İlk defa test uçuşuyla havalanan yerli muharip uçağımız 13 dakika boyunca havada kaldı.
.
Bu süreçte 230 knot (426 kilometre) hıza ve 8000 feet (2,438 kilometre) irtifaya ulaştı. .
.
Bu arada dikkat çeken bir nokta şuydu; Uçağın iniş takımları, uçak havadayken bile kapatılmadı.
Bu alışılmadık görüntü, pek çok kişinin ilgisini çekerek kafalarda soru işaretleri oluşsa da, uçuş testlerinde tekerleklerin açık olması sıradan bir uygulama.
.
Açıklaması şöyle;
“Üretilen bütün uçaklar önce bir deneme uçuşu yaparlar.
“Maiden Flight” adı verilen bu uçuşlar, özünde uçağın gerekli şekilde uçup uçamadığını test etmek için yapılır.
Yalpalama var mı, kontroller düzgün çalışıyor mu, araç doğru tepki veriyor mu? Bu soruların cevapları bu ilk uçuşta aranır.
Bu ilk uçuşların süresi de genelde oldukça kısadır. Uçakların kalkıştan sonra belirli bir yükseklikte iniş takımlarını kapatmaları, inerken de belirli bir noktadan önce açmaları gerekiyor.
Yani iniş takımlarının kapalı kalması gereken süre çok da uzun değil.
Ayrıca test pilotları, iniş takımları açık konumdayken uçağın nasıl davrandığına ve göstergelerin doğru çalışıp çalışmadığına bakarlar.
Göstergenizin doğru çalışmadığını, üzerine inebileceğiniz tekerlekler varken öğrenmeniz her zaman için daha iyidir.
Bu da bizi bir sonraki noktaya getiriyor.
Denetlenecek şey iniş takımları değil.
Uçakların iniş takımları, başlı başlarına oldukça karmaşık sistemlerdir ve ayrı olarak test edilirler.
Uçuş testlerinde test edilen nokta iniş takımları değildir, aracın havadaki hareketidir.
.
Bu tür testlerde de sistem karmaşıklığını en alt seviyeye indirmek ve farklı sistemlerden gelen komplikasyonlar ihtimalini azaltmak için iniş takımları gibi sistemler çalıştırılmaz. Sonuçta o parçalar da daha tam olarak testleri bitmemiş parçalar olduğu için, risk ihtimalini arttırırlar.
Risk yönetimi gereği o anda, birkaç dakika için iniş takımları kapatılıp açılmaz. Kaldı ki olası risklere karşı bu takımlar kısmen koruma sağlarlar, takımları kullanamadıkları durumda uçakları gövde üzerine indirmeleri gerekir.