Türkiye’de siyasetin kurumsallaşması oldukça uzak görünüyor. Devletin kurumsallaşmasına izin verilmiyor ki siyaset kurumsallaşsın.
Kişilerin temsili, davranışları elbette bir siyasi misyonu etkilemektedir. Özellikle yönetici pozisyonundakilerin örnek kimlikleri, söylemleri, duruşları siyasi çizgileri değiştirebilmektedir. Muhalefete sürekli muhalefet eden bir duruş, muhalefeti öcü gibi gösterebilmektedir. Yandaş kesim kaybettiklerinde mamalarının kesileceğini sanmaktadır.
Siyasetin Türkiye’de kurumsallaşmasında genel başkanların tutum ve davranışları önem arz etmektedir. Eskiden beri genel başkana bağlı siyasi çizgiler yaşanmıştır siyasette. Hatta daha da ileri gidilerek Ecevitçi, Demirelci, Türkeşçi, Erbakancı gibi siyasi koridorlar oluşmuştur. Bununla birlikte, toplum çok fazla gerilmemiştir. Günümüzde de benzeri oluşumlar gelişiyor ne yazık ki. Gelecekte de kullanılacağa benziyor.
Siyasetin kurumsallaşmasında parti içi muhalefetlerin sürekli baskı altında tutulması veya tasfiye edilmesi de önemli rol oynamaktadır. Geçmişte Adalet Partisinde ve Doğru Yol Partisinde Demirel’e hiç kimse muhalefet edememiştir. Daha güçlü bir lider de çıkmamıştır. Cumhuriyet Halk Partisinde de benzer gelişmeler yaşanmıştır. İsmet İnönü, Bülent Ecevit ve Deniz Baykal ve Kemal Kılıçdaroğlu herhangi bir seçim başarısızlığında partiden uzaklaşmamışlar, başarısızlığı seçmenlerine izah etmeye çalışmışlardır. Haliyle günümüzdeki değişimler de zayıf değişimlerden öteye gitmemektedir. Milliyetçi Hareket Partisinde, genel başkanın tutumuna karşı bir reaksiyon gelişmiş, delegenin çoğunluğunun istemesine rağmen, il ve ilçe teşkilatları akşam feshedilip sabah yeniden oluşturulmak suretiyle hareketin önü kesilmiştir. Oysa halihazırda genel başkanın tutumu ve duruşu, kısa süre öncesinin tam tersi bir duruştur. Taban rahatsız olmakla birlikte, rıza gösterilmeye çalışılmaktadır.
Türk insanının siyasete bakış açısı da kurumsallaşmayı etkilemektedir. Yerel örgütlerde kişisel çekişmelerin ortaya çıkması, ego savaşlarını güçlendirmekte, demokratik davranışların önünü kesmektedir. Oysa her kim olursa olsun, eğrisiyle doğrusuyla siyasi çizginin taşınmasında görev alabiliyorsa, birilerinin tercihiyle alıyordur. Aynı çizgideki insanların tercihidir bu aslında. Dolayısıyla beğenilmeyen tarafı demokratik tercihlere havale etmekten başka çare yoktur.
Türk insanı siyasette lider odaklı hareket etmektedir. Tarih boyunca bu karakterini çok fazla değiştirmemiştir. Ancak bu hareket çok sağlıklı değildir. İnsanlar siyasi tercihlerini ülkeye daha iyi hizmet edebilecek alternatifleri gördüğünde değiştirebilmelidir. Bunun için siyasi çizgisini değiştirmesine çok gerek yoktur. Aynı çizgide yeterince siyasi parti bulunmaktadır.
Demokrasinin gelişmesi, bireylerin geniş bakış açıları kazanmalarıyla siyaset kurumsallaşabilir. Siyasetin içinde bireylerin kimlikleri zayıfladıkça siyasi misyonun gücü artabilir. Yoksa ne partiler geldi geçti şu Cumhuriyet tarihinde. Devamı olduklarını söyleyenlerin hangisi taşıyabiliyor eski misyonların aynısını?
Çağdaş, muhalefetine, rakibine hoşgörüyle bakabilen siyasi çizgilerin gelişmesinde yarar vardır. Ülke çıkarları ekseninde, kendisinden başkasını hain veya başka türlü göstermeye çalışmanın hiç kimseye yararı olamaz.
Yetişmiş, iyi eğitim almış siyasi kadrolar, fanatizmden uzak durabilir. Ülke çıkarları merkezinde rakip siyasi partilerin çalışmaları desteklenebilir. Burada oy kaygısı önemli olmamalıdır.