Geçen haftadan dam hatırlarsınız akıyor diyerek çıktığım çatı arasında haritaya benzer bir şey bulmuştum da, defineci Nezir Ağabeye göstermiştim.
O da araştırmış ve haritanın Bergama’da bir yeri işaret ettiğini söylemişti.
Masraflar ortak olmak üzere beraber pazar günü gidip gelecektik.
.
Sabah saat 06.00’da kahvenin önünde buluştuk.
Yanında arabayı kullanan bir kişi daha vardı.
“Bizim kürekçi Fahri” dedi tanıştırdı.
Meğer kazı yapanlara böyle derlermiş.
Kazı işi olursa Fahri kazacakmış, zira kazmak çok önemliymiş herkes yapamazmış.
.
Allah’ım şu yaşıma geldim daha neler öğreneceğim acaba?
.
Arabaya bindik, ver elini Bergama…
.
Bizim Nezir ağabeyde bir dolu alet var.
Alete bakıyor bakıyor, bir oraya bir buraya çeviriyor.
“Sağa sap, sola sap” diye komutlar veriyordu.
Sonunda dağ başında bir yerde durduk;
“Aha burası” dedi.
İndik arabadan.
“Bak” dedi yanındaki Fahri’ye, “Gördün mü? Şu koca ağaç işte bu işaret, şu kaya da şu. Uzaktaki kale mihenk noktası… Say şimdi ağaca doğru 120 adım.”
.
Bunlar tuhaf tuhaf hareketler yapıyorlar, bir o yana, bir bu yana doğru adımlayıp duruyorlar.
.
Her dönüşe bir çubuk dikiyorlar.
Mübarekler sanki arsa parselliyorlar.
.
İki saat dolandık arazide.
Sonunda elindeki alet hızlı hızlı ötmeye başlayınca, Nezir ağabey, “İşte burası, kaz” dedi Fahri’ye
Dedim; “Ne var burada?”
Nezir ağabey suratıma baktı; “Rüstem oğlum te İstanbul’dan buraya ateş almaya gelmedik herhalde, var bir şeyler belli. Şimdi kazıp alacağız neyse artık.”
“Aman ağabey tarihi eser filansa başımız belaya girer. Ben yokum bu işte.”
Nezir ağabey, “Sen ne sandın ya?” dedi kızarak bana.
“Ne bileyim, altın filan var sandım. Maden şeklinde…”
“Oğlum saf mısın sen, adam madenin haritasını niye yapsın? Belli ki burada tarihi bir şey var, onu alıp gideceğiz.” dedi gittikçe kızarak.
“Ağabey, bunu devlete bildirsek? Onlar nakşın, hem de kaçak iş yapmamış oluruz, ne dersin?”
“Lan oğlum o kadar yol geldik, saçmalama şimdi durup dururken.”
“Yok, yok ben yapamayacağım, haber veriyorum 112’ye.”
“Oğlum Rüstem saçmalama ne haber vermesi?”
Ben o arada çevirmiştim bile 112’yi.
“Alo ben bir vatandaş, acilen gelin, biz tarihi eser bulduk. Kalenin altına doğru arazideyiz.”
.
Allah’tan Nezir ağabey benden ufak tefek de üzerime gelemedi.
“Tamam lan ne yaparsan yap, biz gidiyoruz, sen bekle Jandarmayı” dedi ve malzemeler, kazma küreği alıp arabaya binip gittiler.
.
Ben en az üç defa daha aradım ve iki saat kadar bekledim.
Jandarma geldi.
Kendilerine durumu anlattım.
Haritayı da verdim.
Kimliğimin fotoğrafını çektiler, “Biz seni ararız” dediler ve zabıt tuttular.
“Siz beni otogara bırakın yeter” dedim.
.
İstanbul’a dönünce olanları patrona anlattım, biraz kızdı tabi.
“Oğlum Rüstem, bu kaçak güçek işlere ne girersin? Kanunsuzluk resmen… İyi yapmışsın da haber vermişsin devlete. Yoksa hapishanelerde çürürdün. Bak evde yaşlı annen var, kim bakacaktı ona sonra?”
.
Aradan epey geçti beni birileri aradı.
“Rüstem beyle mi görüşüyoruz”
“Evet” dedim,
“Beyefendi tarafımıza yaptığınız ihbar sonucunda yapılan resmi kazı sonucunda her hangi bir eser veya değerli eşyaya rastlanmamıştır. Bilgi vermek için aradık. Ayrıca bize bırakılan bu haritanın da işaret edilen yere değil, Afyon’da bir yere ait olduğu tespit edilmiştir. Yetkililerimiz kazı izinleri çıkar çıkmaz orada kazı yapacaklardır. Durumdan size haber veririz. Şimdilik iyi günler dileriz.”
.
Aradan iki gün geçti Nezir ağabey geldi yanıma.
“Rüstem haritayı iyice inceledik, sonunda yerini bulduk”
“Neresiymiş?”
“Erzurum’da bir yermiş. Oraya gidelim mi?” dedi.
“Tabi tabi hazırlanalım da hemen gidiverelim” dedim dalga geçerek.
Kahkahalarla gülüştük…
RANDEVU SİSTEMİ
Sağlık Bakanı Fahrettin Koca açıklamış;
“Türkiye genelinde bir yıl boyunca 23 milyon kişi randevu alıp randevusuna gelmedi. Düzce’de ise 500 bin kişi randevusuna geldi, 100 bin kişi gelmedi. Randevu alıp randevuya gelmemek sağlık hizmetine ihtiyaç duyan bir kardeşimizin o hizmete ulaşmasına engel oluyor. Ödemenizin mümkün olmadığı hakka girmeyin.”
.
Bir vatandaşın randevu alıp gelmemesi önemli.
Bunun neden böyle olduğunu sağlık bakanlığı araştırsın bence.
Gelmeyenlere açın telefonu sorun; “Neden gelmedin?”
.
Randevu sisteminde size ertesi günü hemen randevu verilmiyor ki.
Te bilmem kaç gün sonraya gün veriliyor.
Hasta grip için randevu aldıysa, kendiliğinden geçiyor belki de.
.
Yapılan yorumlar da ilginç yaklaşımlar var.
Daha önce aile hekimlerinin yazabildiği ilaçların bazılarına artık uzman hekimin yazma zorunluluğu getirildi.
Böylece muayene için değil, sadece ilaç yazdırmak için randevu talep edenler var.
.
Bir yorumda da şöyle denmiş;
“Beş dakikada bir hasta muayene etmek zorunda kalan doktorlar; randevusuna gelmeyen veya ilaç yazdırmaya gelenler vasıtası ile nefes alıyor belki de…”
.
Biri fena sallamış;
“Sağlık sistemini sekteye uğratan bulundu: Randevuya gitmeyen vatandaş!”
.
Genel olarak sağlık sisteminde bir problem olduğu kesin.
Sayın bakan bunun şikâyetle değil, çözüm arayarak sonlandırılacağına inanmalı ve randevu sistemi yeniden gözden geçirilmeli.
ARAŞTIRMA
Yapılan bir araştırmaya göre;
“Yoksulluk arttıkça aşırı sağ güçleniyormuş.”
.
Almanya'da yapılan bir araştırma, yoksullukla aşırı sağa olan ilgi arasında doğru orantı olduğunu ortaya koymuş.
.
Uzmanlara göre;
“Popülizmle mücadelenin yolu ekonomik sorunları çözmekten geçiyormuş.”
Kime diyor?
Bilin bakalım?
.
Birisi yorum yapmış;
“Bizde ise din güçleniyor…”
.
O halde soru şu;
“Neden?”
ODA MI?
Diyelim siz okulunuzu bitirdiniz ve psikolog oldunuz.
Dediniz;
“Bir danışma merkezi açayım...”
.
Evraklarınızı hazırlamaya başladınız.
.
O da ne?
.
Karşınıza bir evrak geliyor;
“Berberler odasına kayıt belgesi…”
.
Ne yaparsınız?
“Haydi len! Bir yanlışlık olsa gerek” diyerek itiraz edersiniz değil mi?
.
Boşuna, çünkü işlem basamağı doğru.
.
Tıpış tıpış berberler odasına…
.
Sebep mi?
Çünkü psikologların bir meslek odası yok.
.
Zamanında memurun birisi muamele yapmak için müdürünün yanına gider ve sorar;
“Müdürüm şu Psikologları ne yapacağız?”
Müdür başından sağmak için;
“Berberlere bağlayıverin” demiş olmalı.
.
Sadece onlar değil, aralarında Dil Konuşma Terapistleri, Ergoterapistler, Psikologlar, Diyetisyenler, Fizyoterapistler ve Odyologların olduğu 6 meslek grubu, serbest çalışma yasası için mücadele veriyormuş.
.
Bu mantıkla yola çıkılırsa yakında;
Diyetisyenleri lokantacılar odasına, Fizyoterapistleri de terziler odasına bağlarlar.
SUCUK!
“Hayrola İsmail ağabey sucuk almışsın bu pahalılıkta? Sen her zaman maaşının yetmediğinden şikâyet etmez misin, hayırdır?”
“Yok be Adem, bizim kasapta ucuz buldum da ondan, yoksa bizim maaşla sucuk, mucuk alamayız.”
.
Sucuk neden ucuz olur düşünmüyor bizim İsmail ağabey.
Yahu bir sor bakalım kasaba; “Neden ucuz?”
Etin kilo fiyatı belli, baharatın fiyatı belli?
.
Gazetelerde dün şu haber vardı:
“Sakarya'da durdurulan bir tırda 700 kilogram at ve eşek eti ele geçirildi.
Gözaltına alınan şahıs, etlerin sucuk yapılacağını itiraf etti…”
.
İsmail ağabey acaba anladı mı;
“Sucuk neden ucuz?”
Afiyet olsun…