Bugün 21 Mart. Dünya için önemli bir gün, zira gündüz ve gece eşittir.
“Ekinoks” diye de adlandırılan bu gün de 21 Martta Güney Yarımkürede sonbahar, Kuzey Yarımkürede ilkbahar başlar. Bu tarih Güney Kutbunda 6 aylık gece, Kuzey Kutbunda ise 6 aylık gündüz başlar.
.
Bu özel günde, tabiatın canlanmasıyla yeni bir yılın başladığına ve ne kadar bolluk, bereket, yardımlaşma ve dayanışmayla geçirilirse tüm senenin o şekilde geçeceğine inanılır.
Yılın ilk günü olarak kabul edilip, “Bahar Bayramı” şeklinde de adlandırılır.
.
İran, Türkiye, Azerbaycan, Türkmenistan, Kazakistan, Kırgızistan ve diğer Orta Asya ülkelerinde “Yenigün” anlamına gelen “Nevruz” adı ile kutlanır.
Kutlamalar genellikle ateş yakma, şarkılar söyleme, geleneksel danslar, yiyecekler ve aile toplantıları gibi etkinlikler şeklinde olur.
.
Bahar Bayramı olarak yine İran, Afganistan, Tacikistan, Özbekistan ve diğer bazı Orta Asya ülkeleri tarafından büyük bir coşkuyla kutlanır.
.
Bugün Afganistan’da “Bağımsızlık ve Milli Birlik Günü” olarak kutlanır.
.
23 Eylülde de yine “Ekinoks” yaşanır ve gece gündüz eşit olur.
Böylece Kuzey Yarımküre’de yaz biter, sonbahar başlar. Güney Yarımküre’de ise bahara geçiş olur.
21 Martın tarihçesi ve ritüelleri ise şöyle anlatılmış.
.
Çin kaynaklarında, milattan önce 3. yüzyılda Hunların bahar aylarında şenlik düzenlediğinin yer alması dolayısıyla geçmişi o yıllara kadar dayandırılan nevruz, “Türklerin Ergenekon'dan çıkış günü” olarak da kabul ediliyor.
.
Bu bayrama çeşitli ülkelerde;
“Nevruz”, “Navruz”, “Navrız”, “Novrız”, “Mevris”, “Saban toy”, “Ulusun ulu günü”, “Cılgayak” gibi isimler verilmiş.
.
Dünyanın en geniş kültürüne sahip Nevruz Bayramı, “Kötü söz orucu”, “Çevre temizliği ve alav alav”, “Ölü bayramı”, “Yaşlı ve hastaları ziyaret”, “Çocuk günü”, “Gençlik günü” ve “Yeddi levin” olmak üzere 7 aşamada icra ediliyor.
.
Bayramdan 2 hafta önce, inananlar tarafından kötü söz orucu tutuluyor.
Bu çerçevede kötü söz konuşmanın günah sayıldığı nevruz boyunca, herkes geçen yılın sıkıntılarını, acılarını unutmaya çalışırken, küs olanlar ise barıştırılırmış.
.
Uzun ve sert kış aylarından sonra tabiatın baharla yeniden canlanmasını sembolize eden nevruz, Orta Asya'dan Anadolu'ya birçok coğrafyada toplumsal birliği, dayanışmayı, yardımlaşmayı sağlayan içeriğiyle varlığını korumaya da devam ediyor.
.
Nevruz’un kutlanışı genel olarak tüm toplumlarda baharın başlangıcı ve doğanın yeniden hayat bulması ile ilişkilendirilse de ortaya çıkışı her toplumda farklı efsanelere dayandırılmış durumda.
.
İranlılar Nevruz’u ülkeyi tüm canlıları ölüme mahkum eden kıştan kurtaran mitolojik Kral Cemşid’e dayandırıyor.
Tarihçiler Cemşid’in Proto-İranlıların avcı-toplayıcı yaşam tarzından yerleşik düzene ve çiftçiliğe geçişi temsil ediyor olabileceğini düşünüyor.
.
Kürtlerin Nevruz’u dayandırdığı efsaneye göre ise İran’ı zulümle bin yıl yöneten Asur Kralı Dehak’a (Zuhak) toplum dayanamayarak başkaldırıyor ve kral, Demirci Kawa tarafından öldürülüyor.
.
Türkler için ise Nevruz kaynağını Göktürklerin yeniden doğuşunu anlatan Ergenekon Destanı’ndan alıyor.
Destana göre dik yamaçlı dağlarla çevrili bir vadide 400 yıl kalan Türklerin dağın demir kısmını eriterek kendilerine yol açtıkları, çıktıkları günün 21 Mart olduğu anlatılıyor ve Nevruz’un da bu nedenle kutlandığına inanılıyor.
.
İnanışlara göre, yeni senenin başladığı güne “Günahlarından arınmış olarak girmek isteyenler” ateşten atlıyor.
Yıkanmak ve sudan atlamak da arınmak için yapılan adetler arasında bulunuyor.
Ateş ve sudan atlamak tüm Nevruz kutlamalarının ortak davranışı olmuş.
Bir başka anlatım da şu şekilde;
Nevruz'un kökenlerinin dayandığı Zoroastrianizm’de ateşe yüklenen anlam bir hayli fazla.
Bugün de üzerinden atlanırken ateşin simgelediği ileri görüşlülük, iyilik ve arınmanın kendilerine geçmesi isteniyor.
Bir diğer inanışa göre de Zoroastrianlar her yıl yaktıkları büyük ateşle kötülüğün temsilcisi “Ahriman'ı (Angra Mainyu)” kovarlardı.
Günümüzde de ateş yakılarak kötülüklerin uzaklaşması ümit ediliyor.
.
Bugüne özel kurulan ve 7 çeşit yemeğin bulunduğu “Nevruz sofrası” na toplu halde oturulup, yılın bolluk ve bereketle geçmesi için kurulan zengin sofrada, herkes her yemekten yiyerek, senenin o rahatlıkta geçmesini dilermiş.
.
7 yemek ile ilgili bir başka anlatım ise şöyle;
Nevruz’un yeni yıl başlangıcı olarak da görüldüğü İran’da “Haft Sin” masasının
ayrı bir yeri bulunuyormuş.
Nevruz akşamında tüm ailenin toplandığı masada her biri ayrı anlamlar taşıyan ve “S” harfiyle başlayan “7 gıda maddesinin bulunması” ise şartmış.
Masadaki buğday ekini, aromalı bitkiler, kuruyemişler ve sirke gibi malzemelerin hepsinin yeni yıla dair sağlık, zenginlik, mutluluk gibi dilekler taşıyan ayrı bir anlamı bulunuyormuş.
Örneğin Farsçada sarımsak anlamına gelen “Sir” hastalıktan ve kötülüklerden korunmayı temsil ederken “Sirke (Serkeh)” uzun ömür ve sabrı temsil ediyormuş.
.
Yiyeceklerin yanı sıra masaya kişilerin kendi dileklerine göre farklı objeler de konulabiliyormuş.
Eğitim ve aydınlanma için şiir kitapları ya da “Kuran-ı Kerim” koyma da oldukça yaygın bir adetmiş.
.
“Semeni” geleneğine göre, “Tarımda bereketli bir yıl dileğiyle”, Nevruz’dan önce kaplarda arpa, buğday çimlendirilir ve bunlar sofralara konulurmuş.
.
Yeni yılı yeni kıyafetler giyerek karşılayan insanlar, öncesinde evlerini temizler, varsa yıkılan yerleri onarır, badanalarını yaparlar. Böylece yeni yılda her şeyin yeni olmasına özen gösterirlermiş.
.
Nevruzda “Mezarlık ziyareti” de sık görülen ritüellerden olmuş.
Bu ritüel ecdatla evladın buluşması sayılarak, bu ziyaretler “Atalara saygı” olarak görülmüş.
.
Nevruz Bayramı kutlamalarında yumurtaların tokuşturulması da yaygın olarak görülüyormuş.
Üremeyi ifade eden yumurtalar, bolluk için boyanır ve tokuşturulurmuş.
.
Prof. Dr. Alimcan İnayet, ritüelleri şu şekilde özetlemiş;
“Mezarlıklar ziyaret edilir, ateşler yakılıp üzerinden atlanır, yumurtalar boyanıp tokuşturulur, semeni hazırlanır, nevruz sofrası kurulur, ‘Köje’, ‘Köjö’, ‘Köcö’ olarak bilinen özel çorbalar hazırlanır, ‘Kökpar Oyunu’ oynanır, güreş ve at yarışı düzenlenir, destan, kıssa ve hikayeler anlatılır, nevruznameler söylenir.”
.
Bugün 21 Mart.
Bahar bayramınız kutlu olsun…
ABBAS
Aynı zamanda bugün “Dünya Şiir Günü”ymüş.
UNESCO tarafından 21 Mart olarak belirlenen ve dünya çapında şiirin önemini ve kültürel değerini vurgulamak için kutlanan gün olarak seçilmiş.
Bugün, çeşitli şiir etkinlikleri, okumalar ve atölye çalışmalarıyla kutlanıyor.
Madem öyle benim de hikâyesi ile beraber bir şiir yazmam elzem oldu.
.
Yıl 1941 Cahit Sıtkı Tarancı Edremit-Ilıca, Sahil Muhafaza Taburu’nda yedek subay olarak vatani görevini yapmaya başlar.
1941 yıllarında askeriyede yedek subay az olduğu için yedek subayların yanına bir de emireri verilmektedir.
Cahit Sıtkı birliğine gittiğinde bölük yazıcısından künye defterini istedi, künye defterinden kendine emir eri arayan Cahit Sıtkı, isimlere sırayla bakarken bir isim dikkatini çekti; “Abbas oğlu Abbas”
.
Bu isim şairimizi çocukluk yıllarına götürür ve büyük annesinden dinlediği bir masalı anımsatır.
Cahit Sıtkı, odasına nöbetçi çavuşu çağırttırıp, Abbas’ı yemekten sonra yanına getirmesini ister.
Öğle vakitlerinde kapısı çalar, Abbas içeri girip er selamını verir.
-“Abbas oğlu Abbas emret komutan!”
-“Nerelisin Abbas?”
-“Memleket Mardin, kaza Midyat komutan.”
-“Emir erim olur musun?”
-“Sen bilir komutan!”
.
Tarancı, Abbas’a eşyalarını toparlamasını ve kendi evinin altındaki boş odaya yerleşmesini ister.
Şair zamanla Abbas’ın sıcaklığından ve zeki olmasından etkilenir.
Abbas, Cahit Sıtkı’nın tüm ihtiyaçlarını ondan ihtiyaç gelmeden karşılar; yemeğini, elbiselerini, günlük yapılacak askeri işlerini yapar. Zaman ilerledikçe şair ile Abbas’ın aralarındaki bağ “Asker-komutan” ilişkisinden öteye daha güçlü bir “Dostluk” bağı oluşturur.
Cahit Sıtkı, Abbas’ın sadakat ve temiz yürekliliğinden çok etkilenir ve zamanla Abbas’ı alıp dertleşmeye başlar.
Akşamları rakı sofrası kurup en güzel mezeleri hazırlayan Abbas’ın komutanı ile aralarındaki duygu bağı iyice güçlenmiştir.
.
Yıldızlı bir yaz gecesinde, yine rakı sofrası kurulmuş mezeler masadaki yerini almıştır. Çakırkeyif olan şairin aklına önce İstanbul, sonra da Beşiktaşlı sevgilisi düşer.
Cahit Sıtkı, Abbas’a sorar:
-“Sen İstanbul’u bilir misin Abbas?”
-“Bilir komutan!”
-“Orada bir Beşiktaş var bilir misin?”
-“Bilir Komutan! Ben orada acemi birlikteydim.”
-“Orada benim bir sevgilim var. Sen onu bana kaçırıp getirir misin?”
-“Elbet Komutan!”
O Çakırkeyif akşamın sabahında Abbas’ı yeni askeri kıyafetleri giymiş, tıraş olmuş hazırlanmış bir şekilde görür şairimiz.
Cahit Sıtkı hayretler içinde Abbas’a sorar.
-“Hayırdır Abbas neden böyle hazırlık yaptın?”
-“Ben İstanbul’a gidecek komutan!”
-“Ne yapacaksın sen İstanbul’da.”
-“Sen söyledi bana. Ben gidecek sana sevgiliyi getirecek!”
.
Abbas’ın dediklerini duyunca Cahit Sıtkı hüznü ve gözyaşlarını gizlemek istercesine kapıyı çarparak çıkar.
Abbas’ın onu bu denli düşünmesine çok sevinir. Anadolu çocuğunun samimiyeti ve sıcaklığından duygulanmıştır şair.
Akşam olur Cahit Sıtkı rakı sofrasını ağaç altına kurmasını ve karşısına geçmesini ister. Birlikte yer ve içerler, Cahit Sıtkı “Haydi Abbas Vakit Tamam” şiirini burada Abbas’ın karşısında, yüzüne karşı dile getirir.
.
Haydi Abbas, vakit tamam;
Akşam diyordun, işte oldu akşam.
Kur bakalım çilingir soframızı;
Dinsin artık bu kalp ağrısı.
Şu ağacın gölgesinde olsun;
Tam kenarında havuzun.
Aya haber sal çıksın bu gece;
Görünsün söyle gönlümce.
Bas kırbacı sihirli seccadeye,
Göster hükmettiğini mesafeye
Ve zamana.
Katıp tozu dumana,
Var git,
Böyle ferman etti Cahit,
Al getir ilk sevgiliyi Beşiktaş’tan;
Yaşamak istiyorum gençliğimi,
Yeni baştan…