Geçen gün Köy Enstitülerinin kuruluş yıldönümüydü. Toplumsal gelişime yaptıkları katkılar detaylı bir şekilde sosyal medyada tartışıldı. Gerçekten toplumun gelişimine çok önemli katkılar sunmuşlardır.
Günümüzde ise Köy Okullarının tamamına yakını neredeyse kapanmıştır. Birçoğu virane durumdadır. İktidarlar köylüden ne isterler bilinmez ama gelişigüzel şehre mecbur bırakılan bir varoş ekosistemi oluşturulmuştur.
Bir zamanlar kırk bin köyümüz var diye gururlanıyorduk. Doğu ve güneydoğu Anadolu bölgelerinde kırk bin köyün yanında binlerce de mezra vardı. Zaman zaman dağınık yerleşimden şikâyetler olmuştu, işte yol götüreceksin, su götüreceksin, elektrik, telefon ve diğer kamu hizmetlerini götüreceksin, zor işler bunlar derdik ama gıda üretiminin ana unsuru bu köylerimizdi ve son zamanlarda adamakıllı göz ardı edilmeye başladı.
İlk başlarda köy okullarında öğretmen istihdamında sorunlar yaşandı. Öğretmenlerin köylerde ikametiyle ilgili olarak başlayan sorunlar ve öğretmenlerin bir şekilde merkezi yerlere tayinleri taşımalı eğitimi gündeme getirdi. İlk etapta otuz öğrencisi olmayan köylerin çocukları, daha büyük köylerdeki ve beldelerdeki okullara taşınmaya başladı. O dönemlerde okul öncesi eğitim de yoktu ve okula başlama yaşı daha yüksekti.
Günümüzde okula başlama yaşı hem azaltıldı hem de köylerdeki çocukların neredeyse hemen tamamı taşımalı eğitime geçirildi. Öğrenci sayısı baremi 100 öğrenciye çıkarıldı. Hal böyle olunca 1000 nüfusu olan köylerde, 100 öğrenci bulunamadığı için başka bir yerleşim yerindeki okula taşınıyorlar. Yenilenmiş veya yeni yapılmış binlerce köy okulunun kapısına kilit vuruldu. Boş ve ıssız. Bu yapıların önemli bir kısmı eğitim merkezli olarak yine kullanılabilirdi ama o da akla gelmeyince, binlerce okulun bahçesini ot ve çalılar basarken, bakımsızlıktan okulların çatıları çöktü, duvarları yıkıldı.
Küçük yaşta, daha yakın akrabalarından başka kimse görmemiş, tuvaletini kendi kendine yapmayı yeni öğrenmiş bir çocuğu hangi anne baba dolmuşa bindirip uzak bir köydeki okula gönderir? Elbette hiçbiri. Hal böyle olunca, çocukları okul çağına gelen genç nüfus köyleri terk etmeye, çocuklarının okuyabileceği belde ve ilçelere göç etmeye başladı.
Genç çiftçi projesi, gençleri geri döndürmek için uygulanan bir projeydi ve tutmadı. Çocuklarının eğitim görebileceği bir imkân sağlanmadıkça gençleri geri döndüremezsiniz. Yoksa köylerin hemen tamamında çağdaş yaşam standartlarına ulaşmak mümkün. Elektrik, su, kanalizasyon, yol, telefon gibi hizmetler mevcut. Sadece çocuk eğitimi için köyden kente göç var. Bu nedenle, göçü temelde durdurmanın en iyi yolu, eğitim altyapısını da yeniden inşa etmek gerekiyor. Bir öğretmenin günün sekiz saatinde köyde bulunmasının eğitim-öğretim dışında da önemli fonksiyonları bulunmaktadır.
Nüfusu azalmış, aşırı göç vermiş köylerde bakkal ve kahvehane gibi sosyal alanlar da birer ikişer kayboluyor.
Ulaşım artık çok sorun olmuyor. Çocukları göndermek yerine öğretmenleri getirmek daha verimli bir uygulama olarak karşımıza çıkıyor. Gıda üretimi artık sos veriyor. Ekilmeyen arazi miktarı ekilenin beşte birine yaklaştı. Gıda ve yem ithalatının son yıllarda artmasının altındaki gerçek neden de budur.
Köylerimizdeki okulları yeniden açarsak genç nüfusu tutabilir, göç nedeniyle boş kalan 55 milyon dekar araziyi yeniden üretime kazandırabiliriz. Caminin imamı varsa okulun öğretmeni niye olmasın.