Bizim kahve hep bildiğiniz gibi. Sabahçıları ayrı, öğlencileri ayrı, akşamcıları ayrı gelir ve gider.

Okeycisi var, iskambilcisi var, tavlacısı var.

Namuslusu var, namussuzu var.

Safı var, salağı var.

Muhafazakârı var, tutucusu var, demokratı var, özgürlükçüsü var.

Kimi paraya tapıyor, kimi Allah’a.

Kimisi kazak, kimisi kılıbık.

Üçkâğıtçısı var, beşkâğıtçısı var.

Mazlumu var, uyanığı var.

Öğrencisi var, iş insanı var, emeklisi var.

Uzunu var, kısası var.

Ahlaklısı var, ahlaksızı var,

Yaşlısı, genci, delikanlısı var.

Sarısı, siyahı, laciverti var.

Anlayacağınız var oğlu var.

İnsan çeşidi görmek isteyen bize gelsin.

Bizim kahvede her türlüsü var.

.

Ben de saf gönlümle bunların arasında geçinmeye çalışıyorum.

Ne yapacaksın işte meslek seçtik kahveciliği, başka iş yapamam ki.

Zaten okula bile zorla gittim. Kafam çalışmaz kolay kolay. Okumayı zor söktüm.

Öğretmenler benden öylesine bıktılar ki, “Okulu bitirse de gitse” diye mevlüt okuttular bana.

Babam ölünce kaçtım zaten okuldan, bir daha gitmedim.

Geçen senelerde bizim muhtarın “Oğlum bu devirde diplomasız olmaz” diyerek yaptığı dayatma ile ilkokulu bitirip diploma aldım.

“Ağabey ben kahveciyim ne yapacağım diplomayı” desem de, “Al al, illa bir gün gelir lazım olur” demişti.

.

Allah razı olsun bizim patron yanına alıp sahip çıktı da, bu kahvede ekmeğimi namusumuzla kazanıyorum.

.

Kazanmasına kazanıyorum da, öylesine garip, öylesine tuhaf olaylar beni buluyor ki size her hafta anlatıyorum.

Sanki bende mıknatıs var, bütün sahtekârlar, dolandırıcılar, uyanıklar beni buluyor.

Bırakın bulmalarını, beni kullanıyorlar.

Ben saf adamım, bana ne dense inanıyorum. Öyle sorgulama filan olmaz bende. Ne dediyse o. İnsanlara inanmak gibi aptalca bir huyum var.

.

Bakın anlatayım başıma gelenleri.

Geçen sabah kahveyi yeni açtım, temizlik filan yaparak oyalanıyorum.

Bizim Fahrettin geldi.

“Göbek Fahri” deriz kendisine.

Göbeği kendisinden önce gittiğinden, bu lakabı uygun görmüş mahalleli.

Bu Fahri bana göre fazlaca uyanıktır.

Her daim “Parayı nasıl buluruz” diye hesap yapar. Dolandırıcılığı yoktur ama ilginç fikirleri vardır, her defasında da batar.

.

“Selamun aleyküm” dedi daldı içeri sabah sabah ve bana; “Oğlum Rüstem, bu sefer köşeyi döndük annadın mı?” dedi.

“Eyvah” dedim içimden, “Yine başımız belaya girecek. Ya karakolluk olacağız, ya da paramız gidecek”

“Yahu Fahriciğim benim köşeyi dönmekle filan işim yok, ben burada maaşlı bir çalışanım. Param bana yetiyor. Yeni projelerin varsa sen kendi başına yap, ne olur beni karıştırma” diyerek başımdan sağmak istedim.

“Yok yok bu sefer tamam. Sen hiç merak etme. Risk yok” dedi ve başladı anlatmaya, “Hani şu aşağı mahallede bitpazarı açılıyor ya. Hah işte oraya gidip eski eşyalar alacağız. Sonrasında bunları İnternete koyup, antika diye satacağız. Ne müşteriyi göreceğiz, ne bir şey. 3’e aldığımızı 5’e satacağız ve köşeyi döneceğiz.”

“Yahu Fahri ben ne internetten anlarım, ne antika eşyalardan! Bilemem ben öyle işleri. Sen kendi başına yap, beni karıştırma” dedim demesine ama anlar mı?

Başıma tebelleş oldu, bırakmıyor beni.

Anlattıkça da anlatıyor.

.

“Peki” dedim, “Benden ne istiyorsun?”

Anlatmaya başladı; “Sabah daha güneş doğmadan bitpazarına gidip, satılmaya değer eşya bulup alacağız. Sonra bunları senin kahveye getireceğiz. Benim küçük oğlan ki söylemesi ayıp biraz bana çekmiş, azıcık uyanıktır, O İnternete koyarak, satış fiyatı koyacak üstüne. Sonra sipariş geldiğinde senin burada paketleyip kargoya vereceğiz, o kadar. Para senin hesabına yatsın, beni para işlerine karıştırma, aklına bir şey gelir filan. Sonra birikince paraları kırışırız…”

.

Aklım pek yatmadı ama Fahri’den kurtulmak için kabul ettim.

Nasılsa “Risk yokmuş”, öyle dedi.

.

Ertesi günü karanlıkta elimizde fenerlerle gittik bitpazarına.

Aman Allah’ım, ne kalabalık! Duyan gelmiş sanki. Herkes bir şeylere bakıyor, fiyat soruyor, pazarlık yapıyor. Mal alan arabasına götürüyor, bir curcuna yani.

.

Biz de Fahri ile bakınıyoruz ama neye baktığımızı ben bilmiyorum.

Bizim Fahri ise kırk yıllık antikacı gibi ona bakıyor, buna bakıyor, eline bir tane vazo alıp eviriyor çeviriyor. Fiyat soruyor filan.

.

Derken Fahri çok güzel -bana göre tabi- semaver buldu. Adam bakır olduğunu söyledi ve 1200 lira istedi.

Bizde nerede öyle para?

Fahri al papazı ver kızı misali, üç aşağı beş yukarı yaptı pazarlığı ve 300 liraya anlaştılar semaverde ve “Bugünlük bu kadar yeter” diyerek bana döndü, “Öde parayı adama da gidelim” dedi.

Ben cebimdeki evin elektrik parasından ödedim, geldik kahveye.

Fahri semaverin önden, arkadan, yandan filan resimlerini çekti ve “Ben gidip çocuğa internete koydurayım. İlk işimiz hayırlı olsun” dedi ve gitti.

Akşam kahveye geldi ve cep telefonunda bizim semaverin resimlerini internette gösterdi “Bak gördün mü?” dedi.

Bir baktım, 2500 lira fiyat yazıyor.

Gözlerime inanamadım.

“Fahri oğlum bu fiyata kim alır, biz 300’e aldık?” dedim.

“Sen merak etme, 3 gün içinde satılır bu” dedi.

.

Aradan 3 gün geçmedi Fahri yine o göbeği ile soluk soluğa koşarak kahveye geldi.

“Rüstem getir semaveri, paketleyip kargoya verelim. Satıldı oğlum” dedi ve ekledi “Ama sen banka hesabına bak, para gelmiş mi?”

“Tamam sen burada bekle ben bankaya gidip sorayım” dedim.

“Oğlum senin telefonda banka uygulaması yok mu?” diye sordu.

“Yok” deyince, “Olmaz oğlum öyle. Her dakika bankaya mı koşturacaksın. Getir buraya telefonunu.” dedi ve bir şeyler yaptı. “Şuraya bir şifre gir ama bana gösterme ve şifreyi unutma” dedi.

Neyse iş olmuştu, artık telefonumdan banka hesabımı görüyorduk 2500 lira hakikaten de gelmişti.

.

Fahri ile paketi kargoya verdik gitti ve biz de gelecek haftaki bitpazarında buluşmak üzere ayrıldık.

.

Uzatmayayım, böylece biz ticarete başladık, her hafta bitpazarından mal alıp, internette satıyorduk ve iyi para kazanıyorduk.

Ama ne demişler, “Olmayınca garibin işi, muhallebi yerken kırılır dişi…”

Bizimki de öyle oldu.

.

O sabah kahveye iki polis geldi.

“Rüstem sen misin?” diye sordular. “Evet” cevabını alınca, “Bizimle merkeze kadar geleceksiniz, hakkınızda şikâyet var.” dediler.

“Neymiş suçum?” diye sorduğumda şu cevabı verdiler; “Sanal ticaret yaparak dolandırıcılık yapmak…”

.

İşin aslı sonra anlaşıldı.

Bizim bakır diye sattığımız semaver, bakır değilmiş meğer.

Satın alan avukat bizi şikâyet etmiş, adam haklıydı zira o kadar para vermişti.

Biz avukata 3 semaver parası ödeyerek şikâyetinden kurtulduk ama vergi kaçırmaktan yediğimiz ve eşek yüküyle ödediğimiz paradan kurtulamadık.

Evin doğalgaz, elektrik ve su paraları benim ticaret aşkımdan buhar olmuştu. Aldığım borçlar ise cabası.

Anlayacağınız sonunda donumuza kadar aldılar, cepte para filan kalmadı.

.

Aradan bir hafta filan geçti.

Bizim Fahri sabah erkenden koşarak kahveye geldi, “Rüstem hazırlan yeni bir iş kuracağız” dedi.

Daha ne olduğunu sormadan elime aldığım paspas ile kovaladım kendisini.

O günden beri gelmiyor kahveye zaten…

.

Duydum ki ortak olarak bakkal Hayri’yi ayartmaya çalışıyormuş.

Toptan bez alıp, keserek arabalara “Kurulama bezi” diye satacakmış.

Aman kardeşim, Allah yolunu açık etsin, bana bulaşmasın da ne hali varsa görsün…

 

PROTESTO HA?

Neymiş?

Bugünden (dün) itibaren;

Cafe, kahvehane, restoranlara gitmeyecekmişiz.

Marketlerden alışveriş yapamayacakmışız.

Otoparklara araba koymayacakmışız.

.

Vay vay vay…

Protestoya bak sen!

.

Hani kulak göster deyince elini şöyle arkadan gösterirsin ya.

Tersten yani.

Aynen ona benzemiş bu protesto işi.

.

Kahveci pahalı satıyorsa, marketçi zam yapıyorsa sebebi kim?

.

Bu ülkeye pahalılığı getiren, enflasyon belasını başımıza bela eden, ekonomistler mi yoksa Kahvehaneler mi?

.

Devlet malların “Borçları kapatacağız” diyerek “Özelleştirme” adı altında satıp, kara delikler oluşturan köprülere, hastanelere, otoyollara paraları gömen kim?

Cafeler mi?

.

Bir yandan millet pazardan döküntü meyve sebze toplarken, çöplerde kuru ekmek ararken diğer yandan da Monaco’larda ıstakoz peşinde koşanlar varken bunun sebebi;

Otoparkçılar mı?

.

Tüm bunlara sebep olanlar dururken maçanız yemediği için;

Gariban bulduğunuz cafe ve kahvehaneleri mi protesto edeceksiniz?

.

Şu yaşanan ekonomik duruma zerre kadar katkısı olmayan işletmeler veya esnaftan ben babalar gibi alışveriş yapacağım.

.

Kimse kusura bakmasın.

.

Siz de gaza gelip, hedef şaşırtmayın, insanları vatandaşla karşı karşıya getirmeyin.

.

Hedef yanlış!