Malum yarın Çocuk Bayramı. Yine çocuklarımız geleceğimiz temelinde mangalda kül bırakılmayacak ama görünen köy kılavuz istemiyor.
Memlekette sürekli değiştirilen eğitim sistemleri, okuduğunu anlamayan bir nesil yetiştiriyor. Hayal gücünün gelişmesi ve hayal ettiği araçları tasarlayabilme yeteneği sürekli zayıflıyor. Bilişim sektörü de bu yetenekleri köreltmek için elinden geleni yapıyor. Hayatı kolaylaştıran bilişim sektörü bilgiyi depolama konusunda da engeller oluşturmaya devam ediyor. Hemen herkesin elinden düşmeyen akıllı telefonlar beyne bilgi kaydına gerek duyurmuyor. Oysa çocuk gelişiminden itibaren bilgili, tasarım gücü yüksek nesiller yetiştirmek ülkenin geleceği açısından da önem arz ediyor.
Eskiden çağdaş eğitim araçları olmamasına rağmen, çocuklar çamurdan tutun da kibrit kutularına kadar çok çeşitli malzemeden değişik ürünler tasarlayabiliyorlardı. Günümüzde ise hazır sunulan oyunları oynayan çocukların muhakemesi de gelişmiyor.
Çocuk eğitimi hızla değişiyor memlekette. Cep telefonlarındaki çizgi filmlerle büyüyor çocuklar artık. İnsan ister istemez sorguluyor. Eskiden okuma yazma bilmeyen anne babalar çocukları daha mı iyi yetiştiriyorlardı acaba?
Bundan elli altmış yıl öncesinde köylerin çoğunda elektrik bile yoktu. Okuma yazma oranı çok düşük düzeylerdeydi. Çocukların oynayabileceği oyunlar, kendi yaptıkları araç gereçlerle oynanırdı.
Pırnal meşesinden yapılan çelik-çomak oyunu en başta gelen oyundu. Tek tek oynandığı gibi, gruplar halinde de oynanırdı. Yere bir çukur açılır veya daire çizilir med oradan fırlatılır karşı takım havada yakalarsa veya çeliği vurursa oyuncu değişir. İkisi de olmazsa takım oyuncusu yerden kaldırdığı mede vurur gittiği yere kadar, üç adım, beş adım ceza verir karşı takım atlayabilirse oyuncu değişir, yoksa verilen ceza kadar kazanılan sayılar takımın olur. Eğer med’i karşı takım havada yakalarsa bu defa takımın bütün sayılarını siler. Elbette bunun değişik şekilleri oynanmıştır. Hem aletler hem de oyun şekilleri çocukların kendilerine aittir.
Topaç çevirmek, naylon toplarla sokak aralarında kan ter içinde kalıncaya kadar top oynamak, top patlayınca içine ot doldurup oyuna devam etmek eskiden çocuk yaşamının bir parçası gibiydi. Kendi el becerileriyle sapan yapmak, kuş avlamak da vardı çocuklara heyecan veren uğraşılar arasında.
Telden bisiklet yapmak, öz çamurundan evler arabalar, gazoz kapağından tekerlekler imal etmek, çember çevirmek, dokuz kiremit oynamak, ip atlamak, yere çizilen çeşitli karelerle sek sek oynamak, resimli kibrit kutularıyla pişti oynamak ve bunlara benzer pek çok oyun çocukların kendi el ve beyin becerileriyle geliştirip oynadıkları oyunlardı. Masrafsız ama beceri geliştiren oyunlardı.
Şimdi çocuklar için çok daha fazla oyun ve oyuncaklar var. Öyle ki, oyun ve oyuncakların adlarını bilmek ve takip etmek bile zor. Hemen bütün çocuklar kendilerine alınan oyun ve oyuncaklardan, arabalardan bebeklerden üç beş gün içinde bıkıyorlar. Yerlerine daha yenileri alınıyor. Cep telefonlarında yüzlerce çizgi film ve oyunla zamanlarını geçiriyorlar. Hiç birisi çocukları tatmin etmiyor. İstedikçe istiyorlar.
Acaba hangi çocuklar iyi yetişiyor? Kendi oyuncağını tasarlayıp yapanlar mı? Yoksa eline hazır verilenler mi?