Arşivlerden elime, 10 Birincikanun 1936 Perşembe tarihli İstanbul’da yayınlanan bir gazete olan “Haber Gazetesi” geçti.

Gazetede ilginç haberler ve ilginç konular var. Bunlardan birini sizler için paylaşmak istedim.

.

Niyazi Ahmet mahlaslı “Günü Gününe Tarih” adlı köşe yazısı.

Başlığı ise “370 sene evvel bugün…”

.

Yeniçeriler ayaklanmış: “İsterük, isterük” diye şehri dolaşıyorlardı.

Padişaha bağırıyorlardı: “Seni de ey padişah, Edirnekapısında

avlamayı biliriz…”

.

Sultan Süleyman ölmüş, taht Selim’e kalmıştı. Ordu harp meydanında idi. Selim çadırına girerken etraftan bir uğultu yükseliyordu.

-“Adete riayet edilmedi...!”

-“Bize verilmesi lazım olan bahşişten hiç bahsolunmadı.”

-“Ey vezirler! Niçin böyle yaptınız?”

-“Müttehemler, (Suçlular, töhmet altında bulunanlar) ellerimizden kurtulamazsınız.”

-“Seni de ey padişah! Edirnekapısında avlamasını biliriz...”

Vezirler, isyanın kopmak üzere olduğunu hissediyorlardı. Onun için ölü padişahın naaşını biran önce nakletmek istiyorlardı.

.

İstanbul civarına gelinmişti.

Padişah Halkalı’da sadrazama ait bir çiftliğe indi. Şehre giriş merasimi bitirilinceye kadar bekleyecekti. Fakat gece Yeniçeriler meşaleler yakarak Şarap fıçıları etrafında toplanarak: isyan planını kurmaya başladılar.

.

Program hazırlanmıştı İstanbul’dan Selim’i karşılamağa gelen heyet padişah tarafından ihtiramla kabul edildi.

Resmi günlerde kullanılan alay çavuşları:

“Padişahım çok yaşa...” diye bağırırlarken, Yeniçeriler her taraftan halkı sıkıştırmaya, ezmeye başladılar... Bir aralık vezir Pertev paşa ortaya çıktı: “Yiğitlerim”, dedi.

-“Sizin hareketiniz münasebetsizdir.”

Yeniçeriler kaynaştılar.

İçlerinden biri: “Bre fitne, sen serdarsın ki böyle söylersin?” diye bağırdı.

Arkasından bir darbe Pertev Paşa’yı yere yuvarladı. Bunu gören Kaptan Piyale Paşa müdahale etmek isteyerek:

-“Ne yapıyorsunuz yoldaşlar, dedi. Ayıp değil midir?”

Piyale Paşa, sözünün dinleneceğini umuyordu:

-“Sen bir gemici azap ağasısın, bize söz söylemek ne yolundur.” diyerek onun da üzerine yürüyerek atından yıktılar.

Yeniçeri ağası da, taşkınlığı bastırmak icap ettiği kanaatindeydi.

O da birkaç söz söylemek istiyordu.

Fakat kendisini de yıktırmayacaklarından emin değildi. Bu ihtimali azaltacak bir çare buldu. Boğazına kendi elleri ile uzun mendilini bağlayarak ortaya çıktı:

-“İşte görüyorsunuz ki sizin elinizdeyim. Arzu ederseniz bununla beni boğabilirsiniz. Fakat evvela beni dinleyiniz...” dedi.

Fakat Yeniçeriler bir şey dinlemiyorlardı:

-“Sen bize seferde şekerli peksimat yedirdin. Lakin şu suretle padişahın, sadrazamın hazinelerini kurtaracağım zannedersen hata edersin, sen de elimizden kurtulamayacaksın…” diye karşılık verdiler...

Gürültü ve mücadele ile sarayın birinci avlusuna kadar gelinmişti.

Yeniçeriler bağırıyorlardı:

-“Eski adete uy...!”

-“Eski adete uy...!”

Padişah en nihayet.

-“Peki”, dedi. “Ecdadımdan bana intikal eden teamül mucibince bahşiş ve terakkiye müsaade olunmuştur.”

.

1566 yılı 10 İlkkanun günü, 370 sene evvel bugün Yeniçeriler İstanbul sokaklarında nümayişe başladılar:

-“İsterük, isterük..!” diye bağırıyorlardı.

Evvelce ikişer bin akçe almışlarken gene istiyorlardı. Toplanan divan, istenen para verilmedikçe isyanın önüne geçilemeyeceğine karar verdi.

.

Padişah, Yeniçerilere istedikleri bahşişleri verdikten sonra ulemaya da “Culus Bahşişi” dağıttırdı.

.

Bu suretle Selim, tarihte ulemaya

bahşiş verme usulünü ilk defa çıkarmıştı.

.

Culus Bahşişi: Padişahın ölmesi veya tahttan indirilmesi sonucu yerine geçen padişah tarafından memurlara ve askerlere verilen hediyeye cülus bahşişi denilmektedir.

 

MESAJ VAR!

Yaş almış bireylere mesaj var.

Bildiğiniz üzere artık “Yaşlı” demek çok ayıp.

Eskiden “Moruk” denirdi, oradan yaşlıya ancak gelmiştik ki, yeni versiyonu çıktı;

“Yaş almış…”

.

Bu arada kısa bir hizmet içi eğitime alayım sizi.

.

“Moruk ne demek ve nereden gelmiş?”

.

Argoda yaşlı kişilere verilen ad.

.

Ermenice'de “Moruq” sakal anlamına gelirmiş ve sakallı kişilere denirmiş.

.

Azerice de ise, “Koyu kırmızı” anlamına geliyormuş.

“Ne alaka şimdi?” diye soracak olursanız açıklaması şöyle;

“Yaşlıların cildinde kızarıkların ve morlukların bulunması yahut yaraların geçmemesi ile ilgili” olabilirmiş.

.

Ama aslında domuzun yaşlısına denirmiş.

Tabi bu manada kullanıldığını sanmıyorum.

İnsan yaşlısına “Domuz” der mi?

.

Neyse efendim biz yine yaş almışlara gelelim.

Onlar için sosyal medyada 26 kural yayınlanmış.

Sizlerle paylaşmak istedim.

.

1. Çocuklarınızla birlikte yaşamayın ve hayatlarına karışmayın.

2. Torunlarınızın eğitimine müdahale etmeyin.

3. Gelininizi ve damadınızı sevin, ya da en azından tahammül edin; bu sizin oğlunuzun veya kızınızın seçimiydi.

4. Evlilikleri hakkında taraf tutmayın veya görüş belirtmeyin.

5. Sürekli şikâyet eden bir yaşlı olmayın.

6. Kendinize acıyan bir yaşlı birey olmayın.

7. Zamanınıza çok bağlanmayın, o geçmişte kaldı.

8. Gelecek için planlar yapın.

9. Hastalıklarınız hakkında konuşmayın. Emin olun, kimse bilmek istemez.

10. Ne kadar kazanırsanız kazanın, her ay bir miktarını biriktirin.

11. Ertelemeyin. Geriye kalan çok fazla zamanınız yok.

12. Bir sağlık planınız olsun veya tıbbi masraflar için para biriktirin.

13. Cenaze masrafları için para biriktirin veya bu amaç için bir planınız olsun.

14. Çocuklarınıza "Sorunlar" bırakmayın.

15. Haberlere veya siyasete bağlı kalmayın, sonuçta herhangi bir şeyi çözemezsiniz.

16. Sadece eğlenmek için televizyon izleyin, stres olmak için değil.

17. İsterseniz, sizi meşgul edecek bir evcil hayvan edinin.

18. Kalktığınızda yürüyün, yemek yapın, dikiş dikin, bahçeyle ilgilenin ama ölümü bekleyerek hareketsiz durmayın.

19. Temiz ve kötü kokmayan bir yaşlı erkek/kadın olun.

20. Yaşlı olmanın keyfini çıkarın, birçok kişi yolda düşmüş durumda.

21. Herkesin gitmek istediği ama uzak durmak istemediği bir eviniz olsun. Bu tamamen size bağlı.

22. Yaşınızı geçmişe bir merdiven değil, geleceğe bir köprü olarak kullanın. Geleceğin köprüsünde her zaman yanınızda olacak birileri vardır.

23. Unutmayın: İyi anılar bırakmak, pişmanlıklardan daha iyidir.

24. Eğlenin. Gülümseyin ve başkalarını gülümsetin. Bir gülümseme herkesin gününü daha iyi yapar.

25. Hoşunuza giden şeyleri yarına bırakmayın, çok geç olabilir!

26. Bu yazıyı tüm yaş almış arkadaşlarınıza ve akrabalarınıza iletin…

 

AYI RÜSTEM

Bu aralar cebimdeki param yetmez oldu.

Ben mi fazla harcıyorum, yoksa maaşım mı az geliyor anlamadım.

.

Yine bizim kahvenin müdavimlerinden Yırtık Osman, sabah işe gitmeden önce çayını içmek için uğradığında pahalılıktan yakınınca dedim “Dur bakalım bu mevzuu bana yabancı değil.”

“Bak Rüstem!” dedi, “Elindeki maaş senin standart harcamalarının dışında hobilerine yetmiyorsa, az demektir…”

“Hobi ne demek Osman!” diye sordum.

“Ah be Rüstem, sen daha hobinin ne demek olduğunu bilmiyorsun ki, para ayıracaksın. Bak beni iyi dinle. Bir kişi yapmakta olduğu asıl işinin dışında kendisini oyalamak veya dinlendirmek için yaptığı şey. Misal Resim olur, müzik olur, başka başka uğraşlar olur…”

“Osmancığım o dediklerini yapmak için insanın vakti de olması lazım değil mi?”

“Elbette Rüstem, elbette…”

“Senin o dediklerini ancak emekli olunca belki yaparım.

“Ne mesela?”

“Balık tutmak… Oluyor mu?”

“Olur, olur… Bal gibi olur. Mesela ben de evde ahşap oymacılığı yapıyorum. İşten geldikten sonra kapattığım balkonda çalışıyorum. Atölyem orası, dinleniyorum, zevk alıyorum. Yaptıklarımı da eşe dosta veriyorum.”

“Osmancığım biz daha eve gidemiyoruz ki… Neyse bırakalım şu konuyu da, şu pahalılık işine ne diyorsun?”

“Yahu Rüstem! Dün çoluk çocuk bayrama gittik. Yavruların canı dondurma istedi. Aslında bu mevsimde pek almam ama bayram diye kıramadım. Bir de her çocuğun elinde bir külah. Onları gören anne ve babasından istiyor. Alsan bir türlü, almasan bir türlü. 'Alalım' dedim. Allah bağışlasın iki tane kız var bende. İkişer top aldılar, ben de hanımla ikişer top aldık. Toplam 8 top dondurma. Ben 100 lira uzattım, paranın üstünü beklemeye başladım. Dondurmacı yüzüme manalı manalı baktı ve  'Ağabey dondurmanın topu 35 lira' dedi. Rüstemciğim, o an hesap yapamadım ve cebimdeki son 100 lirayı verdim.

Adam gülerek; 'Ağabey 280 yapıyor' dedi.

Ben gayrı ihtiyari arkama baktım, 'Acaba başka birine mi söylüyor?' diye.

Bana söylediğini anlayınca mosmor oldum. Utandım resmen. Hanıma döndüm, 'Oradan 100 lira versene' dedim. Anla işte. Hayat nasıl pahalı!”

.

Bizim Osman gittikten sonra aldığım maaşın hesabını yaptım ve “İyi ki evli değilim ve çocuğum yok” dedim, yoksa bu para hayatta yetmez bana.