Her sene yapıldığı gibi bu senede Troia Festivali’nin 61’incisi yapılacak.
Ve her sene olduğu gibi ben bu festivalle ilgili yine isteklerimi yazacağım.
.
Ve her sene olduğu gibi bir tanesi yapılmayacak.
.
İlk festivalin açılışını 1963 yılında “Turizm ve Tanıtma Bakanı Nurettin Ardıçoğlu” yapmış.
Hatta 1970 yılında “Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay” festivali onurlandırmış.
.
Eskiden (Benim yetiştiğim zamanlar diyelim) Çanakkale’de Festival Halk Bahçesi ile sınırlıydı.
Bu bahçede kurulan panayır niteliğindeki stantlarda ürünler sergilenir, satışlar yapılırdı.
Akşam ise konserler düzenlenirdi.
Festival alanına giriş ücret karşılığı biletliydi.
.
Eskiden festivalin adı “Truva Festivali” idi. 1973’te “Troya Festivali”, 2001’den itibaren ise ismi “Troia Festivali” oldu.
Festival’in başlangıcı Halk Bahçesi’nin Kordon tarafındaki girişinde bulunan Truva Atı’nın altından geçen, savaş arabasına binmiş Helen ve Paris ile arkalarında uzun kuyruklar oluşturmuş bir kortejle başlardı.
.
Bu kortejde başta bando takımı olmak üzere Vali, Belediye Başkanı, resmi daire temsilcileri, Truva kıyafetli askerler, Truva kıyafeti giymiş Truvalılar, yerli ve yabancı folklor ekipleri, dans grupları ve vatandaşlar olurdu.
.
Kordon boyundan başlayan yürüyüş, şehrin ana caddelinden geçerek halkla bütünleşirdi.
Halk coşkuyla festivale katılırdı.
.
Buradan,
Yeni seçilen “Belediye Başkanı Sayın Muharrem Erkek’e ve Belediye Meclis Üyelerine” sesleniyorum:
Dileğim şu.
Bu seneden başlayarak o korteji tekrar başlatalım.
.
Vazgeçilmez olan “Bando” başta olsun.
.
Paris’i, Helen’i, Priamos’u, Hekabe’si, Kassandra’sı ve Hektor’u olsun bu kortejin.
.
İki tekerlekli savaş arabası kortejde yer alsın.
.
Truva kıyafetleriyle askerler olsun.
Truvalılar olsun.
Folklörcüler olsun.
Dansçılar olsun.
Sanatçılar olsun.
.
Son günlerde büyük emekler vererek Truva kıyafetleriyle tiyatro sergileyen “Çanakkale Truvalılar Tiyatro Topluluğu” Kordon’da bir gösteri düzenlesin.
.
Diğer günlerde tiyatrolar, konserler yine olsun.
Sergiler, gösteriler hiç eksimesin.
.
Kısaca “Festival gibi Festival” olsun…
.
Benden söylemesi, sizden yapması.
YENİ ANAYASA
Şu yeni anayasa konusu başlamadan tartışmalarını da yanında getirdi.
.
Yurtta bunca ekonomik, sosyal zorluklar yaşanırken, nereden çıktı bu şimdi diyen dolu.
.
İşte onlardan biri,
Levent Gültekin.
Sosyal medyadaki hesabından şunları soruyor;
“Bizimle kafa yapıyorlar herhalde?
Neyini değiştirecek Anayasanın?
Ne yapmak istiyor?
‘Anayasanın şu maddesi bana engel oluyor’ desin.
.
Mesela çıksın desin ki:
‘Ben ekonomiyi şurada düzelteceğim ama anayasanın şu maddesi engel oluyor.’
‘Türkiye’yi daha ileri bir aşamaya götüreceğim ama anayasanın şu maddesi engel oluyor.’
.
Var olanı uygulamıyorsun ki…
.
Bu Anayasada;
Demokrasi var, sen uygulamıyorsun.
Laiklik var, sen uygulamıyorsun.
Gösteri ve yürüyüş hakkı var, copluyorsun milleti sokakta.
.
Ne yapacaksın?
.
Numan Kurtulmuş gezecekmiş!
Kardeşim ekonomi batmış,
Millet ekmek bulamıyor,
Ne Anayasasını konuşuyorsun?
Emekli 10 bin liraya mahkûm olmuş, sen hangi Anayasadan bahsediyorsun?
Nerede Anayasa?
Türkiye’nin nerede böyle bir Anayasaya ihtiyacı varmış?
.
Japonya işgal kuvvetlerine hazırladığı Anayasayla hala yönetiliyor.
Almanya Hitler’den sonraki dönemin yaptığı Anayasayla devam ediyor.
Bak!
İkisi de uçmuş.
.
Mesele Anayasa değil ki!
Sen Anayasa Mahkemesi’ni ciddiye almıyorsun!
Anayasa Mahkemesi’nin kararına uymuyorsun!”
.
Gültekin peşpeşe sormuş.
Birisi de çıkıp cevap verse fena olmaz hani.
DUVAR USTASI
İnternette gördüm, okuyunca bizim de bir zamanlar sahip olduğumuz geleneklerimize verdiğimiz değerler aklıma geldi.
Sizlerle paylaşmak istedim.
.
Genç anlatıyor;
“İlk defa İsveç'te bir kızla çıktık.
Muhabbet ediyoruz, kız sevdiğim filmleri soruyor, okuduğum kitapları soruyor, gezdiğim ülkeleri soruyor ama işimi sormuyor.
.
Ben alışmışım Türklere, “Adın nedir?” dedikten sonra ikinci soru “İşin nedir?” olur.
Yok abi, döndük dolaştık sevdiğimiz yemeklere falan geldik hala “Sen ne iş yaparsın?” demiyor kız bir türlü.
.
En sonunda ben sordum, dedim ki “Ya her şeyi sordun da, ‘Sen ne iş yaparsın?’ diye sormadın?”
Dedi ki kız, “Ne iş yaptığını sorarsam dolaylı olarak sosyal statünü, kaç para kazandığını da sormuş olurum. Ayıptır. Ben paranı, statünü merak ettiğim için değil seni merak ettiğim için buradayım…”
.
O gün anladım ki bizde kast sistemi var.
Atasözümüz var “Davul bile dengi dengine” diye.
Meğerse her davul denkmiş.
Başka gün yüksek mühendis bir amcayla tanıştım.
Ne projeler yapmış.
Tüneller, köprüler, havaalanları vs...
“Senin yaşında oğlum var” dedi.
“O da mühendis mi?” diye sordum.
“Hayır işçi, duvar ustası” dedi.
Dedim, “O nasıl oldu? Mühendisin oğlu işçi olur mu?”
Bizde olsa babam döve döve okutur mühendis yapar.
Adam kızdı.
“Niye öyle diyorsun? Benim oğlum çok iyi bir duvar ustasıdır. Zorla kötü mühendis olacağına, iyi bir duvar ustası olmasının ne kötülüğü var” dedi.
Adam gurur duyuyordu oğluyla.
Utandım.
Utandım çünkü biz toplum olarak buyuz.
Böyle yetiştik, yetiştirildik.
Bizde kast sistemi var.
Mühendisin oğlu gerekirse zorla kötü bir mühendis yapılır ve iyi bir duvar ustası olmasına asla izin verilmez…
.
Bizde de herkes Mühendis olma peşinde.
Nihayetinde oluyor da.
Ama ortada asgari ücretle çalışan mühendis dolu.
Çalıştırdığı işçiden daha az maaş alan mühendis dolu.
Her şehre Üniversite açılırsa olacağı da buydu zaten. Üniversite mezunu gençler iş beğenip çalışmadığından ortalık işsiz dolu.
Göçmenlerden başka orta hizmette çalışacak kimse kalmadı.
8+5 GOL
Tarih: 14 Ekim 1987
1988 Avrupa Futbol Şampiyonası Elemeleri.
4. Grup 4. Maçı.
Rakip İngiltere.
Yer: Wembley Stadyumu, Lodra.
Maç sonucu;
İngiltere: 8 - Türkiye: 0
.
Bu maçın sonucu ülkemizde adeta yer yerinden oynadı.
Ama zaman geçtikçe unutuldu ve geyikleri yapılmaya başladı.
İşte o geyikler;
*Hürriyet gazetesinde maçtaki oyuncuları yıldız verildiği bölümde İngiliz kaleci Shilton’a hiç yıldız verilmeyip isminin yanına “Top Gelmedi” yazılmıştı.
*Rıdvan Dilmen maçtan sonraki bir röportajında şöyle der “Topa sadece 9 defa dokunabildim; o da santrada...”
*1984 yılındaki maçta kalede olan Yaşar 1987’deki maçta kalede olan Fatih’e moral verir; “Ne korkuyorsun oğlum, 8 tane yiyecek halin yok ya!”
*5-0 biten başka bir maçta Abdülkerim bir korner pozisyonu sırasında Raşit Çetiner'e şöyle seslenir; “Raşit! Lineker’i tut! Lineker nerdeee?”
Raşit cevap verir; “Valla buralarda bir yerdeydi ama...”
*İngiltere maçın 90. dakikasında 8 golü atar ve spikerden şöyle bir ses yükselir; “Maç bitti, hala gol yiyoruz sayın seyirciler…”
*İki maçta da 8 gol yiyen Fatih ve Yaşar için gazeteler şöyle yazar; “Yedikleri, içtikleri ayrı gitmiyor.”
*1987 yılındaki maçta kaleci Fatih, ceza sahası içindeki bir pozisyonda yere düşer ve ayağa kalktığında “Ne oldu, gol oldu mu?” diye sorar.
Cevap gayet nettir; “Ulan hangisi gol olmadı ki bu olmasın?”
*Maçtaki 5 ya da 6 golden sonra TRT spikeri şöyle der; “Evet sevgili seyirciler, İngilizlerin bir atağını daha gol yiyerek savuşturduk…”
*Maçtan sonra İngiltere Milli Takımı’nın teknik sorumlusu Bobby Robson, “Çift haneli sayılara bile ulaşabilirdik” diye espri yapıyordu.
*Maçı anlatan İngiliz BBC spikeri “Maçı anlatırken gol sayısını şaşırmıştım.” demişti.
*Üst üste iki tane İngiltere maçında toplam 13 (8-0, 5-0) gol yiyen kaleci Yaşar’ın lakabı artık “Kova Yaşar” olmuştu.
*Maçı anlatan TRT spikerinin bir güzel lafı daha vardır ki Türk futbol literatürüne geçmiştir; “Vay anasını sayın seyirciler, bir gol daha yedik.”
Not: Yazı ‘Türk Tarihi’ sayfasından alınmıştır.