Televizyonlarda ve diğer iletişim araçlarında diyetisyenlerden geçilmiyor. Ne kirazın sapı kaldı irdelenmedik, ne de soğanın zarı. Pek akılda kalmıyor ama hepsini bir defaya mahsus öğreniyoruz.
Yüzlerce yıldır insanın beslenmesinde kullanılan pek çok gıda maddesinin zararlı olduğu iddia ediliyor ama sağ olsun bir beslenme uzmanımız hemen birçok iddiayı çürütüyor. O da olmasa ne yiyeceğiz bilmem.
Uzmanlara göre en iyi diyet, biraz biyokimya bilgisi gerektiriyor. O da makrobiyotik diyet. İnsanı pat diye zayıflatıp bikini giydirmiyor. Erkeklerin pek zayıflama derdi olmadığı için de bu diyeti daha çok bayanlara yönelik olarak geliştirmişler. Bu diyeti uygulamayı tercih eden kişiler dönemsel ve hızlı zayıflık arayışında olmayan, hayatının genelinde denge kurmak ve daha sağlıklı yaşamak isteyenler.
Makrobiyotik diyet de diğer diyet türleri gibi az yağlı ve bol selülozlu bir beslenme tarzı öneriyor. Diyette kullanılan soya sosu, bu mucizevî besinin faydalarından da yararlanmanızı sağlıyormuş. Kanser hastalarının tercihlerinden biri olan bu az yağlı ve bol lifli beslenme biçimi fitoöstrojen salgılamasını desteklemektedir. Fitoöstrojenler, hormon olmayan ama östrojen hormonunu taklit eden bitkisel östrojenlerdir. Ostrojenin kadınlık hormonu olduğunu herkes bilmektedir. Makrobiyotik diyetle düzenli olarak tüketilen fitoöstrojenler hem kanser riskini azaltmaya hem de menapoz ve adet öncesi dönemlerde kadınları rahatlatmaktadır.
Makrobiyotik diyette işlenmiş gıda ve içecekler kısıtlanmaktadır. Bu beslenme biçiminde kahve ve çay dahil, hiçbir şekilde işlenmiş gıdaların tüketilmesine izin verilmemektedir. Daha çok insanların kendi besinlerini yetiştirdiği ve oldukça az işlem görmüş yiyeceklerin tüketilmesi ön plana çıkarılmaktadır. Gün boyunca tüketilen gıdaların neredeyse yarısını tam tahıllı yiyecekler oluşturmaktadır. Pirinç, yulaf, darı ve mısır en çok önerilen ürünlerdir. Aslında milletimizin bundan 40-50 yıl önceki beslenme alışkanlıkları makrobiyotik diyetle örtüşmektedir. Beslenme kompozisyonunun 3'te 1'ini ise yöresel sebzeler ve meyveler oluşturmaktadır.
Bu diyette baklagil gibi proteinli besinler sebze ve meyvelerden daha az bir alan kaplıyor. Yumurta, et ve süt ürünlerinin yanında tüm işlenmiş yiyecekler kısıtlı yiyecekler listesinin başında yer almaktadır. Kısıtlanan yiyecekler listesi tüm baharatlarla devam ediyor.
Makrobiyotik diyette yabanmersini, sarımsak, zeytinyağı, brokoli ve yoğurt üzerinde çok fazla duruluyor.
Yabanmersini, en sık tüketilen 40 meyveden daha fazla antioksidan içeriyor. Antioksidan içermesiyle yaban mersininin kalp hastalığı, kanser, yaşlanmaya bağlı körlüğe ve hafıza kaybına karşı etkili olduğu biliniyor.
Diyette ikinci önemli bitki türü sarımsak, antibakteriyel ve mantar önleyici özelliğe sahip. Bakteri ve mantarlara karşı tedavi edici gücünü içerdiği sülfürlü bileşiklerden almaktadır. Haftada en az 6 diş sarımsak tüketmek insanı mide ve prostat kanserinden korumaktadır.
Zeytin ve zeytinyağının niteliklerini hemen herkes bilmektedir. Her gün düzenli olarak bir yemek kaşığı zeytinyağı tüketmek kalp sağlığına iyi gelmektedir.
Brokoli içerdiği sülfürlü bileşiklerle 1 numaralı kanser savaşçısıdır.
Yoğurt, kemik oluşumunun temel taşı olan kalsiyum açısından oldukça zengin bir besindir. Asıl gücünü probiotik olarak adlandırılan bakterilerden alıyor.