Şimdi sokağa çıkıp sorsanız “Hükümetin aldığı tasarruf tedbirleri doğru mu?” diye, birçok vatandaş, “Alakası bile yok” diyecektir.
Bu mübarek günde akla gelen Hz. Ömer’in mumudur.
.
Halife Hz. Ömer, bir gece makamında çalışırken yanına ashaptan biri gelir ve selam verip oturur.
Fakat Hz. Ömer selamı almaz ve önündeki işle meşgul olmaya devam eder.
.
Konuk şaşkınlık içinde beklemeye başlar.
.
İşini bitiren Hz. Ömer, önünde yanan mumu söndürdükten sonra ikinci mumu yakar ve konuğunun gözlerinin içine bakarak “Aleyküm selam...” der.
Konuğu sorar:
-“Ya Ömer, niçin hemen selamımı almadın ve bir mumu söndürüp diğer mumu yaktıktan sonra konuşmaya başladın?”
Hz Ömer cevap verir;
-“Evvelki mum devletin hazinesinden alınmıştı. O yanarken özel işlerimle meşgul olsaydım Allah indinde mesul olurdum. Seninle devlet işi konuşmayacağımız için, kendi cebimden almış olduğum mumu yaktım, ondan sonra seninle konuşmaya başladım.”
Sahabenin gözleri yaşarır, ellerini kaldırarak şöyle dua eder;
-“Ya Rabbi! Hz Ömer’i bizim başımızdan eksik etme.”
.
Bizim hükümetimiz de sürekli olarak;
Nas’tan bahseder durur.
Din büyüklerimizin peşinden gidilmesi gerektiğinden dem vurur.
Dillerinden Allah, Peygamber, din, iman kelimeleri eksik olmaz.
.
Ama iş icraat gelince ortada gözükmez.
.
İşte Hz. Ömer.
İşte mumu.
.
Sahabe “Ya Rabbi! Hz Ömer’i bizim başımızdan eksik etme.” Demiş.
.
Peki biz aynı şeyi hükümetimiz için diyebiliyor muyuz?
Koskocaman hayır!
.
Neden?
.
Çünkü aldığı tedbirlere bakarak inanmıyoruz kendilerine.
.
Istakozlarla, Rolex saatlerle yaşayan bir iktidarın gariban halkın dilinden anlaması mümkün değildir.
.
Son yapılan zamlara bakın.
Emeklilere, işçilere, memurlara, dul ve yetimlere “Para yok” diyerek sakin olmalarını telkin eden iktidar, zam yapmaya gelinde en önde koşuyor.
.
Öncelikle “İnsaf!” diyerek başlayayım şu otoyol ve köprü zamlarına.
.
1915 Çanakkale Köprüsü için geçiş ücreti 400 lirayı geçti.
.
Bu köprünün özelliği şu;
Geçseniz de para veriyorsunuz, geçmeseniz de.
.
Mesela; Van’da kahvede oturup okey oynayan adam da bu köprüye para veriyor haberi yok.
.
Adana’da tarlada çalışan kadın, Rize’de çay toplayan kadın, Trakya’daki seyyar satıcı.
Kim varsa.
.
Günde 40 bin araç geçiş garantisi verilen köprüyü 400 lira yaparak araç geçişine ket vuracağınıza, yapın 100 lira bakalım kaç kişi geçiyor.
.
Sürümden kazanılacağı için memlekete ve bütçeye daha çok faydası olur.
.
Veriler elinizde;
Geçtiğimiz ramazan bayramında köprüden geçen araç sayısı ile feribotlarla geçen araç sayılarını açıklayın mesela.
Biz de karşılaştırmalı bir hesap yapalım ve “İktidar haklı” diyelim.
.
İki tane “Çerez” tasarrufla bu işler olmaz.
Bütçeyi yalayıp yutan “Garantili projelere” el atabiliyor musunuz?
Ona bakın.
Gerisi hikâye.
PİRİNÇ TANESİ
Sosyal medyada bu günlerin (tasarruflu günler) önemine ait bir yazı buldum.
“Aktarayım” dedim.
.
Amerika’da master yaptığı yılları anlatan biri, başından geçen şu olayı paylaşmış.
.
Çalıştığım üniversitenin yemek salonu açık büfe şeklindeydi.
Herkes dilediği yemekten istediği kadar alabiliyordu.
Yemekhanenin kapısında;
“Take what you need. Eat what you take” yani, “Yiyeceğin kadar al, ne aldıysan ye” diye yazıyordu.
.
Bir gün aynı masada yemek yediğimiz Çinli bir arkadaşı, tabağında kalan son pirinç tanesini almaya çalışırken görünce dayanamadım; denemek için dedim ki:
“Bir pirinç tanesi için neden bu kadar uğraşıyorsun? Bırak tabakta kalsın...”
Çinli arkadaşın verdiği cevap çok düşündürücüydü:
“Her Çinli bir pirinç tanesi israf etse, Çin nüfusu ile çarp bakalım, kaç ton pirinç yapar? Biz kalabalık bir ülkeyiz, israf etme lüksümüz yoktur.” dedi.
.
Yine denemek için dedim ki:
“Şu anda Çin’de değil Amerika’dasın. Tabağında bırakacağın pirinç tanesi Çin’i değil, Amerika’yı zarara uğratacaktır?”
Bu sözlerim karşısında güldü ve şöyle dedi:
“Yaşadığım ülke olan Amerika’yı bu şekilde zarara uğratmak onurlu bir davranış olmaz.”
.
Çinli arkadaşı bu onurlu davranışından dolayı tebrik ettim ve düşüncesini paylaştığımı söyledim.
İslam dininin bu konudaki;
“Yiyiniz içiniz, fakat israf etmeyiniz. Çünkü Allah israf edenleri sevmez.” buyruğunu açıkladım.
Çok hoşuna gitti.
.
Tam o sırada, Ürdünlü Müslüman bir arkadaş tabağındaki yemek artıklarını çöp sepetine boşalttı.
Bunu gören Çinli arkadaş Ürdün’lüyü göstererek:
“O Müslüman değil mi?” dedi.
O kadar üzüldüm ki, ne diyeceğimi bilemedim...
.
Anlatılan bu kadardı.
.
Bizler çocukluklarımızdan beri tasarrufla büyütülmüş nesiliz.
O vakitler yokluk vardı.
Her istediğin bulunmuyordu.
O sebeple her şeyi tasarruflu kullanmak zorundaydın.
.
Şimdi mi?
Aç telefonu yemek gelsin,
Ismarla İnternetten anında eşya gelsin.
.
Yeni nesil için tasarruf kelimesi azıcık uzak gibi.
HAYALLER KÜL OLDU
Eski yazıtlardan birinde şöyle yazar:
Kuzu dizlerinin üzerine çökerek annesini emer, karga yaşlı annesini besler; bunun adı “Saygılı davranmaktır.”
.
Horoz şafak vakti öter, yaban kazları her bahar kuzeye ve her sonbahar güneye uçar; bunun adı “Söz tutmaktır.”
.
Yaban kazı ve yeşilbaşlı ördek eşini kaybettikten sonra ölene kadar yeni bir eş bulmak istemez.
Bu “Sadakat” olarak adlandırılır.
.
Bir geyik iyi bir otlağa rastladığında bütün grubu oraya davet eder ve paylaşır, karınca yemek gördüğünde bütün koloniyi oraya çağırır; bunun adı “Adalettir.”
.
Eğer bir insan bu erdemlere sahip değilse, hayvandan beter bir halde yaşıyordur.
.
Bir Şaman Türkmen duası da şöyledir:
“Tanrım!
İlk önce dağa taşa ver.
Ormana, hayvanlara, suya ver.
Ondan sonra insanlara,
Kapı komşuya, muhtaç olana ver.
Kalırsa, en son bana ver...”
.
Bu zaman ve sistemde, nasıl bir insan nesli türedi ülkemizde, bilmiyorum.
Milyonlarca canlı ile birlikte insana dair umutlarımız, geleceğe dair hayallerimiz de artık kül oldu...
Prof. Dr. Nazmi Avcı
NATO KAFA
NATO MERMER
Şimdi siz birilerine kızıp; “Nato kafa, Nato mermer” demişsinizdir.
.
Halk arasında “Zor anlayan kişi, taş kafalı” anlamında kullanılan bu sözü kullanmayan da yoktur.
.
Aslında bu sözün “Yunanca bir deyim” olduğunu bilmezsiniz. (aynı benim gibi)
.
Yunanlılar şöyle dermiş;
“Na to marmari, Na to kefali…”
.
Tercümesi ise şuymuş;
“İşte mermer, işte kafa”
.
Anlam olarak aynı ama söylenişi farklı.
.
Ben de hep bu sözün içinde geçen “NATO” kelimesi için “Ne alaka?” diyerek kendime sorar dururdum.
Meğer işin aslı başkaymış.
.
Günümüzde de bu kelimenin kendisine söylenmesini hak eden oldukça çok kişi var etrafımızda.
“Bir türlü laf anlamayıp, hep bildiğini yapan…”
ARAÇ SAYILARI
Ülkemizde 125 bin kamu aracı var, bu biliniyor.
Peki diğer ülkelerde nasıl acaba?
.
Almanya’da 9 bin,
Japonya’da 10 bin,
Fransa’da 8 bin civarında.
.
Peki uçaklar?
Devlete ait uçak filosu bakımından birçok ülkeden de öndeyiz.
Almanya’da 12,
Fransa’da 14,
İtalya’da 11,
Japonya’da 2 özel uçak bulunuyor.
.
Bizde uçak ne kadar?
Cumhurbaşkanlığı’nın hava filosundaki uçak sayısı (Katar’ın tartışmalara neden olan hibe ettiği ‘Uçan Saray’ı Boeing 747-8 model uçakla birlikte) tam 16…
Birileri tasarruf demişti ya.
Hatırlatayım dedim.