Orhan Gencebay söylemiş bu şarkıyı.

Çoğunlukla kendisini pek dinlemem ama bazı şarkılarını bilmemek, dinlememek ayıp olur.

.

Bilgisayarımın başına yazı yazmak için oturduğumda müzik dinlemek aslında âdetim de değildir.

Çünkü dikkatim dağılır.

Ama dün sabah dedim “Açayım şuradan bir şarkı, o arkada çalarken ben de yazıma başlayayım…”

.

Önüme bu şarkı çıktı.

Ne yalan söyleyeyim, daha önce duymamıştım.

Meğer Orhan Gencebay’ın bu isimli albümü varmış.

.

Şarkının ismi;

“Maske”

.

Sözleri şöyle;

“Herkesin yüzünde,

Ayrı bir maske,

Düşman belli değil,

Dost belli değil.

Öyle bir dünyada

Yaşıyoruz ki

Nefret belli değil,

Aşk belli değil…”

.

Kusura bakmayın ama ben besteyi beğenmedim ama sözlerinin ilk dörtlüğü güzel.

.

Bu konuyla ilgili bir yazı vardı kafamda zaten, tam da üzerine denk geldi.

.

Takıldığım konu şuydu;

“Bazı kişilerin yüzünde maske ile dolaşması…”

.

Yüzlere bakıp şirinlik yapanlar, maske çıkınca nefrete dönüşüyorlar.

.

Kişilere olmadık lafı söyleyip, ufacık bir menfaat sağlayınca maske takanlarla problemim var.

.

Kendisinin olmadığı yerde başkalarına onca lafı söyleyenler, bir menfaati bulunca yelken indiriyorlar.

.

Bakın sosyal medyaya.

“Maskeli dolu.”

.

Bir anda “Dönenler”,

“U dönüşü” yapanlar,

Sürekli “Geri vites” kullananlar,

Milleti “Enayi” sananlar,

“Sütten çıkmış ak kaşık” gibi görünmeye çalışanlar,

Ufacık bir menfaat için “Takla” atanlar,

Ve sonunda kendisini “Bir şey” sanalar…

.

Bunlar var ya bunlar;

Bir maske taktılar mı, her şey yolunda zannederler.

Kimsenin onları fark etmediğini zannederler,

Edebinden kendilerine cevap vermeyenler karşısında, kendilerini hep galip bilirler.

Yazık!

.

Ezik tipler ordusu,

Megaloman takımı,

Bitikler grubu…

.

Yeter artık!

Düşün yakamızdan.

Maskeli yüzlerinizden bıktık.

 

RÜŞVET!

Haberi okuyunca anlamakta çok zorlandım.

Ne demek istemişti acaba?

.

Önce haberi vereyim, sonra anlatırım.

.

Çin’de kamuya ait varlık yönetim şirketi China Huarong’un eski Genel Müdürü Bai Tienhui, “Rüşvet” ve “Görevi kötüye kullanma” suçlamasıyla yargılandığı mahkemede idam cezasına mahkûm edildi.

.

Kullanılan kelimeler bana yabancı, hiçbir şey anlamadım.

Mesela “Rüşvet” ne demekti acaba?

Baktım sözlüğe;

“Yaptırılmak istenilen yasadışı bir işe kolaylık sağlanması için ilgili görevliye ya da görevlilere el altından verilen para, mal vb.”

.

Tövbe tövbe!

Görevlilere para veriliyormuş, görevli de bunu kabul ediyormuş ha!

Çarpılırız vallahi.

Hiç bize göre değil bu durum.

Biz bilmeyiz böyle şeyler.

Rabbim sen bizi koru…

.

Diğer sözcük şu;

“Görevi kötüye kullanma”

Bu ne demekti acaba?

.

Sözlük şöyle diyor;

“Kamu görevlerine aykırı davranmak, kişileri mağdur etmek veya kamunun ekonomik bakımdan zararına neden olmakla beraber kişilere haksız bir kazanç sağlamak.”

.

Bak sen hele?

Çin’de, kamuya ait varlık yönetimi şirketi genel müdürünün yaptığına bakın hele?

Utanmadan rüşvet almış, görevi kötüye kullanmış.

Ayıptır, günahtır.

Koskoca Çin ne hale gelmiş?

.

Malını çaldığı, hakkını yediği yetimin günahını çekecek ve idam edilecekmiş.

Yazık, yazık…

Hem de çok yazık.

Çin’de insanlık nerelere gelmiş?

Hiç utanma duygusu kalmamış.

İnsan azıcık bize bakıp örnek alır.

.

Bizim ülkede böyle şeyleri bilmeden yaşayıp gideriz.

Biz “Haram lokma” nedir bilmeyiz.

Mehmet Akif Ersoy’un dediği gibi bizim;

“Bizim iman dolu göğsümüz gibi serhaddimiz” var.

Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş ne diyor?

“İslam’ın her alanda ve her şartta adaletli olmayı, hakkı üstün tutmayı, helal-haram hassasiyeti gözetmeyi emrettiğini” ifade ederek, “Kul ve kamu hakkına riayet etmeyi, haksızlığın ve zulmün karşısında yer almayı öğütlediğini” belirtip noktayı koyuyor:

“Müslüman, işine özen gösterir, devlet malını gözü gibi korur, asla israf etmez ve devlet malını gasp etmez. Hizmet sunduğu insanlara karşı anlayışlı ve sabırlı davranır. Kendisine yapılmasını istemediği bir şeyi başkasına yapmaz…”

.

Dış güçlerin aramıza sokmaya çalıştıkları “Nifak tohumları” ile dört yanımızı sarmış olsalar da bizleri yıkamazlar.

Yıkmaya çalışsalar da;

Böylesi mendebur şeylerden,

İnsana yakışmayacak hareketlerden,

Satılık insanlardan bizleri koru kolla,

ya Rabbim!

.

Bizim insanımızı böylesi pis işlere bulaştırma,

İnancımızı ve nefsini satan insanlardan bizleri koru,

ya Rabbim!

.

“Rüşvet almak ve görevi kötüye kullanmak…”

Karşılığı “İdam” ha!

Yazık, çok yazık!

 

KURBANLIK

Kurban bayramı yaklaşıyor.

Kurbanlıklar piyasaya çıkmaya hatta fiyatları bile belli olmaya başladı.

.

İktidarımız, enflasyonla mücadele konusunda sürekli olarak Kafelerdeki menülerin peşine düşmüştü ya.

Bir de başını çevirip bu tarafa baksa iyi olur.

.

Sosyal medyada yayınlamış adamın biri bu yazıyı.

Okuyunca hak vermemek elde değil.

.

Anlatmış:

Bir küçükbaş kurbanlık 15.000TL buraya kadar sıkıntı yok.

Bu havyandan “15 kg net” kırmızı et çıkar.

5 kg ailemize,

5 kg akrabalarımıza,

5 kg ihtiyaç sahiplerine dağıtsak...

.

Tamam, bu da gayet muntazam duruyor.

.

Ama şimdi biraz perspektifimizi değiştirelim.

Afrika’da kurbanlık 80 dolar, yani 2600 lira.

Bu parayı oraya gönderdik ve tam 15 kg et Afrika’daki ihtiyaç sahiplerine ulaştı.

Tamaaam.

.

Şimdi ne yacağız?

Kasaba gidip dana kıyma alacağız.

.

Dana kıymanın kilosu 580 lira.

5 Kg ailemize,

5 kg akrabalarımıza,

5 kg yakınımızdaki ihtiyaç sahiplerine…

.

15 kg kıyma, 580 liradan,

Etti 8700 lira.

Buna 2600 lira da Afrika’ya yaptığımız kurban bağışı bedelini ekleyelim ne etti 11.300 lira…

.

Türkiye’de küçükbaş kurban kesersek

15.000 lira.

.

Şimdi hesabı yapalım;

Kurbanlık için (80 doları)  Afrika’ya göndersek,

Üstüne de kasaptan 15 kilo kıyma alsak, toplamda 11.300 lira para harcamış oluruz.

Kurban kesseydik 15 bin lira harcayacaktık ya!

Aradaki farkı (3700 lirayı), fakirlere ayrıca dağıtsak?

Daha çok sevaba girmez miyiz?

.

Adam hesap yapmış, bize de yazmak düşer.

 

EKONOMİST

Dünyada para kazanmak kolaymış meğer.

Nasıl mı?

.

Faizi düşük ülkeden alıyorsun krediyi, faizi yüksek ülkeye yatırıveriyorsun.

İşte bu kadar?

.

Sözcü ekonomi yazarı Muratoğlu diyor ki; “Tıpkı marketten indirimli aldığınız limonları pazarda yüksek fiyattan satmak gibi ama limonlar yerine döviz kurları var.”

.

Öyle ya, risk var işin içinde.

Ya döviz kuru oynaksa?

Başınız belada…

.

O halde size “Döviz getirin, döviz getirin” diye yalvaran bir ülkeden ne istersiniz?

Elbette, “Sabit kur garantisi.”

.

Bunu mevcut hükümet sağlar mı?

Elbette.

.

Muratoğlu soruyor yazısında:

“Burada sorulması gereken soru, bunca yatırımcı kâr ediyorsa bu para kimin cebinden çıkıyor vade sonunda?”

.

“Birileri daha zenginleştiğine göre kim fakirleşiyor acaba?”

.

“Senin kısa vadede yüksek dövize ihtiyacın olduğuna göre ödeyeceksin maliyetini illa...

Kısa tutacaksın ve zamanı iyi kullanacaksın ki mahvolma...”

.

Soruya kendisi cevap veriyor:

“Demek ki neymiş? ‘Benim alanım ekonomi, ben de Ekonomistim’ diyen herkese inanma!”