Geçen haftalarda yazmıştım. Artık kahve sahibi olmuştum.

Biz okumadığımızdan, gariban olduğumuzdan patronluk 2 gömlek fazla gelebilirdi.

.

Etrafımdaki büyüklerim sürekli tavsiyelerde bulunuyordu;

“Rüstem parayı bulunca azma sakın.”

“Paranı çarçur etme.”

“Biriktir, bu işin yazı var, kışı var.”

.

Annem başta olmak üzere bazı büyükler ise “Oğlum artık iş-güç sahibi oldun, evlenmenin zamanı geldi de geçiyor bile” demeye başladılar ufak ufak.

.

Ben parayı bulunda değişecek adam değilim bir kere. Çalışmayı seven, isteyen ve zevk alan biri olarak gidip patron koltuğuna oturmam.

Zaman zaman olacak belki, hesap yaparken, mal satın alırken, fatura keserken filan.

Yoksa işler cümbür cemaat halindeyken benim oturmam mümkün değil.

.

Mahallenin bazı fırlamaları, “Rüstem bey bakar mısınız?”

“Affedersiniz bir çay rica etsek sizden!”

“Patronsunuz ama kusura bakmayın çay istesek!” gibi anlamsız esprilerle çay istiyorlar ama ne yapalım, onlar da durumdan pay çıkarıp eğleniyorlar.

Fazla üstlerine gitmiyorum, sesimi de çıkarmıyorum.

Çünkü kızdığımı anlarlarsa daha çok yüklenirler.

Fırlama işte, ne yapacaksın?

.

İşler Allah’a şükür iyi gidiyor.

Çay fiyatını düşürdüğümden bu yana nerdeyse nefes alamıyorum.

Çevre kahveler bana bozuluyormuş.

Size ne kardeşim benim çay fiyatımdan!

Çay, kahve Mafyası mısınız siz?

Bu ülkede serbest piyasa var.

Çayı 5 lira da yaparım, 500 lira da yaparım, kimse karışamaz.

Vergimi verdikten sonra, müşterim memnun olduktan sonra, karnım da doyduktan sonra kimse beni elleyemez.

.

Ama durum öyle değilmiş eğer.

O gün dükkânı kapatmaya çalışıyorum, iki kişi geldi, içeri girdiler selam vererek.

“Rüstem sen misin?” diye sorunca “Evet benim, hayrola?” diye cevap verdim.

.

“Birader şu çay fiyatlarını azıcık yükselt, yoksa çevre kahveciler taş kökü yiyecek.”

Kızdım tabi.

“Yükseltmezsem ne olacak?” diye azıcık sertçe sordum.

“Sen bilirsin, bir sabah kahvenin tüm camlarını aşağıda bulursun. Ha baktık fiyat düşmüyor hala, o halde yanıverir güzelim kahve…”

“Yani siz beni tehdit mi ediyorsunuz?”

“Açıkça evet!”

“Siz eğer kahveme bir dokunun, alimallah bu mahalledeki tüm kahveleri cayır cayır yakarım. Hatta kaçmam, gidip teslim olup cezamı da çekerim. Ama çıkınca da hepinizi tek tek bulur, hesabını sorarım. Gücünüz yeterse yapın, Halep oradaysa, Arşın burada… Sorun mahalleliye, yapar mıyım? Yaparım hem de gözümü kırpmadan!”

.

Adamlar bir şey demeden gittiler.

Ertesi günü sabahtan çevre mahallenin kahve sahiplerinden 3 kişi geldi.

“Yahu Rüstem ayıp ediyorsun ama bizim kahveleri yakacakmışsın?” demezler mi, pişkin pişkin.

“Yahu delirtmeyin adamı, siz başlatırsanız ben de noktayı koyarım dedim o kadar.”

“Bak Rüstemciğim sen yanlış anlamışsın olayı, bizde çay 7 buçuk, sen de 7 buçuk yap mesele ortadan kalksın. Sen fiyat indirip haksız rekabet yapıyorsun. Senin kahven kiralık değil, kendi malın. Ama biz tonlarca kira ödüyoruz, ondan yani.”

“Ağalar, bu rekabet işi, ben gerisini, berisini bilmem. Siz benim çayımla uğraşacağınıza gidip dükkân sahibiyle uğraşın. Ondan kirayı düşürmesini isteyin. Hem ben de kredi çektim onun taksitlerini ödüyorum. Kusura bakmayın bu insanlar da doya doya çay içsin. Fiyatı düşürmeyeceğim.”

“Sen bilirsin Rüstem, bu savaşı başlatan sensin, sonuçlarına da katlanırsın.”

“Savaş mı? Geçim derdi ne zamandan beri savaş oldu? Siz de düşürün fiyatları olsun bitsin. Bakın hem böylece belki bir akım başlatmış oluruz, ülkenin durumu ortada. Fiyatlar düşüyor diyerek piyasalara da örnek oluruz.”

“Git bak işine Rüstem! Bize mi kalmış fiyatları düşürmek. Neyse görüşeceğiz tekrar, haberin olsun!”

“Valla ben buradayım, her zaman beklerim.”

.

Bunların bir şey yapacağı yok.

Kurusıkı tabanca gibiler.

.

Öğleden sonra bizim Süleyman ağabey geldiğinde durumu anlattım.

Bana “Oğlum git karakola komiser Cemal ağabeye anlat. Ne olur, ne olmaz!” dedi.

Aklıma yatmadı ama gittim.

Cemal komiserime durumu anlattım, “Sen merak etme Rüstem, ben hallederim” diyerek “Bu ülkede kimse tehditle, şantajla iş yapamaz. Canına okuruz. Sen rahat ol, kimse sana dokunamaz” dedi.

.

Hakikaten o günden beri kimse bana bulaşmadı, hatta duydum ki onlar da çayı 5 lira yapmışlar.

.

Şimdi bana çay dağıtacak eleman lazım.

Hazır okullar da kapanacak.

Dur bakalım etrafa haber salalım, şöyle “Sağlam karakterli, uyanık, çalışkan bir veya iki çocuk lazım” diye.

 

SIRLAR

Yaşadığımız dünyayı bırakıp Mars’a ve hatta dış dünyaya doğru yolculuk yapacağız.

Bu suretle sürekli uzayda keşif halindeyiz.

Ancak daha dünyamızdaki sırları çözememişken adama “Hoop hemşerim nereye?” derler.

Öyle ya, elindekinden haberin yok, komşuya çaya gidiyorsun…

.

Dünyamızda bilimin çözemediği bir dolu gizemler var.

Bunlar oldukça fazla ilgi çekiyor.

Mesela; Orta Amerika ülkesinde bulunan bu dev taş kürelerini kimin, neden yaptığı bilinmiyor.

“Kosta Rika taş küreleri”, adı verilen bu gizemli küreler hem Orta Amerika’da, hem, Atlantik’te, hem de Pasifik Okyanusu’na kıyılarında mükemmel biçimde yontulmuş, en büyüğü 2,7 metre çapında, 16 ton ağırlığında olan çok sayıda taş bulunuyor.

1930’larda bulunan bu taşların kimine göre

“Kayıp Atlantis Uygarlığın” a ait olduğu, kimine göre de “Dünya-dışı ziyaretçiler” tarafından bırakılmış olduğunu savunuluyor.

Bazıları da İngiltere’deki “Stonehenge” adlı dev taş anıtla, bazısı da Güney Pasifik’te bulunan Easter Adası’ndaki kafa heykelleriyle ilişkilendiriyor.

.

Araştırmacılar, Mumyalardan aldıkları örnekler üzerinde yaptıkları tahlillerde “Nikotin ve kokain” izlerine rastlayınca şaşkınlığa uğramışlar.

Çünkü gerek nikotin, gerekse kokain, Amerika kıtasında yetişen tütün ve koka bitkilerinden elde edilen maddeler. Bu bitkilerin, Amerika’nın keşfine kadar, dünyanın başka bir yerinde yetişmedikleri biliniyor. Mısır mumyaları ise bundan en az 2 bin yıl öncesinden kalma.

.

Baltık Denizi tabanında bulunan esrarengiz cisim, araştırmacılar için bir gizem kaynağı.

Buraya dalış yapan İsveçli keşif ekibi, 1000 fit derinlikte denizin dibinde tanımlanamayan bir yapının olduğunu, nesnenin 60 metre çapında ve kuyruğunun 400 metre uzunlukta olduğu tespit etti. Bu objenin 200 metre uzağında ise başka yuvarlak bir nesne daha belirlendi.

.

Irak'ın Bağdat şehri yakınlarındaki arkeolojik kazılarda 1936 yılında bir takım çömlekler, bulundu. Bilim insanlarının, “Pil” olarak kullanıldığını tespit ettiği bu çömleklerin yaşları ise ürkütücü. Milattan önce 200'lü yıllara ait olduğu belirlenen çömlekler, bugün kullandığımız pillerin büyük boyutu.

“Bağdat Pili” olarak bilinen bu çömlek hala gizemini koruyor.

.

İngiliz Anna Mitchell Hedges, 1 Ocak 1924'de Mayaların kayıp şehri Lubaantun'da piramit tapınağının mihrabının altında bir “Kristal Kafatası” buldu.

Gerçek insan kafatası boyutlarında olan bu kafatasının ancak ileri bir teknoloji kullanılarak yapılabileceği öne sürüldü.

.

1. Çin imparatoru “Qin Shi Huang” ın mezarında bulunan heykellerin, MÖ 210 tarihinde yapıldığı anlaşıldı.

1974'te Çin Halk Cumhuriyeti'nin Shaanxi Eyaletine bağlı Xi'an yakınlarında bir çiftçi tarafından bulundu. Anlatılanlara göre, Qin Shi Huang henüz hayattayken MÖ 246 yılında başlanan mezarının inşası 30 yıla yakın sürmüş ve inşaatta 700 bin kişi çalıştırılmış.

.

100 yıl önce bir sahafta bulunan ve şifresi hala çözülemeyen dünyanın en eski el yazması kitap olan “Voynich” için, şifre bilimciler hummalı bir şekilde çalışmayı sürdürüyor. 234 sayfalık ve içinde “Bitki, astroloji ve farmolojik resimler” bulunuyor.

Karbon testleri ile 15. yüzyıla uzandığı tahmin edilen ve yazarı bilinmeyen kitap;

23 ila 40 farklı harf karakterinden ve 38 bin kelimeden oluşuyor. Bu el yazması kitabın yazısı birçok kriptoloğun çabasına rağmen yüzyılı aşkın süredir çözülebilmiş değil.

.

2000 yıllık bir nevi bilgisayar olan “Antikitera Düzeneği”, astronomik konumları hesaplamak için tasarlanan eski mekanik bir hesap makinesidir. Bu düzenek, bir ayakkabı kutusu büyüklüğündeki ahşap bir kasa içerisinde yer alan büyük ölçüde aşınmış ve bozulmuş bir grup pirinç dişliden meydana geliyordu. 1900'lı yıllarda, antik çağlardan kalma ahşabın ne şekilde korunması ve taşınması gerektiği henüz bilinmediğinden, ahşap kasadan geriye kalanlar da kısa zamanda iyice parçalandı.

.

Çin'de bir dağın tepesinde, üçgen şeklinde ve 40 cm genişliğinde, dağın derinlerine doğru giden, kısmen paslanmış borular bulundu.

Daha insanoğlunun eti nasıl pişireceklerini bilmedikleri dönemlerde bu boruları nasıl ve neden inşa etmiş olabileceklerine bilim insanları hala bir açıklama getiremiyor.