Şöyle bir “Deney yapın” denmiş.
Gayet de manalı.
.
Bir çöle gidip, 100 tane “Kırmızı Ateş Karıncası” yakalayın
.
Daha sonra bir başka yerden, 100 tane bildiğimiz “Siyah karınca” bulun.
.
Farklı karıncaları, bir kavanozun içine koyun.
.
Bu iki grup karınca ilk etapta kardeş kardeş geçinecekler ve birbirilerine zarar vermeyeceklerdir.
Sonuçta hiçbir şey olmayacaktır.
.
Fakat siz rahat durmayacaksınız ya.
.
Bu sebeple elinize aldığınız kavanozu oldukça şiddetli bir şekilde sallayacaksınız ve tekrar yerine koyduğunuzda bakalım ne olacak?
.
Ne olacak biliyor musunuz?
Aniden bir kaos ortamı başlayacak ve kavanozun içindeki karıncalar bir anda birbirlerini öldürmek için savaşmaya başlayacaklar.
.
Sebep mi?
Çünkü Kırmızı karıncalar bunu yapan düşmanın “Siyah Karıncalar” olduğunu düşünürken, Siyah karıncalar da bu kaosun nedeni olarak “Kırmızı Karıncaları” görecekler.
.
Ama aslında, bu kaosun asıl nedeninin siz olduğunu bilmeyecekler…
.
Peki bundan çıkaracağımız sonuç ne?
.
Son günlerde yolda, markette, trafikte, işyerinde, maçlarda, sosyal medyada sürekli olarak tanımadığımız insanlarla kavga edip duruyoruz ya.
Hem de durup dururken.
.
İşte o zaman kendi kendinize şu soruyu sorun:
“Kavanozu kim sallıyor?”
.
Uygulanmayan kanunlar, adam kayırmacılık, eşit davranmayan kanunlar, toplumu bölme çabaları, torpilliler, ekonomik bozukluklar, haksız kazançlar, imtiyazlı kişiler, saraya yakınlar, sürünenler v.s.
.
Düşünün bakalım?
.
Bunu önlemenin tek yolu var aslında.
Nedir biliyor musunuz?
Sevgi.
.
Evet, “Sevgi.”
.
Yüzyıllar boyunca Mevlanalar, Yunus Emreler yalan söylemiş olamaz.
Tek dertleri “Sevmekti.”
.
Dünyadaki iktidarların, endi çıkarlarını sağlamak için insanlar arasına sokuşturdukları nifaklarla sevgimiz azaldı, kayboldu.
Kavga ortamı onların işine geliyor, zira birleşmemizi, birbirimizi sevmemizi hiç istemiyorlar.
.
Bir sosyal deney yapılmış.
Kapısının önünde oturan bir esnafa;
“Sevdiğiniz birisini arayıp seni seviyorum der misiniz?” sorusu yöneltilmiş.
.
Adam da “Tabi ki derim” diyerek eşinin telefonunu çeviriyor.
Konuşma şöyle ilerliyor;
Telefonu eşi açıyor;
Kadın: -“Aloo”
Adam: -“Aloo”
Kadın: -“Buyur!”
Adam: -“Seni çok seviyorum…”
Karısının cevabı çok ilginç;
Kadın: -“Niye?”
Adam gülmek zorunda kalıyor ve tekrarlıyor cümlesini;
Adam: -“Seviyorum…”
Karısı yumuşuyor;
Kadın: -“Aaa! Tamam…”
.
Son zamanlarda siz sevdiğiniz birine telefon açıp “Seni seviyorum dediniz mi?”
Dediyseniz, “Nasıl bir cevap aldınız?”
.
Mevlana’nın dediği şuydu:
“Aşk olmasaydı, varlık olmazdı.”
.
Aşkımız bittiğinde varlığımız da bitecek o halde.
.
Yunus Emre şöyle diyor dizelerinde sevgi için;
“Gelin tanış olalım,
İşi kolay tutalım,
Sevelim sevilelim,
Dünya kimseye kalmaz…”
.
Âşık Veysel diyor ki:
“Güzelliğin on para etmez, bu bendeki aşk olmasa...”
.
Neşet Ertaş ise şöyle demiş;
“İlimsizlik, bilgisizlik yüzünden cehalet hortlayıp çıkar mı çıkar?
Sevgisizlik saygısızlık yüzünden, insan insandan bıkar mı bıkar?”
.
Ozan Arif ise şöyle demiş;
“Siz sormayın bana aşkı,
Ben bu yurdun aşığıyım.
Kalleş dosttan gözüm yıldı,
Mert düşmanın aşığıyım.”
.
Rahibe Teresa ise noktayı koymuş:
“Sevgi eksikliği tüm yoksulluğun en büyüğüdür.”
.
Siz siz olun kavanozu sallayanların peşinden gitmeyin, onları reddedin.
VEKİL PAZARI
Partisinden istifa ederek başka partiye geçenlere pek sağlıklı bakmıyorum
Neden?
.
Seçilmişsin sen.
Kim seçmiş?
Sana inanan, kendisini en iyi şekilde mecliste temsil edeceğine inanmış seçmen.
Sana bir yetki vermiş.
.
Bu konuda senenin tek katkın, seçilmeden önceki konumun ve sahip olduğun değerler.
Sağlam, dürüst, çalışkan v.s. sıfatlar taşıman.
.
Seçmen senin istifa ederek geçtiğin partiye inansaydı zaten ona verirdi ve sen vekil olmazdın.
.
Şimdi,
Sen hangi hakla partinden istifa ediyorsun?
Haydi ettin diyelim.
En azından “Bağımsız olarak” sürdürebilirsin vekilliğini.
Bir de başka partiye gidiyorsun.
.
Bu seçmen sana oy verirken, “Sağlam, dürüst, çalışkan” diyerek inanmıştı.
“Bizi bırakmaz” demişti.
Ben karşıyım.
.
Bu iş şöyle çözülür;
Partisinden istifa edenler, vekillikten de istifa etmiş sayılmalı ve o partinin diğer adayı meclise girmeli.
.
Bir de diğer tarafı var.
İstifa edeni partine kabul etmek.
O da sıkıntı.
Sana muhalefet etmiş, onca lafı söylemiş birini, sırf koltuk sayısını artırmak uğruna kabul ediyorsun.
.
Yıllardır kurulan vekil pazarlarından bıktık artık.
Şu konu derhal kökünden halledilmeli.
ZEYNEP’İN TÜRKÜSÜ
Düğün zamanı geldi de çattı.
Artık sokaklarda, salonlarda, otellerde düğün koşturacağız.
Allah herkesin yardımcısı olsun, bu devirde düğün yapmak kolay değil.
.
Düğün olunca kına gecesi de var elbet.
Güzel adetlerimizden.
Geline kına yakılır, kendi evinde son gecesini geçirir.
.
Ama bu ritüelin içinde olmazsa olmaz vardır.
O da “Yüksek yüksek, tepelere ev kurmasınlar” türküsüdür
.
Ülkemizin her yerinde bu türkü çalınıp, söylenir.
.
Peki bu türkünün hikayesini bilen var mı?
Vardır elbet.
Ama bilmeyenler için yazayım.
Zira kına gecesinde söylerken içindeki bu hüznü içinizde hissedin.
Ne hayatlar yaşanmış, ne hayatlar geçmiş?
.
Malkara köylerinden alındığı belirtilen türkünün filmlere konu olacak hikâyesi şöyleymiş:
Çok eskiden köyün birinde “Zeynep” isimli çok güzel bir kız vardır.
On altısına yeni bastığında Zeynep’i köylerindeki bir düğüne gelen “Ali” isimli bir genç görür ve çok beğenir.
Köyüne döndüğünde hemen dünürcü gönderir.
Zeynep’i, Ali’ye verirler ve peşinden de düğünleri olur.
.
Zeynep’in gelin gittiği köy ile kendi köyü arası üç gün üç gece mesafededir.
Zeynep anne baba ve kardeşini tam 7 yıl göremez.
Bu özlem Zeynep’in yüreğinde her gün biraz daha büyüyerek dayanılmaz bir hal alır.
Köyün büyük tepesinde bulunan evinin bahçesine çıkarak kendi köyüne doğru, kendi yaktığı türküyü için için mırıldanır ve gözleri uzaklarda sıla özlemeni gidermeye çalışır.
.
Kocası Zeynep'in özlemine pek aldırış etmez.
Kaldı ki eski sevgisi de pek kalmadığından Zeynep’i horlamaya eziyet etmeye başlar.
Sonunda bu özlem ve horlanma Zeynep’i yataklara düşürür.
.
Gün geçtikçe hastalığı artan Zeynep’in düzelmesi için köyden gelip geçenler, anasının babasının çağrılmasını ister.
Başka çaresi kalmadığını anlayan kocası da kaynanası ve kayınbabasına haber vermeye gider.
.
Altı gün altı akşam süren bir yolculuk sonrası köye ulaşan anne-baba Zeynep’i yatakta bulurlar.
Perişan bir halde olan Zeynep hala türküsünü mırıldanmaktadır.
Anne babası da türküye söylemeye başlarlar.
Çevrelerindeki bütün köy kadınları duygulanıp ağlarlar.
Annesi fenalık geçirir.
Bayılan Zeynep hasretini giderir ama çok geç kalınmıştır.
Bir daha iyileşemez ve ölür.
.
Düğünlerde Zeynep’in hikâyesini hatırlayıp kınaları yakarken şu türküyü söyleyin:
Yüksek yüksek tepelere
Ev kurmasınlar.
Aşrı aşrı memlekete,
Kız vermesinler.
Annesinin bir tanesini,
Hor görmesinler.
.
Uçan da kuşlara malum olsun,
Ben annemi özledim.
Hem annemi, hem babamı,
Hem köyümü özledim…
.
Babamın bir atı olsa,
Binse de gelse.
Annemin yelkeni olsa,
Uçsa da gelse.
Kardeşlerim yolları,
Bilse de gelse…