Her canlının bir çevresi var. Şartlar uygun ise bulunduğu yerde yaşamaya devam eder. Şartlar uygun değilse bitki de değil se yerini, yaşamına uygun çevreyi bulur orada yaşamaya devam eder.
İnsanoğlu çevre ne olursa olsun diğer canlılardan farklı olarak çevreyi kendi işine yarayacak şekle dönüştürmeye çalışır. Teknoloji gücünü de kullanarak araplar gibi denizin içine saray inşa eder.
Çevreyi ekololik olarak tanımlayacak olursak bir organizmanın yaşamı boyunca veya yaşamının herhangi bir bölümünde etkili olan canlı ve cansız varlıklardan oluşan faktörler bütünüdür diye ifade edebiliriz. Aslında insan olarak düşündüğümüzde, nefes aldığımız havadan, ayda bir uğradığımız berbere, yılda bir uğradığımız terziye kadar hepsi çevremizi oluşturur.
Çevre ve çevrecilik kavramları az gelişmiş toplumlarda çok bir anlam ifade etmez. Yerlere çöp atmayın sloganıyla kalır bir yerlerde. Oysa güpegündüz yakılan elektrikler çevreye sıkılan kurşundan farklı değildir. Ancak insanlar bunun farkına bile varmaz. Çevre duyarlılığı kültürel seviye ile yakından ilgilidir.
İnsanın çevreyi kendi amaçları doğrultusunda aşırı ve baskıcı kullanımı sonucu ortaya çıkan küresel ısınma, denizel canlılığın yok olması, kuraklık, çölleşme gibi ekolojik krizler insanoğlunu tehdit eder hale gelmiştir. Elbette ekolojik krizlerde, fosil yakıt kullanan sanayi ülkelerinin payının büyük olduğunu açıkça söylemekte yarar var. Ülkemiz ekolojik krizlerde çok etkin olmasa da, bireysel bilinç düzeyi olarak oldukça gerilerde bulunmaktadır.
Pazar ve marketlerde artık bütün malzemeler için naylon diye tabir ettiğimiz poşet ve plastik ambalaj malzemeleri kullanılıyor. Şehir çöplüklerinin 4-5 km etrafında oluşan poşet denizlerini görmemeye imkan yok. Naylon veya polietilen, petrol ürünü ve çöp dağlarının oluşmasında en önemli unsur. Denizlere ve okyanuslara taşınan plastik materyaller büyük adalar oluşturuyor.
Temizlik adına kağıt peçete ve havlu kullanımımız aşırı düzeyde. Temizlik güzel, ancak anılan malzemelerin üretimi için atmosferin akciğerlerinden milyonlarca ağacın kesildiğini çoğumuz bilmiyoruz. Hatta bir parça kağıt havlu elimizi silmeye yetecekken, bir tomar koparanlarımız oluyor.
Evsel atıkların ayrımı neredeyse hiç yapılmıyor. Pillerin, jiletlerin çöpe atılmaması gerektiğini çok az insanımız biliyor sanırım.
Küresel ısınmanın en önemli aktörü karbon üretimi, diğer bir deyişle petrol ve kömür gibi fosil yakıtların aşırı kullanımıdır. Özel araçlarla atmosferi daha fazla kirletmekten ziyade trafik yoğunluğundan şikâyet eder toplu taşıma araçlarından yararlanmayı düşünmeyiz hiçbir zaman.
Gıda israfının yansımaları doğal kaynaklar üzerindeki baskının artması ve çölleşmenin hızlanması şeklinde karşımıza çıkıyor aslında. Tarımsal üretimi artırmak için daha fazla gübre, daha fazla ilaç ve su kullanımı tarım alanlarının ömrünü kısaltıyor.
Sahillerde ayakların ota değmemesi için yapılan temizlikler aslında denizel ekosistemlerde gıda zincirinin ana üretici ayağını yok etmektedir.
Şehirlerimizin giriş ve çıkışlarında dikkatimizi çeken en önemli kirlilik ise gelişigüzel değişik boyutlarda ve renklerde dikilmiş tabelalardır. Oysa bir şehrin imajını yeşillikler içerisindeki temiz ve düzenli bir giriş oluşturmalıdır.