E-maillerime bakıyorum.
Aman yarabbi!
Bankalardan hatırımı soracak kadar bildiri gelmiş.
Açıyorum hepsini, hilafsız çoğu “Kredi verelim mi?” cinsinden.
.
“Sayın müşterimiz,
Ön onaylı 50.000 liralık krediniz hazır, uğrayıp alın” tarzında.
.
“Kredinizi gelip alın, 3 ay sonra ödeyin…”
.
Yahu insanın babası olsa bu kadar iyilik yapmaz insana.
.
“Fırsatı kaçırma, gel al!”
.
Daha önce yüzümüze bakmayan bankalar şimdi sırada.
“Gelin öpelim!” dercesine.
.
Enflasyonun yüzde 124’lerde olduğu memlekette kredi mi alınır?
Alınır da, nasıl ödenir?
.
Haberi şöyle:
“Şubat sonunda yüzde 60.71 olan ihtiyaç kredi faizi, 29 Mart itibariyle yüzde 86,15'e çıktı.”
.
Milletin kredi kartları patlamış.
Hepsi yerlerde sürünüyor.
.
Zaten tersi olsa inanmazdım.
.
Habere bakınca patlamamak elde değil zaten:
“6 Nisan’dan itibaren geçerli olan kararla ise kredi kartı alışveriş faizi yüzde 3.66’dan yüzde 4.25’e çıktı.
Gecikme faiz oranı da yüzde 3.96’dan yüzde 4.55’e yükseltildi.”
.
Anlayacağınız alışveriş yapmak ancak peşin parayla olur.
“Peşin parayı nereden bulacağız?” derseniz, iktidarımızın verdiği 10 bin lira neyinize yetmiyor.
.
Bu konuda tavsiye isterseniz,
Meşhur atasözümüz tam sizin için:
“Oturun oturduğunuz yerde!”
KUŞ GRİBİ
Bir şey olmaz dediğimiz “Kuş gribi” dünyada salgın halinde ilerliyor.
İnsandan insana geçen bu grip sonunda final yaptı ve bir insan kuş gribinden dolayı öldü.
.
Dünya Sağlık Örgütü yaptığı açıklamada; daha önce kuş gribine yakalanan ve ateş, nefes darlığı, ishal, mide bulantısı gibi sağlık sorunları yaşayan 59 yaşındaki bir kişinin Nisan ayında Meksika'da öldüğünü ve virüse maruz kalma kaynağının bilinmediğini duyurdu.
.
Anlayacağınız grip haber yollamış bize:
“Hazırlıklı olun geliyorum…”
.
Yeni bir pandemi vakası daha yaşar mıyız bilemem ancak bu gribin de hiç şakası yok gibi.
Kendinize dikkat edin.
İNSANLIK SUÇU
İsrail sivilleri vurmaya devam ediyor, dünyadakiler de öyle bakıyor.
“Hamas” ı bahane ederek her yere saldırma gücü bulan İsrail, hiç ayırt etmeden istediği yere bombayı bırakıyor.
Biz iki tane terörist öldürünce “İnsan hakları” diyerek ortalığı ayağa kaldıranlar, İsrail yapınca sus pus oluyorlar.
.
En son yaptıkları ise bir okulu bombalamak oldu.
.
İnsanlığa ve uluslararası hukuka karşı işlenen bu suçlara karşı dünyanın ve bilhassa Müslüman ülkelerin sessiz kalması inanılır gibi değil.
.
Sürekli açıklama yapan ancak hala icraata geçmeyen medeni ülkelerde durum tartışılıyor sadece.
.
Binlerce masum insanın katledildiği olayları izleyenlere bakınca, “Medeni” kelimesini hak etmediklerini ve Mehmet Akif’in dediği gibi “Tek dişi kalmış canavar” lıklarını hala korudukları gözleniyor.
.
İşin garip tarafı, bu ülkelerde insanlık suçunu protesto edenler de şiddetle karşılık buluyor ve gözaltına filan alınıyor.
Ne diyeyim?
Siz söyleyin…
“EFSANE BAŞKAN” OLMAK
Daha önce de defalarca yazdığım gibi insanlar kendilerine verilen haklara razı olmuyor.
Sadece kendisi için imtiyaz talep ediyor veya kendisine hak gördüğü eylemi fütursuzca yapıyor.
.
Peki kanun uygulayıcı ne yapıyor?
Hiççç!
.
Eve gidip gelirken pazarın içinden de geçerim bazen.
Boş olduğunda bazı tezgâhların belediyenin belirlediği çizgilerin arkasında yer aldığını, bazıların ise o çizgiyi fazlasıyla aşarak yola taştıklarını görüyorum.
Birincisi hak ihlali,
İkincisi haksız kazanç,
Üçüncüsü yönetmeliğe aykırı.
.
Peki kontrol eden var mı?
Yok.
.
Gelelim Çarşı Caddesi’ne.
.
İnsanlar geçim derdinde olduklarından bazı ihlaller göz ardı ediliyor sanki.
Ama bazıları bunu aşırı şekilde ihlal ediyor.
.
Çarşı trafiğe kapatıldığından beri üzerinin kapatılıp, gölge yolda küçük taburelerin olmasını istedim hep.
Türkiye’nin çeşitli vilayetlerini gezmeye gittiğimizde görürdüm bunlar ve hoşuma giderdi.
Biz e bir türlü olmadı, olamadı.
Ama tabure işi, sandalye işi biraz olsun oldu.
Fakat bazıları bu işi oldukça abarttı.
“O yapıyor ben niye yapmamayım?” noktasında bir yarış başladı.
“Biraz daha ileri, biraz daha yola” şeklinde gıdım gıdım başlayan rekabet, sonunda insanların geçemeyeceği noktaya geldi tıkandı.
.
Son zamanlarda artık dolaplar, askılar, satış tezgâhları çıkmaya başladı sokak ortasına.
.
Bütün bunlara motosikletlerde katılınca Çarşı Caddesi cümbüşe döndü.
Bu denli kalabalığı severim.
Çok resmi olmasın, biraz samimi olsunun yanındayım.
Ama abartanlara da karşıyım.
Başkasının hakkını yiyenlere, önünü tıkayanlara, yolu kapatanlara da itirazım var.
.
Belediye elbette görüyordur.
Şu zor zamanda geçimini sağlayan esnafa nefes aldırma kolaylığı sağlamak adına belki göz de yumuyordur.
Anlarım.
Ama bu iyi niyeti suiistimal edenlere de karşıyım.
.
Zamanında bu şehirde Reşat Tabak geçti.
Ama ne geçme.
.
Kızı Nihal Tabak (Yıldız)’ın “Bir Şehir Bir Başkan” adlı kitabından alıyorum;
Babamın en fazla üstünde durduğu konu da “Kaldırım işgali” idi. Yine bir gün çarşıdan geçerken arkadaşı bakkal Kemal Saygı’nın dükkânı önünde bazı mallar görür. Tipik kaldırım işgali söz konusudur ve bunu yapan da çok yakın arkadaşıdır. Ama kim olursa olsun verdiği kararları uygulayan bir Başkan olduğundan hemen harekete geçer.
.
Belediyeye dönünce zabıta memurlarını toplar ve bu kaldırım işgali konusunda kim olursa olsun mutlaka ceza verilmesini söyler.
Çarşı, boyunca kimin dükkânının önünde eşya varsa, ceza uygulamaya başlarlar.
.
Sıra bakkal Kemal Saygı’ya gelmiştir, ona da ceza kesilir. Buna pek aldırış etmeyen Kemal Saygı, kendisinin Belediye Meclis Üyesi sıfatı taşıdığını, babamla da çok iyi arkadaş olduğunu ve bunu nasılsa halledebileceğini düşünür.
.
Ama hiç de olmaz, ceza parasıdır ve ivedilikle ödenmesi gerekmektedir.
Babama çok içerleyerek kendisine kesilen para cezasını Belediyeye ödeyen Kemal Saygı çok öfkeli ve kızgındır…”
“Reşat Başkan, nasıl olsa akşamüzeri buradan geçer ben diyeceğimi bilirim” düşüncesiyle bu olayı kabullenmekte zorlanır.
.
Gerçekten de babam, akşamüzeri çarşıdan geçerken, Kemal Saygı babamın önüne geçer ve selam vermeden, hatır sormadan hemen konuya girer;
“Ne oluyor yani? Daha, yakın zamana kadar her akşam toplantılarda birlikte olurduk, iyi arkadaştık, şimdi Belediye Başkanı oldun burnun mu büyüdü?” diye sitem eder.
Babam her zamanki sakin ve sabırlı hali ile gülümser ve “İyi akşamlar” diyerek uzaklaşır.
.
Biliyordu ki “Arkadaşı o günkü kızgınlıkla söylemişti bunları, zamanla öfkesi geçecek ve ona hak verecekti…”
.
… Çok yakın arkadaşı olan Emin Apaydın da bu ceza işlemlerinden nasibini almıştı. Şimdiki Halk Bankası’nın olduğu yerde Apaydınlar Ticarethanesi vardı ve traktör pulluklarını veya teşhir edilmesi düşünülen mallarını kaldırımın üstüne koyuyorlardı. Hem halkın geçişine engel oluyordu, hem de iskeleden bakıldığında hiç hoş olmayan bir görüntü oluyordu.
Birkaç kez uyarılmalarına rağmen durum değişmeyince, Zabıta Amiri Veli Karatepe tarafından konu babama iletilir.
Babamın yakın arkadaş, olduğu için direkt ceza yazmaya çekinen Veli bey; “Başkanım nasıl yapalım, ne dersiniz?” diye sorunca Babam, “Bu işin affı, yok, kim olursa olsun hatalı durumlarda ceza kesilecektir. Bu böyle bilinsin. Kesinlikle ne yapalım, nasıl yapalım diye düşünmeyin…”
.
Eh!
Efsane Başkan olmak kolay değil tabi.
Bazı zorlukları oluyor…