Kahveyi açmakla bitmiyor.

Bin türlü derdi var.

Ekonomik sıkıntılardan dolayı sürekli çay fiyatlarına zam geliyor.

Aldığımız bir malı, aynı fiyata ikincisine alamıyorum.

Temizlik malzemeleri ona keza.

Bizim çay fiyatları ise hep aynı.

.

Kahvede sattıklarım ile hem geçinme, hem de borç ödeme kolay olmuyor.

Ay dediğin nedir ki?

Hemencecik geliveriyor.

.

Daha önce de belirttiğim üzere çevreye çay servisi yapıyorum ama tek başıma yetişmem mümkün değil.

Çayı azıcık geciken esnaf haliyle homurdanıyor.

İşte o sebeple nasılsa okullar kapanıyor, iki tane çocuk alayım dedim kahveye.

Öyle kaçak, maçak iş olmaz bizde.

Sigortası neyse yatıralım istiyorum.

.

Bizim kahveye gelen muhasebeden emekli Yaşar ağabeye sordum, “Çocuk çalıştırabilir miyim?” diye.

.

“Aslında” diye başladı lafa, “Çocuk çalıştırmak yasaktır.” dedi.

“Yaşar ağabey, millet nasıl çalıştırıyor o zaman?” diye hemen atıldım.

“Dur be Rüstem, dur hele!” diyerek sakin olmamı istedikten sonra devam etti anlatmaya, “Türkiye’de çocuk işçiliği konusu, 4857 sayılı İş Kanunu ve ilgili mevzuatla düzenlenmiştir. Bu kanunlara göre, 15 yaşını doldurmamış çocukların çalıştırılması yasaktır.”

“Eh tamam işte ben de 15 yaşından büyük bulurum.”

“Dur be çocuk anlatıyorum, dinle hele. Hemen celallenme!” dedikten sonra kahvesinden bir yudum içerek anlatmaya devam etti; “14 yaşını doldurmuş ve ilköğretimi tamamlamış çocuklar, hafif işlerde çalıştırılabilirler. Ancak tek şartla, sigortasını yaptıracaksın…”

“Tamam işte Yaşar ağabeyim, ben de öyle düşündüm zaten. Sigortasız olur mu hiç! Hem hayata sigortayla başlasın, ileride emekliliğinde de lazım olur.”

.

Ben etrafa haber saldım, “Sigortalı çalışacak 14 yaşını doldurmuş çocuk arıyorum” diye.

.

Vay, vay, vay…

Meğer ne kadar çok çalışacak çocuk varmış memlekette.

Aileler bütçelerine katkı sağlaması için çocuklarının çalışmasına istiyor.

Sigortalı olmaları ise ayrı bir tercih meselesi oldu.

Kahvenin önü çocuk kaynıyor.

Tanıdık, tanımadık herkes kapının önünde bekliyor.

Araya torpil yapmak için adam sokanlar bile oldu.

Yahu partiden kâğıt getirdiler, o kadar yani.

.

Ne yapacağımı bilemedim.

Nasıl karar verecektim ki?

.

Bizim eski muhtarlardan Harun amca dedi ki, “Oğlum Rüstem, bir komisyon kur ve onlar değerlendirsin, sen karışma. Hem kimseyi de küstürmemiş olursun. Bütün sorumluluğu komisyona yüklersin.”

.

Aklım yatmıştı.

Öyle yapacaktım.

.

Bizim kahvenin müdavimlerinden, devlet memurluğundan emekli kim varsa yazdım komisyona.

Başlarına da Emekli Hâkim Reşit Amcayı komisyon başkanı olarak atadım.

Her gün saat 09.00-11.00 arasında müracaatları değerlendirecekler ve bana mülakat ile iki tane çocuk seçeceklerdi.

.

Adın, soyadın ne?

Kaç yaşındasın?

Hangi okulu bitirdin?

Baban, annen ne iş yapıyor?

İkametgâhın nerede?

Her gün işe nasıl gidip, geleceksin?

Gönüllü mü geldin, yoksa ailen mi istedi çalışmanı?

Fiziki problemin var mı?

Matematik ile aran nasıl?

.

Bizim komisyon işi iyice ciddiye almış.

Ahiret soruları ile çocukları terletiyorlar bütün gün.

.

Sonuçta 4 gün süren mülakatlar bitince, değerlendirme kısmına geldik.

Komisyonla beraber, oturup değerlendirmeye aldık müracaatları.

.

42 çocuk müracaat etmişti.

Bizim kriterlerimize uymayan 30 çocuk elenmişti.

Yani evi uzaktı, iki vasıta ile gelecekti.

Okul bitirmemiş, yaşı tutmuyor, matematiği kıt gibi.

Kalan 12 çocuğu değerlendirmeye aldık.

.

Fakat çok ilginç ki içlerinden biri kız çocuğu idi, “Nasıl yani?” diye sordum.

“Tüm kriterlere uyuyor, baştan cinsiyet belirtmediğimizden eşitlik açısından müracaatı kabul ettik” dediler.

.

Masa üstü değerlendirmelerimizle çocuk sayısını 5’e düşürdük.

Ama ilginçtir kız çocuğu da bunların arasındaydı.

.

Ertesi günü ailelerini çağırdık konuşmak için.

Erkek çocuklardan biri gerçekten cin gibiydi.

İşi de biliyordu.

Geçtiğimiz senelerde kahvede çalışmış, işi iyi biliyor.

Onu kabul edip, bir kenara koyduk.

Kaldı bir kişi.

.

Diğerleri de oldukça mahir çocuklardı.

Aileleri muhtaçtı.

Ama kız çocuğu başkaydı.

Esmer, kıvırcık saçlarının arasından bakan kömür gözleri ışıl ışıl parlıyordu ve bize “Ben bu işi iyi yaparım” diyordu.

Babası yoktu, annesi ile gelmişti.

Sorduk annesine, “Neden bu iş?” diye.

Başladı anlatmaya, “Benim dört tane kızım var. Bu en büyükleri. Hamallık yapan eşimi 3 yıl önce kaybettim. Sigorta filan olmadığından ne bir maaş, ne bir gelir hiçbir şeyim yok. Başka da kimsem olmadığımdan tek başıma geçim derdi ile uğraşıyorum. Kızım bu sene ortaokulu okulu bitirdi. Çalışması gerek. Ama nerede? Ortam öylesine bozuk ki. Biz kız çocuğunu çalıştırmak kolay değil tabi. Duydum ki siz garson arıyor muşsunuz. Eh bizim mahalle ne de olsa. Rüstem beyin annesini tanırım, iyi insanlar. Zaten çok yakında oturuyoruz, gidip gelmesi de kolay olacak, ayrı bir masraf olmayacak bize. İşte o sebeple geldik, ne olur bize yardım edin.”

.

Bütün komisyon gözyaşları ile dinledik anneyi.

Ama Kamil ağabey sordu, “Peki kız istiyor mu kahvede çalışmayı?”

“İstemeyip ne yapsın amca?” diyerek devam etti anne, “Genç kız oldu neredeyse, onun da kendi ihtiyaçları var. Gönlü elbise ister, ayakkabı ister. Ben veremem ki? Çok bilinçli bir kız oldu artık. Ergenlik filan hak getire. Çalışması gerektiğini biliyor. Ayrıca çok beceriklidir. Size çay yapar, camları siler, ortalığı temizler, sabah kahveyi açar, çay götürür. Yani kısaca kızım diye demiyorum, çok çalışkandır…”

.

“Tamam hanım kızım, biz değerlendirme yapalım, sizi çağırırız” dedik.

.

Komisyon birbirine bakıyordu.

Herkesin gönlü kızdan yanaydı ama nasıl olacaktı?

Kahveydi burası sonuçta.

Hırlısı geliyor, hırsızı geliyor.

Her ne kadar olay filan olmasa da, kahve işte.

Seviye düşük bir yer.

.

Rüknettin amca, “Rüstem istersen bir dene, olmadı vaz geçersin. Bak anne zor durumda, kız da çalışkanmış. Yapalım bir sevap ve kızı işe alalım” dedi.

Diğer komisyon üyeleri de buna katılınca kızı işe almaya karar verdik.

.

Bundan sonrası haftaya.

Bakalım neler yaşayıp, neler göreceğiz?

 

BURÇLAR VE TAŞLAR

Burç ve Fal denilince dünyada akan sular durur.

Bu sektörlerden oldukça fazla geçinen var.

Zaten kahve falımız meşhurdur, kahve içip de fala baktırmayan yoktur sanırım.

.

Bugün yapay zekâ günüm olduğundan kendisine aklıma gelen şu soruyu sordum;

“Burçlarla doğal taşlar arasında bir bağ var mı?” diye.

İşte verdiği cevap:

“Evet, burçlarla doğal taşlar arasında bir bağ olduğuna inanılır.

Astrolojiye göre, her burcun kendine özgü enerjileri ve özellikleri vardır ve bu enerjileri dengelemek veya güçlendirmek için belirli doğal taşlar kullanılır.”

.

İşte burçlar ve onlarla ilişkilendirilen bazı doğal taşlar:

*Koç (21 Mart - 19 Nisan)

Doğal Taşlar: Akik, ametist, yakut

Özellikler: Cesaret ve enerji arttırıcı

*Boğa (20 Nisan - 20 Mayıs)

Doğal Taşlar: Zümrüt, kuvars, malakit

Özellikler: Kararlılık ve sabır

*İkizler (21 Mayıs - 20 Haziran)

Doğal Taşlar: Ametist, sitrin, akuamarin

Özellikler: İletişim ve zeka

*Yengeç (21 Haziran - 22 Temmuz)

Doğal Taşlar: Aytaşı, inci, aventurin

Özellikler: Duygusallık ve koruyuculuk

*Aslan (23 Temmuz - 22 Ağustos)

Doğal Taşlar: Kehribar, oniks, kaplan gözü

Özellikler: Kendine güven ve liderlik

*Başak (23 Ağustos - 22 Eylül)

Doğal Taşlar: Yeşim, mavi safir, topaz

Özellikler: Analitik zeka ve düzen

*Terazi (23 Eylül - 22 Ekim)

Doğal Taşlar: Pembe kuvars, lapis lazuli, opal

Özellikler: Denge ve uyum

*Akrep (23 Ekim - 21 Kasım)

Doğal Taşlar: Akik, obsidyen, granat

Özellikler: Tutku ve derinlik

*Yay (22 Kasım - 21 Aralık)

Doğal Taşlar: Turkuaz, ametist, topaz

Özellikler: Maceraperestlik ve özgürlük

*Oğlak (22 Aralık - 19 Ocak)

Doğal Taşlar: Oniks, garnet, kuvars

Özellikler: Disiplin ve sorumluluk

*Kova (20 Ocak - 18 Şubat)

Doğal Taşlar: Ametist, akuamarin, lapis lazuli

Özellikler: Yenilikçilik ve orijinallik

*Balık (19 Şubat - 20 Mart)

Doğal Taşlar: Ametist, akuamarin, florit

Özellikler: Duygusallık ve hayal gücü

.

Tüm bunları yazdıktan sonra anlatımını şöyle bağladı:

“Bu taşların her biri, ilgili burcun enerjisini dengelemek veya desteklemek için kullanılır.

Astrolojik inançlara göre, bu taşlar burcun karakteristik özelliklerine uyum sağlar ve pozitif etkiler yaratır. Ancak, bu inanışların bilimsel bir temeli olmadığını ve kişisel inançlara dayandığını unutmamak gerekir.”