ARABA VE KEDİ

Hani biz de araba üretmeye başladık da ortalık ayağa kalktı. “Yok montajdı, yok ithaldi” derken tartışma büyüdü gitti.

Peki gerçekten biz üretseydik ne olurdu?

İşte fıkrası:

ABD’li otomotiv üreticileri Dünya üzerindeki otomobil fabrikalarını gezerek, yeni teknolojiler ve uygulama durumlarını inceliyorlarmış.

Japonya’da Mazda Fabrikası’nın girişinde birçok kafes ve içinde kedi olduğunu görüp ilgili mühendise sormuşlar.

Japon mühendis şöyle açıklamış:

-“Biz ürettiğimiz otomobillerdeki yalıtımı kontrol etmek için her 1000 otomobilden bir tanesinin içine bir kedi koyup kapılarını ve camlarını kapatıp akşam eve gideriz. Sabah geldiğimizde kedi havasızlıktan öldüyse yalıtımda bir problem yoktur, ama eğer kedi yaşıyorsa üretimde bir sorun olduğunu anlayıp tüm üretim kademelerini gözden geçiririz” deyince ABD’li mühendisler hayran kalmışlar.

Daha sonra Türkiye’deki fabrikaları gezerlerken araba fabrikasının girişinde benzeri kafesleri ve içindeki kedileri görmüşler.

Teknolojiyi hemen öğrenip uyguladığı için bu fabrikaya hayran kalmışlar.

Yine de Türk Mühendisten açıklama istemişler. Bizim mühendis anlatmaya başlamış:

-“Biz ürettiğimiz otomobillerdeki yalıtımı kontrol etmek için her 1000 otomobilden birisinin içine bir kedi koyup akşam eve gideriz. Sabah geldiğimizde kedi arabanın içinde ise bir sorun yoktur. Eğer kedi kaçtı ise ‘üretimde bir sorun olabilir’ diye düşünürüz ama yine de üretime devam ederiz…”

 

KİRPİ

Kedi köpek beslemek moda oldu.

Herkesin evinde bir tane var.

Ama bu işten en karlı çıkanları sorarsanız?

Okuyun:

Kadının köpeği tatil kasabasında yazlığın bahçesinde bulduğu bir kirpi ile boğuşmuş. Sahibi kadın köpeğinin burnuna ve yüzüne batan kirpi dikenlerini temizletmek için yakındaki veterinere gitmiş.

Veteriner dikenleri temizlemiş ve kadından muayene ücreti olarak 1500 lira istemiş.

“Nee?” demiş kadın sinirlenerek,

-“Çok fahiş bir fiyat bu. Yazlıkçıları kazıklayın bakalım. Kışın boş yatıyorsunuz tabii, yazın acısını çıkartıyorsunuz!”

Veteriner;

-“Olur mu hanımefendi. Biz asıl kışın çalışırız?”

-“Kimseler yok… Ne yapıyorsunuz ki?” diye sorunca cevap gelmiş:

-“Hepimiz kirpi besleriz!”

ŞANS

Dünyada herkese kabadayılık yapıp duruyoruz ama şanssızlığımız da bir türlü peşimizi bırakmıyor.

Okuyun:

İriyarı, külhanbeyi tavırlı bir adam sert adımlarla barın tezgâhına doğru yürümüş, orada oturan pısırık adamı iteleyerek tabureye oturmuş.

Hiç soru sormadan adamın önündeki içki kadehini alıp başına dikmiş ve elinin tersiyle ağzını da kuruladıktan sonra;

-“Ne o birader, neden böyle surat asıyorsun, gemilerin mi battı?” diye sormuş.

Adam çok mutsuz bir şekilde iriyarı adamın yüzüne bakarak;

-“Sorma, ben çok talihsiz bir adamım.”

-“Neden?”

-“Bu sabah karımla kavga ettik, beni evden kovdu. O sinirle işe geç kaldım. Patronum zaten bahane arayıp duruyordu, beni işten attı. İşten çıktım, yolda yürürken araba çarptı. Eve gideyim, belki karımla barışırız dedim, eve gittim ve karımı başka bir erkekle yatakta yakaladım. ‘Bu kadarı da fazla artık!’ dedim, kendimi öldürmeye karar verdim. Tabancayı dayadım alnıma, silah tutukluk yaptı. ‘İple asayım’ dedim, ip koptu. ‘Doğal gazla öleyim’ dedim, parasını ödemediğim için gaz kesikti. Ben de evdeki bütün ilaçları topladım, buraya geldim, içki bardağıma koydum. Onu da geldin sen içtin. Of of görüyorsun ne kadar şanssızım.”

 

TELEVİZYON

Vizyonumuz değişmedikçe, eğitime önem vermedikçe ne yapsak nafile.

Okuyun:

Genç ve güzel sarışın, alışveriş merkezinin beyaz eşya reyonuna girer ve satıcıya sorar:

-“Şu küçük televizyonu almayı düşünüyorum, fiyatı nedir?”

-“Kusura bakmayın hanımefendi sarışınlara satış yapmıyoruz!”

Genç kadın sinirlenir bu cevaba tabi.

Hemen evine gider, saçının rengini değiştirir ve ertesi gün mağazaya geri gelir.

Aynı satıcıya yaklaşır ve:

-“Şu küçük televizyonu satın almak istiyorum.”

-“Kusura bakmayın hanımefendi sarışınlara satış yapmıyoruz!”

Kadın iyice sinirlenmiştir.

Soluğu bir kuaförde alır, bu defa köklü bir değişiklik yapar.

Hatta makyajından, göz rengine o tam bir esmer bombadır artık…

Aynı mağazaya gider, aynı satıcının karşısına dikilir:

-“Şu küçük sevimli beyaz renkli televizyon ne kadar?”

-“Kusura bakmayın hanımefendi, sarışınlara satış yapmıyoruz.”

-“İnanmıyorum, nasıl anladınız sarışın olduğumu, üç gündür kendimi esmere çevirmek için yapmadığım kalmadı!”

-“Hanımefendi 3 gündür satın almaya çalıştığınız şey, televizyon değildi ki.  Mikrodalga fırındı da ondan!”

 

ZATÜRRE

Ülke olarak Dünyaya sürekli kafa tutup ayar veriyoruz ya…

Okuyun:

Boks maçı hayli heyecanlı geçiyor, iki boksör ringde kıyasıya dövüşüyorlardı.

Ama birinin durumu pek kötüydü.

Yumruklarla havayı dövüyor, bir tekini bile rakibine değdiremiyordu.

Raund arasında menajerine sordu:

-“Maçı almam için bir şansım var mı?”

Menajeri bir yandan terini kurularken diğer taraftan:

-“Elbette var. Etrafındaki havayı dönmeye devam et. Böylelikle rakibini zatürreden öldürebilirsin.”

 

ZİFT MESELESİ

Tasarruf tedbirleri başladı. Ama bence alışkanlıklarımızda değişen bir şey yok…

Okuyun:

Kibar bir zat, yalıdaki sandalının ziftlenmesini uşağına emreder.

Uşak sandalı ziftletir.

Sonra bir masraf pusulası çıkarıp efendisine verir.

Efendi masrafı fazla görerek:

-“Oğlum! Bir sandalın ziftlenmesi için hiç bu kadar para harcanır mı?”

-“Efendim! Sadece sandal ziftlenmedi. Ben ziftlendim, kâhya ziftlendi, uşak ziftlendi...”

 

ÇARŞAF

22 senedir çarşafın çekilmeyeceğine inanıp duruyoruz.

Okuyun:

Bir sarışın, bir kızıl ve bir esmer kız yanmakta olan bir binanın çatısında mahsur kalmışlar. İtfaiye, hemen olay mahalline gelmiş.

Çatıdan atlayanları tutmak için yanlarında getirdikleri çarşafı tuttuktan sonra, çatıya doğru seslenmişler;

-“Atlayın.”

Esmer olan kız çatının kenarına kadar gelmiş ve kendisini aşağıya bırakmış.

Tam çarşafa gelirken, itfaiyeciler birden çarşafı kenara çekmişler.

Esmer kız yere yapışmış.

İtfaiyeciler tekrar çatıya seslenmiş;

-“Hadi atlayın. Yoksa kurtulamayacaksın.”

Kızıl saçlı aşağıya bağırmış;

-“Atlamam. Ya! Çarşafı çekerseniz?”

İtfaiyeciler; -“Hayır, çekmeyiz. Biz sadece esmerler için bunu yaparız.”

Bunun üzerine kızıl saçlı da kendisini çatıdan aşağıya bırakmış ama yine aynı şey olmuş.

Kızıl saçlı da yere serilmiş.

İtfaiyeciler daha önceki gibi bağırmışlar;

-“Atla, atla. Yoksa yanarak öleceksin.”

Sarışın; -“Kesinlikle atlamam. İki arkadaşım atladığında çarşafı çektiniz. Ben atlarken de çekersiniz.”

İtfaiyeciler; -“Kesinlikle çekmeyeceğiz. Söz veriyoruz.”

Sarışın kız;

-“Bakın, sizin çarşafı çekmeyeceğinize güvenemiyorum. Şimdi çarşafı yere bırakın ve etrafından çekilin...”

 

3 NEDEN

Liyakatin biteceği, akrabaların işe alınmayacağı sözü verildi. Sizce de öyle mi?

Okuyun:

Sabah anne, oğlunun odasına girdi ve onu uyandırdı.

-“Haydi oğlum, uyan artık. Okula geç kalacaksın...”

Oğlu, yarı açık gözlerle annesine baktı ve uykulu bir sesle:

-“Fakat anne, bugün okula gitmek istemiyorum.”

Anne, oğlunun isteğine karşı çıktı:

-“Okula neden gitmek istemiyormuşsun bakayım? İki ciddi neden söyle bana...”

Oğlu bir yandan esnerken, bir yandan da annesini yanıtladı:

-“Okuldaki tüm öğretmenler benden nefret ediyorlar, biiir... Tüm öğrenciler de nefret ediyorlar, ikiii... Bu iki ciddi nedenim yeter mi, anne?”

Annesi oğlunun nedenlerini geçerli bulmadı;

-“Bunlar okula gitmemen için neden olamaz. Şimdi hemen kal ve çabuk hazırlan...”

Bu kez oğlu üç ciddi neden göstermesini istedi annesinden:

-“Sen de bana, okula kesinlikle gitmemi gerektirecek üç ciddi neden gösterebilir misin, anne?” dedi.

Sabrı tükenme noktasına gelen anne, oğlunun üstündeki yorganı hızla çekti ve oğlunun istediği üç ciddi nedeni ondan sonra açıkladı:

-“Birinci ciddi neden, bakan olan babanı utandırmamalısın. İkinci ciddi neden 42 yaşında koskoca bir adamsın. Üçüncü neden ise sen okulun müdürüsün, oğlum...”

 

ZEVK ALMAK

Ülkeyi zevk alarak o kadar kötü yönettiler ki, artık zevk almıyorlar sanırım.

Okuyun:

Okyanus üzerinde uçarken kaptan birden anonsa başlamış:

-“Bayanlar baylar! Lütfen kemerlerinizi bağlayıp ‘çarpışma pozisyonu’ alın. Maalesef motorlarımızı kaybettik ve bu bebeği mümkün olan en nazik şekilde denize indireceğiz.”

Anonsu duyan yaşlı kadın yanından geçmekte olan hostesin elini tutup;

-“Kızım Okyanusta köpekbalıkları var mı?” diye sormuş korkudan titreyerek.

-“Olmaz olur mu? Var efendim. Bu tip durumlar için koltuğunuzun kenarında bir 'jel' bulacaksınız. Bu jeli kollarınıza ve bacaklarınıza sürün.”

-“O zaman bizi yemeyecekler değil mi?”

-“Yok, yerler yemesine de, ama o sizden asla zevk alamazlar!”

 

PİŞMANLIK

O kadar seçim geçirdik, muhakkak pişman olduğumuz bir seçim vardır.

Okuyun:

İki arkadaş hem içiyor, hem de eşlerinden yakınıyorlardı;

-“Ben, evliliğimizin ilk senelerinde işten eve dönünce karımı kucaklar, nefesi kesilene kadar kollarımda sıkardım.”

Diğeri içini çekerek sordu

-“Ya şimdi?”

-“Şimdi mi? Daha fazla sıkmadığım için pişmanım!”