Kurban, insanlığın oluşumundan bu yana süre gelen bir olgu.
Çok eski doğa dinlerinde Mezopotamya’da, Anadolu’da, Mısır’da, Hintlilerde, Çinlilerde, İranlı ve İbranilerde yılın belli aylarında dini törenlerle kurban sunma, bayram yapma, geleneği vardı.
.
Çocukların kurban edilişi; eski Sami dünyasından gelen bir şükran geleneğidir. İnsanlık tarihine bakıldığında insanoğlunun çözemediği, karşısında çaresiz kaldığı güçleri Tanrılaştırdığı görülür.
Kurban keserek Tanrıların yanında yer almak, Tanrılar adına tapınaklar inşa etmek mitolojik kültürlerde yer aldı.
.
İngilizce, Fransızca, İtalyanca ve İspanyolca gibi Latince kökenli dillerde genellikle “Sacrifice” terimi ile karşılanan kurban, kutsal anlamına gelen “Sacer” ile yapmak anlamına gelen “Facere” kelimelerinin bir araya getirilmesinden meydana gelen Latince “Sacrificium”den gelir.
Bu kelime, “Objeleri bir tanrıya veya diğer tabiatüstü varlıklara takdim etmek suretiyle onları tanrının mülkü haline getirmek ve böylece kutsal yapmak” fiiline delalet eder.
“Kurbanı sunan kişi, bu şekilde tabiatüstü güçle ilişkiye girmeyi veya daha önce girmiş olduğu ilişkiyi sürdürmeyi amaçlar.”
.
Öte yandan bazı toplumlarda kurban olarak takdim edilen nesnelerin yok edilmesi işlemi esas kabul edilmiş, buna göre kurban, “Objelerin bir tanrıya veya herhangi bir tabiatüstü güce takdim edildiği bir kült faaliyeti” olarak tanımlanmıştır. “Kurban vasıtasıyla tanrıların, tanrılar sayesinde de insan ve tabiatın yaşadığına inanılır.”
.
Yönelmiş olduğu amaçlara göre kurban dört grupta toplanır:
1. İstenilen şeyi elde etmek için sunulanlar.
2. Elde edilen şeye teşekkür olarak sunulanlar.
3. Bir günahı ya da bir kusuru bağışlatmak için sunulanlar.
4. İlk ürün veya ilk avdan, ilaha/tanrıya bir hak olarak sunulanlar.
.
“Kurbanın amacının, insan ve tanrılar arasında bir hısımlık bağı kurmak olduğu ve bunun, yenilen kurbanın etinde birbirine karıştırılarak gerçekleştirildiği bilinir.”
Kimi araştırmacılar da kurbanın, tanrıların beslenmesi gerektiği inancından doğmuş olduğunu ileri sürmüşlerdir.
İlk uygar topluluklarda “Toprağın verimliliğini arttırmak için” ona içki dökülür, un serpilir ve genellikle hayvan ve bazen de insan kurban edilirmiş.
.
“Kurban geleneğinin altında yatanın da, ölüp yeniden dirilme düşüncesi olabileceği de savunulmuştur.”
.
Bazı uygarlıklarda kurban şu şekilde anlaşılırmış:
Mısır:
Arkeolojik bulgular, eski Mısır’da rahiplerin idaresinde ayin haline getirilmiş kurban kültünün bulunduğunu göstermektedir. Özellikle Nil nehrine “İnsan kurban edilmesi” çok yaygındı. Bunun yanı sıra hayvanlar da kurban edilirdi. Kurban edilen hayvanlar arasında ilkel kabile dinlerinde olduğu gibi totemler bulunurdu. Bu bağlamda tanrı “Osiris” adına düzenlenen kurban törenlerinde, “Kutsal bir boğa” kurban edilip, on dört parçaya bölünür ve töreni izleyen insanlarca eti tüketilirdi.
Kutsal bir boğa ya da öküz seklinde betimlenen Osiris’in dirilişini sembolize etmek için yenilen boğanın yerine başka bir kutsal boğa konulurdu.
Ayrıca Eski Mısır’da “Kurbanın, tanrıları doyurmaya yaradığı düşünülmüş” ve öyle anlaşılmış.
En büyük tanrı “İsis” için de önce dua edilir; sonra onun adına bir “İnek kurban edilirdi.”
Önceden muayene edilip kurban olarak işaretlenmiş hayvanlar, kesilmek üzere tapınağa getirilince odun yığını ateşlenirdi.
Sonra bu ateşe şarap dökülür ve tanrının adı çağrılarak kurban edilecek hayvan kesilirdi.
Kurban tapınakta yakılırken orada bulunan insanlar feryat ederek üzüntülerini dile getirirler ve bir süre sonra da kurban edilen hayvandan arta kalan etleri tüketirlerdi.
Eski Mısır’da kurban edilen kuzu ve oğlağın kanı, çevreye sürülürdü. Sürülen bu kan, tanrının hakkı sayılır. Ayrıca yılda iki kez tanrılara domuz kurban edilir ve ancak bu günlerde domuz eti yenirdi. Bunun dışında kalan diğer günlerde ise domuz eti yenmezdi.
.
İran:
Eski İranlılar tanrılara kurbanlar, çeşitli bitkiler ve haoma içkisi sunmuşlardır. Zerdüşt, hayvan kurbanını yasaklayarak Ahura Mazda’ya adak ve şükürler kurbanını telkin ettiyse de ölümünden sonra canlı kurban âdetine geri dönülmüştür.
İranlılar adak ve şükranlarını “Hürmüz”e, diğer takdimelerini de kötülüğü engellemesi için “Ehrimen”e arzederlerdi.
Zerdüstlük’ün kutsal kitabı Zend-Avesta’da fiber (su aygırı) denilen bir hayvanın kurban edildiği bildirilmektedir. Yine bu kutsal kitaba göre yalvarış, ibadet ve kurban af dilemeye yarar.
Zend-Avesta’da dikkati çeken bir diğer konu, tanrılara sunulacak olan kurbanların dağlarda, ırmak ve göl kenarlarında 100 at, 1000 sığır ve 10.000 koyun şeklinde sunulmasının istenmesidir.
Dini açıdan kan dökücü hayvanların etlerinin tüketilmesi yasaktır. Zerdüst’ten önce “Deva” denilen ve kötülüklerin tanrısı Ehrimen’in yardımcısı olan şeytanlara, onları yatıştırmak üzere kurbanlar kesilirdi. İran’daki “Mitra” inancında bütün canlı varlıkların kurban edilmiş bir boğanın kanından doğduğuna inanıldığından, bu inancın ritüellerinde boğaların kurban edildiği bildirilmiştir.
.
İsrail:
Ünlü dinler tarihçisi Mircea Eliade’ye göre bu olay eski doğu dünyasında sıkça uygulanan ve İbranilerin Peygamberler dönemine kadar sürdürdükleri, “İlk çocuğun kurban edilişi” pratiğinden başka bir şey değildir.
İlk çocuk, çoğunlukla bir Tanrı’nın çocuğu olarak görülür, ilk çocuğun kurban edilmesi, Tanrı’ya ait olanın geri verilmesi demektir.
Yahudilikte bazı hayvanların veya yiyeceklerin Tanrı’ya bağlılığın bir işareti olarak ve O’nun lütfunu kazanmak, affını sağlamak niyetiyle bir mezbah (kurban kesmeye mahsus yer) üzerinde tamamen ya da kısmen yok edilmesinden ibaret olan kurban ibadetinin tarihi, Hz. İbrahim’e kadar götürülmektedir.
Onun döneminde sığır, davar, kumru, güvercin gibi hayvanlar Tanrı’ya sunulurdu. İshak ve oğlu Yakub tarafından da devam ettirilen kurban geleneği, İsrâiloğullarınca bazı dönemlerdeki farklı uygulamalarla birlikte Kudüs’teki mabedin 70 yılında Romalılar tarafından yıkılışına kadar sürdürülmüştür.
Yahudilikte kurban, ilk dönemlerden itibaren, ikinci Mabed’in yıkılışına kadar, İbrani dininin ve Yahve’ye ibadetin en önemli unsuru idi. Her ne kadar eski Ahid kurbanın herhangi bir tanımını vermemişse de Yahudilikte kurban, bir takdim fiili olarak tanımlanmıştır. Buna göre Yahudilikte birincisine ‘Kurban’, ikincisine de ‘Takdim’ adı verilen iki farklı kurban uygulaması ile karşılaşılıyor.
Hz. İbrahim ile başlayan kurban geleneği İshak ve oğlu Yakup tarafından da devam ettirilmiş. Yahudilikte Tanrı’ya saygı göstermek ve verdiği nimete şükür anlayışı yaygındı. Burada hayvanın kanını akıtmak önemli idi. Cansız kurban ise Tanrı adına yere su ve şarap dökme şeklinde gerçekleştirilirdi.
.
Babilliler ve Asurlular:
Kurban sunumu düzenli ayin ve törenlerle yapılır. Babil’de haftanın yedinci günü olan cumartesi uğursuz sayılır ve bu uğursuzluktan kaçınmak için adaklar adanıp kurbanlar kesilir.
Asurlularda ise kurbanlık hayvanı kesip tanrılara sunmak gerekliydi. Aksi durumda tanrıların insanları yiyeceğine inanılırmış.
Asurlularda kesilen oğlak ya da kuzu gibi yavru hayvanların, insanların bütün günahlarını temizleyeceğine inanılırdı.
.
Sümerler:
Sümerlerin yaşadığı eski Mezopotamya’da da rahiplerin eşliğinde zorunlu kurbanlarla iştirak edilen oldukça gelişmiş bayram takvimleri bulunurdu.
Milâttan önce ilk bin yıla kadar tarihlendirilen kitabelere göre Güney Arabistan’ın yüksek kültürlerinde rahiplerce yönetilen, yıldızlara ve büyük tanrılara sunulan kurban ayinleri vardı.
Sümerlerde de kurban törenlerine büyük önem verilirdi. Kurban törenleri, görkemli ve süslü tapınaklarda gerçekleştirilirdi. Sümerler kurban edilecek hayvanın türüne, cinsine ve rengine önem vermezlerdi. Onlar için mühim olan kanın akıtılmasıydı. “Sümer ülkesinde kurbanlar, tanrıların besini olarak değerlendirilirdi.”
.
Bazı araştırmacılar kurbanın kökenini totemik tapınmada bulurlar. Bazı yayınlarda da olayın psikolojik temelleri üzerinde durulup, insandaki saldırganlık içgüdüsünün en önemli tatmin araçlarından biri olarak kurban kavramı savunulmakta ve bu içgüdünün en fazla göz aracılığıyla tatmin olacağı, bunu daha sonra dokunma ve işitme duygularının izleyeceği bildirilmektedir.
.
Zaman içerisinde “İnsan kurban etmek” terk edilir ve insanın yerine çiftlik hayvanlarının kurban olarak sunulması gündeme gelir. Hayvanlar genellikle ritüel bir biçimde kesilerek kurban edilirler. Ürün alma sırasında düzenlenen şölenlerde çok sayıda sığır ve domuz kurban etmek, tanrıları ve ataları hoşnut etmenin yanı sıra, şölen sahibinin öte dünyada iyi bir yeri olmasını da sağlar.
.
Tarih öncesi dönemde başladığı düşünülen kurban geleneğinin, günümüzde de etkilerini sürdüren bir ritüel olduğu görülmektedir. Eskiçağ uygarlıklarına genel olarak bakıldığında, kurbana yönelik olarak gerçekleştirilen ritüellerin birçok toplumda ortak noktalar taşıdığı izlenimi edinilmiştir. Gerek uygulamalar gerekse seçilen kurbanlık hayvanlar ve gerçekleştirilen ritüeller göz önüne alındığında; tek tanrıcı dinlerdeki kurban geleneğinin, eskiçağ uygarlıklarındaki kurban geleneğinden köken aldığı, bir yerde bunun bir devamı olduğu ve bu motiflerden son derece etkilendiği sonucuna varılmıştır.
.
İslamiyet’te ise Kurban, İbrahim Peygamber ve oğlu İsmail ile ilgili yaşanan bir olaydan yola çıkan şükür şeklidir.
.
Böylece kurban kavramı, “Genel bir adanmışlığı”, “Allah için bireyin her şeyini feda edebilecek olmasını”, “Allah’a teslimiyeti” ve “Ona karşı şükür içinde olmayı” ifade eder.
.
Kurban kesmek, Kuran’ın açık beyanıyla, bir ibadet değildir; “Sosyal yardımlaşmanın bir türüdür.” Kurban, infak yani “Yoksula ve yoksuna yardım, sahip olunandan başkalarına pay çıkarma denen” ve
Kuran’da altı sık sık çizilen paylaşmanın çok geniş çerçevesi içinde yer alan bir “Yardımlaşma şeklidir.”
Yardım ulaştırmada bir araçtır. Bu aracın yerine başka araçlar da konabilir.
.
Yaşar Nuri Öztürk’e göre;
“Konunun Özü, Hac suresi 36-37. ayetlerde verilmiştir.”
‘O hayvanlar, yanları yere yaslandığı zaman onlardan yiyin; isteyen yoksulu da istemeyen yoksulu da doyurun. Allah, o hayvanları sizin hizmetinize verdi ki şükredebilesiniz. Kurbanların etleri de kanları da Allah’a asla ulaşmaz, Allah’a sizin takvanız (tanrısal iradeye ters düşmekten sakınmanız) ulaşır...’
Bu ayetlerden açıkça anlaşılıyor ki, kurban kesiminde ibadet olan, kan akıtmak veya et değildir. Kurban ameliyesinde Allah’ın gözettiği, kesilen hayvandan yoksulların sağladığı yarardır. Allah’ı et ve kanla ilişkili göstermek, olaya: ‘Kan akmalıdır, kan akmasa maksat hasıl olmaz’ şeklinde ilkel-paganist bir mantıkla bakmak Kur’an’ın asla kabul etmeyeceği bir yaklaşımdır.”