“Bayram geldi” derken, gitti bile.

Şimdi dokuz gün tatilinin tadını çıkaranlar devam ederken, bizler göreve devam edeceğiz.

.

Çanakkale bayramlarda sadece kendi kendine bayram kutlamıyor, dışarıdan gelen ve bilhassa yerli turistler etrafımızı sarıyor.

Bozcaada başta olmak üzere, Assos, Küçükkuyu, Lâpseki gibi turizmimizin mihenk taşları dolup taşıyor.

.

Diğerlerini bilmem ancak Bozcaada özel statü ile korunalı ve bayramlarda özel kurallar uygulanmalı.

.

GESTAŞ bayram boyunca kimseyi mağdur etmemek adına her saat başı olmak üzere seferlerini karşılıklı olarak gerçekleştirdi.

Şimdiye kadar yaşanan bayramlarda Ada’ya gelenler hiç bu kadar rahat etmemiştir sanırım.

Hizmet açısından teşekkürü hak ediyordu.

.

(Bu arada yaşadığım bir olay ilginçti. Bir kadın feribotun üst katındaki yolcuların arasında sigara yaktı. Birisi kendisini “Hanımefendi feribotta sigara içmek yasak!” diyerek ikaz etti. Kadın “Gelsinler uyarsınlar o zaman” diyerek içmeye devam etti. Nasıl fark edildi bilemiyorum, güvenlik gelip kadına “Söndürmesi için” ikaz etti ve kadın tafralar içinde mecburen söndürdü. Ben o an görevliye kızdım aslında, hiç ikaz etmeden “Sigara İçmek Yasaktır” tabelasını gösterip gerekli cezayı yazması gerekiyordu. Zira bizim insanımız cezadan anlar…)

.

Ancak Ada’ya araba taşımada madalyonun diğer yönü de vardı.

.

Bozcaada resmen arabaların oluşturduğu karınca yuvasına döndü.

Zaten avuç içi kadar yer olan Bozcaada, araba konusunda çektiği kadar hiçbir şeyden çekmemiştir sanırım.

.

İşin en ilginç tarafı ise şu:

Araba yoğunluğunun bu kadar fazla olacağını bile bile otoparkın yarısının kapatılıp “Kitap Fuarı!” yapılması başka bir ilginç hikâyedir.

.

Yahu el insaf!

Bayramda arabaların Bozcaada’yı istila edeceği bilinirken hala otoparkın kapatılmasının ne anlama geldiğini çözebilen yok.

.

Kitap Fuarı için başka yer yok mu?

Var elbet.

Daha önce olduğu gibi okul bahçesinde yapılabilirdi.

Hatta yıkılan Milli Eğitim lojmanlarının yeri de olabilirdi.

Ada’da tek olmayacak yer otoparktı, gidip orayı kapatmışlardı.

Arabası olanlar ise otoparksızlıktan, bütün bayram boyunca didişip durdular.

.

Ada’nın çevreyoluna çift taraflı park eden arabalar ise trafiği resmen felç etti.

Karşı yönlerden gelen araçlar birbirleri ile yol verme kavgası yaşadılar, tatilleri rezil oldu.

.

Bu işe hemen bir çözüm bulunmalıdır.

Bu çile çekilecek gibi değildir.

Bu insanlara yazıktır, günahtır.

.

Sadece araba mı?

Kalitesiz insan kalabalığı da Bozcaada için çekilmez bir hal alıyor artık.

.

Bayramın ilk günü bekledikleri müşteriye ulaşamayan otel, motel ve pansiyon işletmecileri oldukça telaşlandılar.

Hatta “Bu seneyi nasıl çıkaracağız?” şeklindeki endişelerini, fırın önü yaptıkları ayaküstü sohbette konuşuyorlardı.

.

Ama öyle olmadı ve ikinci günden itibaren Ada, ağzına kadar doldu.

.

Dolmasına doldu ancak, insan kalitesi ile sıkıntılar yaşanmadı değil.

.

Gece gece sokaklarda böğürenler mi istersiniz?

Yoksa Ada içindeki pansiyonların önünde sabaha kadar yüksek sesle laklak ederek milleti rahatsız edenler mi?

İçkinin tesiriyle sokaklarda gece yarılarına kadar bağrışan, kavga eden ergenler mi istersiniz?

.

Bozcaada’nın bu kadar insanı da kaldırması mümkün değil.

Yeni seçilen Belediye Başkanı Yahya Göztepe gecesini, gündüzüne katarak Ada’yı çöplerden arındırmak, Ada’nın temiz olmasını sağlamak adına koşturuyor.

Bu denetimleri şahsen aralıksız sürdürüyor.

Başkan, iyi bir şeyler yapmak için çabalıyor.

.

Ama gelenler böyle mi?

Ada’yı pisletmek için resmen sözleşmişler gibi, sabah akşam birbirleri ile yarışıyorlar.

.

Fiyatlar hakkında da bir lafım var.

Pahalılık konusunda yerli turizm beldeleri (Bodrum, Alaçatı, Marmaris v.s.) ile yarış halinde olan Bozcaada, sadece Yunan adalarının fiyatlarıyla rekabet etmelidir.

Paraları bize nazaran daha değerli olan Yunanlıların sattıkları yiyeceklerinin bizden ucuz olması, bana çok ilginç geliyor.

.

Diyeceğim odur ki;

İki bine yakın kışlık nüfusu ile devletten yardım alan Bozcaada, yazlık nüfusu on binleri aştığında kısıtlı bütçelerle yetmeye çalışıyor.

Bozcaada’nın devlet eliyle çözülecek çok sorunu var, bunlara derhal el atılmalıdır.

Yoksa Bozcaada turizm Cenneti olmaktan çıkacak, kargaşanın ve kazıklanmanın bol olduğu bir yere dönüşecek.

Güzelim Ada’ya yazık olacak…

 

KAZALI BAYRAM

Bayramlar geldiğinde bir korku kaplıyor içimizi; Trafik kazaları konusunda, “Acaba kaç kişi canından olacak?” diye.

.

Emniyet tarafından ve bilhassa İçişleri Bakanı tarafından günlük can kayıpları açıklanıyor.

“Şu kadar trafik kazası, şu kadar can kaybı, şu kadar yaralı…”

.

Kurban bayramına özel bir de kurban keserken yanlışlıkla kendisini kesenlerin istatistiği de tutuluyor.

“Kendini kesen adam hastaneye kaldırıldı.” şeklinde haberler çoğunlukta.

.

Kurbanın kaçması ise başka bir haber.

Bu istatistikler de bize özgü şeyler.

Çarşamba günü Ayvacık-Ezine anayolu üzerinde kaçan keçisini koşturan adamın görüntüleri oldukça ilginçti.

.

“Kazalı bayram” diye boşuna demiyorlar.

 

NASIL KİRLETİYORUZ?

Sadece ben görmüyorum sanırım.

Yollarda, halkın kullanımına açık bahçelerde, çay kenarlarında, sahillerde sürekli olarak atık su şişeleri görüyorum.

İnsanımızın atıklarını çöpe atma gibi bir huyu olmadığından, bunları görmemiz de normal geliyor artık.

.

Türkiye’de plastik tüketimi kişi başına “Yıllık 75 kilograma” çıkmış.

Okyanus ve denizlerde, yaklaşık 100 ila 150 milyon ton plastik çöpün yüzdüğü tahmin ediliyor.

Buna her yıl 6,5 milyon ton daha ekleniyor.

.

Mesela;

Akdeniz’e en çok plastik atık ise Türkiye’den atılıyormuş:

Günde 144 ton.

.

Daha sonra mı?

İspanya (126 ton),

İtalya (90 ton),

Mısır (77 ton) ve

Fransa (66 ton).

Akdeniz kıyılarını ziyaret eden turistler ise atıkların her yıl yüzde 40 artmasına neden oluyor.

.

Bunlara bağlı olarak istatistikler de şöyle;

“Dünya genelinde her yıl 400 milyon ton plastik atık açığa çıkıyormuş.

Bu atıkların yaklaşık %80’i karalarda birikirken, %20’si ya doğrudan denizlere atılıyor ya da akarsular tarafından denizlere taşınıyormuş.”

.

Bunları bir nebze olsun önlemek adına ülkemizde artık “Depozito İade Noktaları” gelecekmiş.

“Aklın yolu birdir” şeklindeki deyimin uygulanması şeklinde bu noktalarda “Şişe getirene ödeme yapılacakmış.”

.

Planlanan sisteme göre, “0.1 ile 3 litre” hacme sahip tek kullanımlık ambalajlar geri dönüşecek, şişe/kutu başına 25 kuruş ödenecekmiş.

Bu paralar alışverişte kullanabilecekmiş.

 

Buna göre;

Alkolsüz içecek, İçme kaynak suları, Doğal mineralli sular, Alkollü ve alkolsüz bira, Malt içecek, Enerji, Sporcu içecekleri, Şarap,

Meyve suları, Süt ve İçilebilir süt ürünlerinin ambalajları artık geri dönüşecek ve çevreyi kirletmeyecek.

.

“Sistem nasıl işleyecek?” derseniz, açıklama şu şekilde olmuş;

Belediyeler, Millet Bahçeleri ve üniversitelerden başlamak üzere; zincir marketler, alışveriş merkezleri, oteller, restoran ve kafeteryalar gibi insan trafiğinin yoğun olduğu alanlar uygulamaya dahil edilecekmiş.

.

Yurttaşa, iade ettiği her bir şişe/kutu için 25 kuruş depozito ödenecek ve depozito bedeli, bakanlığa bağlı Türkiye Emlak Katılım Bankası’nın altyapısı üzerinden açılacak “e-cüzdan” hesabında toplanacakmış.

Vatandaşlar ise biriken bu paraları alışverişlerde kullanılabilecekmiş.

.

Belki merak etmişsinizdir, “Bu plastiklerin doğada yok olma süreleri ne kadar?” diye.

.

Kâğıdın doğada yok olma süresi yaklaşık “2- 2,5 aydır.”

Cam atıkların doğada yok olma süresi en az “4000 yıldır.”

Teneke atıkların doğada yok olma süresi “50-100 yıl” arasında değişiyor.

Plastik atıkların doğada yok olma süresi “Yüzyıllar” sürebilir.

Naylon atıkların tıpkı plastik gibi “Yüzyıllar” sürebilir.

.

Evsel atıkların doğada yok olma süreleri;

Pil: 300 yıl

Karton: 2,5 ay

Peçete ve kâğıt havlular: 2,5 ay

Metal: 10- 00 yıl

Kimyasal atıklar (şampuan, sabun, duş jeli, temizlik malzemeleri): “100 ila 400 yıl”

.

Elektronik atıkların doğada yok olma süresi

“Yüzyıllar” sürebilir.

Demir atıkların doğada yok olma süresi “Yaklaşık 100 yıldır.”

Tıbbi atıkların doğada yok olma süresi

“Yüzyıllar sürer.”

Kimyasal atıkların doğada yok olma süresi

“Yüzyıllar” sürmektedir.

.

Bir maddenin doğada yok olma sürecini etkileyen temel faktörler şunlarmış:

“Hava ve iklim şartları”,

“Maddelerin içeriğindeki bileşenler.”

.

Bir insan olarak bize düşen şu aslında;

“Bir eşya satın alırken bir gün onun çöp olma ihtimalini unutmamak ve geri dönüşüme uygun maddeden üretilmiş olup olmadığına dikkat etmek. Ayrıca doğanın dengesini bozacak atıkları geri dönüşüme kazandırmak için atıklarımızı sınıflandırmak.”